Hayat pamuk ipliğine bağlı
Birkaç sene önce by pass ameliyatı geçirdim. Tıkanan kalb (kalp değil) damarlarım yeni bağlantılarla açıldı...
Doktorumun bana anlattığına göre, ameliyat boyunca hasta ile kalbi arasındaki ilişki kesiliyor. Bu süre içinde kan dolaşımını kalb yerine “pompa” dedikleri bir makine yapıyor...
Ameliyat tamamlandıktan sonra, “pompa” devreden çıkarılıp beden tekrar kalble ilişkilendiriliyor. Doktorlar bir kez sıkıp bırakarak, kalbe ilk hareketi veriyorlar... İlk hareketten sonra kalb çalışmaya başlamışsa, hasta yaşıyor... Kalb tepki vermemişse, masaj gibi, şok gibi aşamalar uygulanıyor...
Yine olmazsa, “Hüvelbaki!”... “Rahmetli iyi adamdı!”
Her ölü iyidir! Sorun dirilerde sanırım.
¥
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz ya, aslında tüm hayatımız bir pamuk ipliğine bağlı. Kalb ilk harekete tepki verdiyse yaşıyorsunuz, vermediyse ölüyorsunuz...
Anlıyorsunuz ki, tüm hayat bir “an”dan ibarettir!
Hatırlamaya çalışın lütfen: Hayatınızda, “Çok şükür, ucuz atlattım!..” dediğiniz anlar olmadı mı?..
Bazen büyük bir hızla üzerinize gelen kamyondan son anda sıyrılırsınız...
Bazen çöken bir duvar sizi sıyırıp geçer...
Bazen enkaz altından ya da tehlikeli kazadan burnunuz kanamadan kurtulursunuz...
Bazen ölümcül bir hastalığı atlatır, sağlığınıza tekrar kavuşursunuz.
“Çok şükür, ucuz atlattım!..”
Ya atlatamasaydınız?
Hayat hiç de sandığımız kadar uzun ve girift değildir...
Üzerinize gelen kamyondan sıyrılamayabilirdiniz...
Çöken duvarın altında kalabilirdiniz...
Enkaz altından çıkamayabilir, tehlikeli kazadan kurtulamayabilirdiniz...
Ölümcül hastalığı atlatamayabilirdiniz.
Bir yanımız domuz gribi, bir yanımız kuş gribi, bir yanımız deli dana hastalığı, bir yanımız kene tehlikesi, bir yanımız büyük deprem ihtimali...
Her anımız tehdit ve tehlike!
Yine de umudumuz var...
¥
Bazılarımıza göre, hayat karanlık bir kuyu!..
Son derece ağır bir yük!.. Her gün, her şey biraz daha kötü!..
Hayata böyle bakıyorsanız, bilin ki bu “Müslümanca” bir bakış açısı değil...
Hz. Âdem böyle düşünseydi Havva’sına, daha sonra da Cennet’ine kavuşamazdı...
Hz. Yusuf böyle düşünseydi, kardeşleri tarafından itildiği karanlık kuyudan dışarı çıkamazdı...
Hz. Yunus böyle düşünseydi, balığın karnından kurtulamazdı...
Hz. İbrahim böyle düşünseydi, Nemrud’un ateşinde yanar, küle dönerdi...
Nihayet Peygamber-i Âlişan Efendimiz böyle düşünseydi, Mekke’den çıkarılışından sekiz sene kadar sonra Mekke Fatihi olarak geri dönemezdi...
Peygamberlerimiz en zor anlara bile teslim olmadılar; içlerindeki imana ve iman kaynaklı umuda tutunup kurtuldular.
Böylece, her çıkmazda bir umut saklı olduğunu gösterdiler bize.
¥
Bilin ki, umut ışıkları hiç bir zaman tümüyle sönmez: Çünkü her halimizi gören ve bilen BİRİ var... Öyleyse umutlanalım:
Hz. Yusuf’u karanlık kuyuda bulup kurtaran, bizi de güçlüklerden kurtarabilir...
Hz. Yunus’u balığın karnından kurtaran, bizi de iç karanlığımızdan kurtarabilir...
Hz. İbrahim’i Nemrut ateşinden kurtaran, bizi de şeytan ateşinden kurtarabilir...
Şu halde hayatta “çaresizlik” yoktur...
Çare bulma umudunu yitirip kendini çaresizliğe mahkum edenler vardır!
¥
Üç aylar tüm bıkkınlıkları, bitkinlikleri, umutsuzlukları aşıp yeni bir diriliş hamlesi yapmanın tam zamanıdır.
Hemen şimdi, “Ne kadar insanım?” diye sorun kendinize...
Çünkü ne kadar insansak, ancak o kadar Müslüman olabiliriz! Başka bir deyişle, Müslümanlığımız insanlığımızla ölçülür! Yani, “İnsan olmayandan Müslüman olmaz!”
Sakın “artık çok geç” demeyin, dostlarım!..
Ölümden önce yapılan hiç bir şey için geç değildir: “Tövbe Müessesesi” vardır ve “Tövbe Kapısı” kıyamete kadar açıktır. Üç aylar ise tövbe için ideal aylardır.
“İnsanlaşma” kararlılığı içinde hadi gelin tövbe edelim.
Unutmayalım ki, bir yanımız domuz gribi, bir yanımız kuş gribi, bir yanımız deli dana hastalığı, bir yanımız kene tehlikesi, bir yanımız büyük deprem ihtimali...
Bir an...
Son an!..
Malum: Hayat anlardan oluşuyor...
Üç aylar “an”ı ebedileştiren bir sihirli formüldür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.