Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Hangi bahar gitti-hangi yaz geldi?

Hangi bahar gitti-hangi yaz geldi?

Şiirlerimden birer dörtlükle anlatacağım meramımı ve hayallerimi:
İlkbaharı geldi Anadolu’nun
Silifke’de çiçek açtı nar şimdi.
Her tarafı yeşillendi Bolu’nun
Sultandağı benek benek kar şimdi.
Maalesef artık hayal ettiğimiz derecede bile yaşamıyoruz...
PBP (Pabucu Büyükler Partisinin) başkanlığını yapan zat, senenin dört mevsimini bağırtılarla kirletiyor... Mecburen duyuyor, dinliyoruz.
Sen bizim dağları bilmezsin gülüm
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün
Hele yaylalara çıkılsın da gör...
Binboğa yaylaları ile Bodrum pisliğini yan yana getirmek istemem... Birisi gerçekten saf ve sade bayram yeri, öbür taraf parası çokların çiftleşme mekânı...
Gene de güzeldir Türkiye...
Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan
Döndüğü noktadan bin yıl uzakta.
Yürek ateş düşmüş kuru bir harman
Yandığı noktadan bin yıl uzakta...
Her yer namuslu yaşamak isteyenlerin gurbeti... Sağa dön gurbet, sola dön dehşet... Döneklerin el üstünde tutulduğu ülkede ciddiyet nerede dinlensin ki?
Dinlemek zor, anlamak zor yâr beni
Göreceksen dertte-gamda gör beni
Gönül toprağıma yaptım türbeni
Dirilirsen ben ölürüm unutma...
Ne acı, ne ürkütücü... Her tarafımız hasret türbeleriyle sarıldı... Biz mevsimleri, günleri dahi kendi iç manasıyla idrak edemiyoruz...
Hep senin renginle görünür bahar
Yaprakta yeşilin, gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın...
Renkler tuhaflaştı galiba... Sabah ezanının renginden bihaber yaşıyoruz... Ben şiire sarılırım böyle hallerde:
Geçmişe yelken açıyorum, fakat gençlikten parmak ucu kadar güzellik kalmamış...
Karlı dağlar gibi dik durur başı
Bahar bulutuna benzer saçları...
Ayrı bir konudur kirpiği/kaşı
Yaralar bağrımı ezer saçları...
O saçlar, o ben, o hançer gibi içime işleyen tadlı/tesellili günler...
Ne yapsam nafile... Ne giden geliyor, ne geleni yakından tanıyorum.
Vakit dolar, nakit biter kasanda
Sevda bir kitabdır gönül masanda
Okusan da olur, okumasan da
Kapanır sayfalar ela gözlü yâr...
Hangi gün, nerede, nasıl? Bilinmez kimin kitabının sayfaları açılmamak üzere kapanacağı...
Biz beklentilerimizin peşinde at koşturalım:
Hesap et, gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler, sürgünler, esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayri...
Ah o gidenler!.. İrademiz dışında bizden bir şeyler götürüp giden yıllar... Yaz mevsiminin ilk ayında dertleri depreştiren hatıralar... Eğer hatıralar da olmasa hayatın hiç tadı kalmaz...
Aydınlık noktadır derin kuyuda
Sabahsız geceler ömrümü aşar...
Girse kuğularım boğulur suda
Çile bende doğar, dert bende yaşar...
Siyasetin kirli mecraından uzakta bir gündür bugün... Biribirlerine çalım satan kabadayıları bugün için aklımdan çıkarmak istedim... Umarım sizler de benim gibi düşünmektesiniz...
Her mevsim bir renge bürünen dağlar
Yeşilli-beyazlı görünen dağlar
Bağrınızdan kar gönderin, susadım.
Maveradan sır gönderin susadım.
==============
Kurusun dersiniz, filizlenir yobazlık
Bastığınız yere kök salar hokkabazlık
Yaptıklarınızla netice değişmez ki
Ötede kurnazlık ve beride bu kazlık?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi