“Kürt sorunu” değil
“Akreditasyon” sorunu!..
Aslan Değirmenci, sağlam bir gazetecidir.
Kendisiyle 3.5 yıl evvel tanıştık; gazeteciliğe başlamasından bu yana da o kadar süre geçti zaten.
“Farklı” özellikleri var.
“Çalışıyor” bir kere!..
İşini seviyor.
Ekmeğine sahip çıkıyor.
Günümüzün “umursamaz”larına, günümüzden numune.
•
Onun hırsı, azmi, mesleğe başladığında kendisinden ümitsiz olma pozlarına girenleri ziyadesiyle mahcup etmiştir.
Ben de, meslekî gelişimine katkıda bulunma çabama ayırdığım saatleri, günleri helâl eder durumdayım.
Ne mutlu hakkı helâl ettirene.
•
Efendim, bu faslı daha fazla uzatmadan arkadaşımın son çalışmasına geleyim.
Aslan’ın bir kitabı çıkıyor.
Adı; Kürt sorununda yeni dönem.
Aslan, Vakit’in farklı kesimlerden aydınlarla temasını sağlayan arkadaşlarımızdan.
İyi bir çevre edindi ve bu çevresini bundan sonra haberlerinin yanısıra, kitap çalışmalarında da değerlendireceğe benzer.
Kürt “sorunu” üzerine kafa yoran, kalem oynatan ne kadar “gerçek” aydın varsa, ulaşmaya ve faydalanmaya çalışarak bir eser ortaya koymuş…
Kitapta “Kürt sorunu” dediğinin nasıl çözülebileceğine dair “olaylarla” desteklenmiş tespit ve tavsiyeler öne çıkıyor.
“Kürt sorunu var mı, yok mu?” sorusunun “Var!” peşin kabulüyle cevabını arayan kitapta, devletin “Kürt kimliğine” yönelik “inkârcı” politikaları derinlemesine irdelenmiş...
Kitapta, “PKK”nın hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Kürtlerin temsilcisi olmadığına ve olamayacağına dair kanaatler dikkat çekmekte.
•
PKK’nın Ergenekon bağlantısına ilişkin çok sayıda delil var; PKK dediğin bir “derin devlet” örgütü!..
Her teröristin sistem içinde bir “rolü” var!..
Öcalan da yatıyor orada...
Paşa paşa!..
•
Kitapta, “devlet nerede hata yaptı” meselesine yönelik tahliller de yer almakta.
Devlet nerede hata yaptı?..
Hükümetler nerede hata yaptı?..
Ve asker “nerelerde” hata yaptı?..
Bütün bunlar ele alınmış...
•
Hepsi tamam da...
Ben, kitabın “ismine” takmış durumdayım!..
“Acaba” diyorum...
“Kürt sorunu” diye bir “sorun” gerçekten var mı?..
•
Bana soracak olursanız…
Yok!..
Ben, bir sorunun “etnisiteyle” tarif edilmesini hiç ama hiç doğru bulmuyorum…
Gerçekçi de değil.
Güneydoğu’yu elbette oralılar kadar bilemem, ama bölgeye yüzlerce kez gitmiş ve her gidişinde de mümkün olduğunca fazla vatandaşımızla irtibat kurmaya gayret etmiş bir kardeşiniz olarak şunu gördüm:
Arkadaş, Kürt’ün de Türk’ün de “laikçisi” keka!..
Kürt dediğin, “Şeriatçı” ise tu kaka!..
Türk de öyle;
Ben Kastamonulu bir Türk’üm...
Bugüne kadar Türk olmanın en ufak bir faydasını mı gördüm!..
•
Arkadaş onu bunu bilmem;
Birileri senin “kökenine” bakmıyor!..
O birileri senin, “inancına bağlı olup olmadığına” bakıyor!..
•
“Efendim, Kürtler çok daha fazla zulüm gördü...”
Doğrudur...
Doğrudur da...
Bu durum, onların Kürt olmalarından kaynaklanmamıştır!..
Değerlerini, çoğu bölgeye göre daha fazla korumalarından kaynaklanmıştır!..
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ne yapmadık işkenceyi bırakmazlar; lâkin Efrahim Ballıses’i koyacak yer bulamazlar!..
Kürt’ün akreditesi var, non-akreditesi var!..
Tıpkı gazetecinin akreditesinin ve non-akreditesinin olduğu gibi!..
•
Türkiye’nin en Batı tarafları pek rahattır!..
Bilhassa “içki rekortmeni” bölgeleri sefahat içinde yaşar!..
Onları sefahat içinde yaşatan “safkan Türk” olmaları filan değildir!..
İçmeleridir; içtikçe müesses nizama bağlılıklarını ispat etmeleridir!..
•
Ben, ne Kürtler gördüm...
Adam koca parti başkanı...
Dedi ki; 1400 yıl evvelki kurallarla yaşayamayız!..
Dedi ki; körpe beyinleri din eğitimiyle yoramayız!..
Bir Kürt ki; Vural gibi, Sabih gibi, Türkan gibi!..
•
Bu Kürt, işte bu Kürt, sapına kadar akredite!..
Bakmayın siz, ara sıra atışır gibi göründüklerine...
Ergenekon’dan akrabalar, Ergenekon anahtar kelime!..
•
Onu bunu bilmem;
Ben Türklüğü “bir unsur” olarak görüyorum; Kürtleri de, Arapları da, Çerkezleri de vs. vs. de çok seviyorum.
Ve tabiî Türkleri de “Müslüman” oldukları için çok seviyorum.
Türk ve Kürt arasında en ufak bir fark görmüyorum!..
Fark varsa, “akreditasyonlarda”dır!..
Türk’ün de, Kürt’ün de...
Akreditesi var, non-akreditesi var!..