Aynı İnsan Aynı Korkular
Peygamberler tarihine baktığımızda şunu görüyoruz; ilk inananlar, çok heyecanlı, coşkulu ve fedakar oluyorlar. Dinlerini yaşadıkça gönüllerindeki aşk ateşi parlıyor, gönül telleri daha bir canlı inliyor, inançları uğruna yardan ve serden daha bir rahat geçe biliyorlar. Eziyetler ve işkencelere aldırmadan dinlerini yaşıyor, bu yaşama ile hayatın zorluklarına katlanabilecek enerjiyi elde edebiliyorlar.
Aradan geçen zaman, sonradan gelenler aleyhine bir ülfet ve alışkanlık belasına duçar edebiliyor insanları. İlklerin aşk ve iştiyakları kayboluyor giderek. Coşku gidiyor, ateş sönüyor.
Neden acaba?
Hastalık çekenlerin sağlığın kıymetini daha iyi bilmeleri gibi, küfrü yaşayan insanlar da, bu yaşadıkları tecrübelerle inkarın insan ruhundaki kahredici tahribatı ile imanın insan ruhundaki, hatta bedenindeki bu tahribatı onarmasını bizzat yaşayarak görmüşler ve bu mukayesenin verdiği bilinç ve huzurla onun kıymetini bilmişlerdir. Bu tahribatın ne kadar acı ve korkunç olduğunu yaşamayan insan bilemez haliyle. Hayatında bir saniye olsun kafir olmamış Müslüman insan, nerden bilecek küfrün ne kadar felaket olduğunu?
Bilemeyince de imanın değerini haliyle eskiden kafir olan ama şimdi Müslüman olarak imanın kıymetini bilen kadar anlayamaz, değerlendiremez elbette.
Halkımız bu tür durumları “miras yedi” tabiriyle ifade eder. Miras yediler, çile ve ızdırap çekerek elleriyle kazanmadıkları malların kıymetini pek bilemez, kolay harcar, tez tüketir ve rahatça bitirirler. Savurur giderler o güzelim değerleri, zenginlikleri…
Dinler ve davalar da böyle olsa gerek.
Böyle bir duruma düşmemek için neler yapmak gerekir? Kalbi kıvamında tutmak, ruhu, şehvetlerin, hırsların, heveslerin kurşun gibi ağırlaştırdığı bedeni sürükleyerek götürecek güçte kılmak için neler yapılmalıdır?
Kur’an- Kerim’den beslenme… Onunla ancak okuma, anlama, uygulama, tebliğ ve davetle oluşacak bağı diri ve kuvvetli tutma… Özellikle de namaz kılma… uzun uzun secdeler… Allah Teâlâ’yı sürekli hatırlama, zikretme, her durum ve davranışta O’nu hesaba katarak, O’nun onayını alarak davranma, yaşama... Yüreği kıpır kıpır O’nun sevgisi ve rızasıyla çiçeklenme... Ondan başka güç ve kuvvet tanımama…
İnsan bu kıvamı kaybettiğinde, Allah Teâlâ’nın kendisini gördüğünü, hatta kızdığını bile bile yanlış yapabilir. O’nu unutmadığı halde, unutmuş gibi yapabilir. Bütün bağlarını kesebilir O’nunla.
Ne adına?
Belli olmaz bu. Kimi nefsinin şehvet yanına ağırlık verir, kimi şan şöhret yanına aldanır, kimi makama kanar, kimi paraya pula satılır… Kimi korkuya teslim olur, kimi eziyet ve işkenceden ürker…
Dün Yahudi bilginleri bilerek hakkın üstünü örtüyor, Resulullahı ve İslam’ı inkar ediyorlardı.
Ne için?
Az bir dünyalık için! Ya para pul, ya şan ve şöhret, ya da makam ve mansıp için…
Acaba bugün de benzeri davranışlar yok mudur?
Şöyle kafamızı kaldırarak etrafımıza bir bakalım, İslamî gerçekleri bildiği halde gizleyen, sırf içinde yaşadığı düzen ve düzenbazlar istemiyor diye İslam’ın ahkamını, aziz şeriatını yok sayan, onları tahrif etmeye, değiştirmeye, başkalaştırmaya çalışan, hatta yanlış yorumlayarak inkar eden sözde İslamcı yazarlar, ünvanlı hocalar, güya yüksek makamlarda oturanlar yok mudur?
Bundan asırlar önce Hz. Muhammmed’in (sav) “Resulullah” olduğunu bildiği halde, sırf dünyalık kaygılarla bu gerçeği halktan, hatta ne gariptir ki kendinden bile gizleyenlere kötü söyleyen, onların bu tutumlarını aşağılayarak küfürlerini haykıranlar, aynı durumlara kendilerinin de düştüklerini nasıl anlamazlar?
Bu nasıl bir akıldır?
Bu nasıl hırsların, heveslerin ve şehvetlerin aklı örtmesidir?
Bu nasıl bir deliliktir?
Bu nasıl bir aldanıştır?
Burada insanî değerler nasıl da hoyratça katledilmektedir?
Şimdi bu insancıklar kalkacak da “insanın özgürlüğünden ve değerinden” bahsedecekler ve biz de bu çağdaş bel’amlara, bu zavallı “Kunta Kinte”lere, bu aşağılık “Mankurtlar”a, bu acınası “müstağripler”e inanacağız öyle mi?
Olacak şey midir bu yahu?
Şimdi insan yediği ve tükettiği şeylere mi tapacak?
Elhamdulillah biz müslümanız yahu!
Biz ancak Allah’a ibadet eden ve ancak O’ndan dileyen özgür kullarız yahu!