Ne arıyorsunuz?
Her yılın başında hayatımızın bembeyaz bir sayfasını daha açıyor, yeni bir başlangıç yapıyoruz...
Yeni sayfayı temiz tutacağımıza dair de kendimize söz üstüne söz veriyoruz...
Bu yıl farklı olacak, diğer yıllara benzemeyecektir...
Diğer yıllar gibi kirlenmeyecek, kararmayacaktır.
Bu yıla yeni sevgiler, yeni dostluklar, kardeşlikler, paylaşımlar ekilecektir.
Teoride her şey çok güzel başlar...
Ama gün geçtikçe hayat teori ile pratiğin çatışma alanına dönüşür: Günler bir birinin arkasından akıp giderken, yeni beyaz sayfa hızla kirlenmeye başlar.
Nihayet hayatın diğer sayfaları gibi o da kararır.
Hayat hiçbir değişikliğe uğramadan sürer gider.
•
Değişim cesaret işidir. Oysa çoğumuzda değişime izin verecek cesaret yoktur.
Tutucu tarafımız yenilikçi tarafımızı bastırır.
Değişimin getireceği sorunlar bizi ürkütür.
Alışageldiğimiz gibi yaşamak bize daha cazip gelir.
Böylece, hayatın “her günü ayrı sürpriz” olmaktan çıkar, alışkanlığa dönüşür.
Bu da müthiş bir bıkkınlığa çıkar.
Bir birine tıpatıp benzeyen günleri ard arda yaşamaktan usanırsınız.
Lakin değişiklik yapacak gücü kendinizde bulamadığınız için böyle bir hayata katlanmak zorunda kalırsınız.
Bu da hayatı keyif olmaktan çıkarıp zorunluluğa dönüştürür.
Arkası sıra depresyon gelir!
Depresyonun bu derece yaygınlaşmasının sebebi, insanlarda hayata karşı oluşan isteksizliktir.
İsteksiziz, çünkü hayatımızı değiştiremiyoruz.
Her yılın başında açtığımız beyaz sayfayı yeni bir hayat anlayışının keyifli satırlarıyla dolduramıyoruz.
O zaman da başarılı olamıyoruz.
Başarılı olamıyoruz, çünkü başarabilmenin yolu, hayattan keyif almaktan geçiyor...
Bir de sabırlı olmaktan.
“Sabır” başarıya giden yolu açan en önemli faktörlerden biridir...
Başka bir deyişle, başarıya giden yol sabır taşlarından örülüdür!
•
Bir özel okulda verdiğim konferans sonrasında, öğrencilerden biri şöyle bir sual sordu:
“Roman yazmak için öncelikle ne lâzım?”
Tek kelimelik en kalıcı cevabı verdim:
“Sabır!”
Roman her kelimesi sabırla oluşturulan bir sanattır.
“Sabırla koruk helva olur” sözü boşuna söylenmemiştir.
Hemen hatırlayalım: Sabretmeselerdi, Hz. Yunus balığın karnından, Hz. Yusuf önce kuyudan, sonra zindandan, Hz. İbrahim ateşten, Hz. Musa Firavun’dan, nihayet Hz. âlişan Efendimiz (s.a.v) Ebucehil zulmünden kurtulabilirler miydi?
•
Günümüzde hayat baş döndürücü bir hıza ulaştı.
Her şeyimizi hızlı yapmaya başladık. Her gün “çok işimiz var.” Ve her gün, yirmi dört saat yetmeyecek kadar yoğunuz!
Bu yüzden arabamızı hızlı sürüyoruz, yemeğimizi hızlı yiyoruz, namazlarımızı hızlı kılıyoruz, görüşmelerimizi hızlı yapıyoruz...
Kısacası, hızlı yaşıyoruz.
Hızlı yaşadığımız için de, hayatı ıskalıyoruz!
Zira üçyüz kilometre hızla giden bir trenin penceresinden manzara seyredilmez. O hızla giderken, tabiatın tadını çıkaramazsınız...
Manzaranın tadını çıkarmak için, hızınızı düşürmeniz gerekiyor.
Ardından, hedef belirlemeli, yani nereye gitmek istediğinize karar vermeli, bir başka deyişle hayattan ne istediğinizi bilmelisiniz.
Şöyle bir sual sorabilirsiniz kendinize:
“Allah’tan ne istiyorum?”
Sahi, ne istiyorsunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.