Demokrasinin geleceği ve kurumların itibarı

Demokrasinin geleceği ve kurumların itibarı

Devlet Bahçeli, meclis grubunda yaptığı konuşmada –demokrasinin gücü ile darbeler arasındaki- irtibata dikkat çeken bir konuşma yaptı. Demokrasi güçlendikçe, darbe arayışlarının kendiliğinden son bulacağını ifade etti.

Gerçekten de –demokrasiyi-inkitaya uğratmak isteyenlerin yaptıkları ilk iş, önce demokrasi ile ilgili şüpheler yaratmak, müdahaleleri meşrulaştıracak zemini oluşturmaktır. Demokrasiyi çare olmaktan çıkardığınız an, başka çarelere baş vurmak meşru hale gelir.

1950 den beri sayısız darbeye muhatap olduk. Her darbe demokratik yollarla çözülemeyen problemleri çözmek iddiasıyla iş başına geldi. Ama her darbe bize yeni problemler bırakarak sahneden çekildi. Bugün uğraştığımız, zaman, zaman acze düştüğümüz bir çok sorunun arkasında darbe ve darbecilerin yanlışları vardır.

12 Eylül darbesinden sonra Kürtçe yasağı konulmasa, Kürt vatandaşlarımız akıl almaz bir yasakla sistem dışına itilmese PKK bu ölçüde güçlenir miydi? Doğrusu şüpheliyim.

28 Şubat’ta dindar, milliyetçi vatandaşlarımızı sistem dışına iterek başka bir yanlışa imza atıldı. İnsanlara bizim demokrasi anlayışımızda size hayat hakkı yok dediniz mi, onları demokrasi dışı arayışlara mecbur etmiş olursunuz. Halbuki demokrasi herkesin kendini ifade edebildiği, sözünü söyleyebildiği, inandığını yaşayabildiği bir rejimin adıdır. Demokrasilerde senaryoyu halk yazar, rolleri halk dağıtır. Kimin aktör kimin figüran olacağına halk karar verir. Bütün senaryolar sandıkta yazılır, bütün roller sandıkta dağıtılır. Başka türlü olması da mümkün değildir.

Türkiye’nin şansızlığı yaşadığımız coğrafya’nın –askerle ilgili- her eleştiriye fırsat vermeyecek bir konumda olmasıdır. Bu Coğrafya’da, itibarını, toplumsal desteğini kaybetmiş bir Ordu ile tutunmak mümkün değildir. Onun için darbe eleştirileri hep askerin itibarı ile ülkenin geleceğini düşünen bir çerçevenin içinde kalmıştır. Kalması da doğrudur. Aslında her darbe eleştirisini genelleme yaparak TSK nın kurumsal kimliği ile özdeşleştirmek zaten mümkün değildir. Bu coğrafya ne itibarsız bir ordu’yu, ne de Darbeci bir ordu’yu kaldırır. İkisi de Türkiye’nin intiharı olur. Onun için eleştiriler, kişilerle sınırlı tutularak-bu can alıcı gerçeği-dikkate alarak yapılmak zorundadır.

Ancak sadece askerin itibarı korunarak demokratik düzeni korumak mümkün değildir. Parlamentonun, Siyasi partilerin itibarı da en az askerin itibarı kadar önemlidir. Demokratik düzenin yaşatılması, yasa dışı toslamalara karşı korunaklı hale getirilmesi ile mümkündür. İtibarı yerlerde sürünen bir meclis toplumu yönetme, problemleri çözme güç ve kudretini kendinde bulamaz. Bahçeli’nin dikkat çekmek istediği husus da budur. Parlamentoyu hırpalayarak, siyasetçiyi itibarsızlaştırarak demokratik düzeni yaşatmak imkansızdır... Bu tip kampanyalar darbecilerin ekmeğine yağ sürer. Parlamentoya dönük eleştiriler demokrasinin geleceği, darbelere yönelik tenkitler ise bu Coğrafya’nın zaruretleri dikkate alarak yapılmalıdır. Ama asıl itibar kırıcı unsurun dışarıdan yapılan eleştirilerden ziyade, yasa dışı unsurlar karşısında gerekli arınma ve temizlenme mekanizmalarını işletememekten kaynaklandığını unutmamalıyız. Şu irtica/demokrasi ile mücadele belgesi karşısında zamanında pozisyon al-a-mamanın askere maliyetini hesap edebilen var mı? Geç atılan her adım, yanlış da olsa kuşkuların kanaat halini almasına vesile olur. Bazen gecikmek kurumların itibarı ile problemi olanların davalarına hizmet eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi