Cinler
Uzayın (semâvâtın) sakinlerinden birisi olan cinlerin varlığı ispat edilebilir mi, yoksa nakledildiği gibi, inanılması gereken meselelerden midir?
Gayb/metafizik/mânâ âleminin şuur ve idrak sahibi sakinleri olan cinler, zaman zaman ehliyetsiz kişilerce ulu orta gündeme sürülür. Bir taraftan zihinler bulandırılırken, bir taraftan endişe, korku ve sıkıntı saçılır. İtiraf edelim ki, hepimizin gayb/metafizik âleminin esrârı/gizemine karşı son derece zaafımız da var. Dolayısıyla cinlerin yapıları, özellikleri, onlarla muhabere, cin çağırma/çalıştırma, cin çarpması meseleleri ve cinlerle evlenme iddiaları merakımızı tahrik ediyor.
Kokuşmuş, çok ekşimiş, bozuk yemek mideyi bozduğu gibi, yanlış, batıl bilgi/inanç da itikadımızı bozar. Gayb/metafizik hakkında da çok sağlıklı bilgilere sahip değiliz.
Işınsal varlıkları aklı almayan, kabul etmeyen, idrak yoğunluğu düşük veya aklı gözüne inmiş bazı zihinler, hiçbir ilmî, aklî delile dayanmaksızın, “Yok, görmüyorum, inanmıyorum!” diyerek inkâra yeltenir. Sanki “Yok, görmüyorum, inanmıyorum!” demek bir marifet, bir izah, bir delil ve ispat imiş gibi... Oysa aynı zevât, var gücüyle “UFO, uzaylı, uçan daireler” hikâye, masal ve iddiâlarına kuvvetli bir aşkla inanır ve bağlanır!
Aslında meleklere iman ve cinleri kabul etmek, fıtrî bir zorunluluk, belki bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç UFO ve uzaylılarla doldurulmak istenmektedir! Zira doğruyu bulamayan, bâtıla sapar.
Hâlbuki cinlerin varlığını gösteren birçok aklî, ilmî ve naklî delil vardır. Meleklerin varlıklarına dair olan tüm belgeler, ruhaniyât cinsinden olduklarından cin ve şaytanları da ispat eder.
Burada bilmemiz gereken husus şudur:
Cinler de irade sahibi ve imtihana tabi tutulmuş, ruhânî varlıklardır. İnanan ve inanmayan kısımları vardır. Şeytanlar ise, tamamen olumsuz duygulardan, siyah enerjiden yaratılmış varlıklardır.
Semâvî dinlerin hepsi, ruhanileri, yani melek, cin ve şeytanları kabul etmektedir. Demek ki, “cin” denen varlıkların yaratıldığı, ilmen, aklen/mantıken, vicdanen ve dinen kabul edilmesi gereken bir keyfiyettir. İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesetli habis ruhların bulunduğunu gözümüzle görüyoruz. Dolayısıyla cinniden cesetsiz habis ruhların dahi bulunduğu, o kesinliktedir. Eğer onlar maddî ceset giyseydiler, bu şerir/kötü insanların aynı olacaklardı. Hem eğer bu insan sûretindeki insî şeytanlar cesetlerini çıkarabilseydiler, o cinnî iblisler olacaklardı. Hatta bu şiddetli münasebete binâendir ki, bir batıl mezhep hükmetmiş ki, ‘İnsan sûretindeki gayet şerir ervâh-ı habîse, öldükten sonra şeytan olur’...”1
Tekrar vurgulamakta yarar görüyoruz ki, bu zarûretlerden ötürüdür ki, cinlere inanmayanlar, onların yerini tutacak, “uzaylı, UFO” gibi hayâlî yaratıklara inanma ihtiyacını hissetmektedirler.
***
Güzel Türkçemizin kudretli şairlerinden Yahya Kemal Beyatlı, Kadıköy vapuruna binmiş. Elinde bir kitap var. Meşhur akıl hastalıkları doktoru Mazhar Osman, elindeki kitaba işaret ederek sorar:
“Üstad, o kitap ne?”
“Şiir, Orhan Veli’nin...”
“Yaaa, çok güzel! Ben kendilerini tanıyamadım da...”
“Tanırsınız canım! Size şiirlerinden okuyayım...”
Başına toplananların meraklı bakışları arasında kitabın bir yerinden açar ve okumaya başlar:
“Yarısı balık, yarısı insan
İn miyim, cin miyim? Ben neyim?”
Mazhar Osman daha fazla dayanamaz. Gülümseyerek: “Bana gelsin, ne olduğunu söyleyeyim!”
Dipnot: 1- Lem’alar, s. 85.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.