Dün, bugün, yarın..
çoğumuzun siyasi eğilimleri var…
çoğumuz bir partiyi destekliyoruz…
Desteklediğimiz partinin iktidar olması için çabalıyor, o istikamette oy kullanıyoruz.
Tamam, buraya kadar her şey normal…
Ama eğer partimizin yanlışlarına kılıf arıyorsak, eğrilerini doğru gibi görüyorsak, uğruna akrabalarımızı, komşularımızı, dostlarımızı kırıyorsak, düşüncelerimizi parti politikalarına göre değiştiriyorsak, işte orada durup partimizin tüm hayatımızı belirleyici bir unsur haline gelip gelmediğini derin derin düşünmemiz gerekiyor.
çünkü biz, her şeyden önce insanız…
Siyasi eğilimlerimiz, ya da ideolojimiz, bugün “Ret Cephesi”nde gözlemlediğimiz gibi, bizi insanlığımızdan uzaklaştırmamalı.
Ve biz Müslümanız.. Müslüman'ın tüm hayatı, tüm düşünceleri İslâmî değerlerle şekillenir…
Yani siyasi partinin sloganları değil, vicdan belirleyici unsur olmalı. Müslüman siyasî ölçülerle dine bakmamalı; çünkü siyaset değişkendir.
Bir partiyi yıllarca tutarsınız, savunursunuz, desteklersiniz. Nihayet bakarsınız ki; şartlar değişmiş, mutlak doğru zannettiğimiz siyasî sloganlar eskimiş. Ya da misyonunuzun temel unsurlarından saydığınız parti, kuruluş amacından uzaklaşıp, tanınmayacak hale gelmiş. O zaman bırakırsınız. Siyasette inat ve ısrar olmaz.
İşte buyurun: Dün Avrupa Birliği’ni reddedenler, bugün Türkiye’nin birliğe girmesini hararetle savunuyorlar…
Dün “karma ekonomik model” diye tutturanlar, bugün “liberal ekonomi”nin önderliğine soyunuyorlar…
Dün, “‘Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet elden gidiyor’ şeklindeki beyanların, iyi bakıldığı zaman, tutarlılığı yoktur” diyenler, bugün başörtüsü tartışmasında “Ret Cephesi”nde yerlerini alıp, “Başörtüsünü savunmak laik sisteme bir tehdittir” tafrası atıyor.
Şimdi aşağıya birkaç cümle yazacağım.. Cümleleri okuduktan sonra, yazının alt bölümünü kapatın ve bu sözleri söyleyen politikacıyı kestirmeye çalışın. Bakalım bulabilecek misiniz?..
1. “(Başörtüsü) kıyafet kanununa aykırı diyorlar, o zaman kıyafet kanununu düzeltsinler.”
2. “Dindar insanlardan kötülük gelmez. Eğer dindarlığı tehlike sayıyorsanız, günah işliyorsunuz, vebal altındasınız. İnsanlığın temel haklarına tasallut ve tecavüz halindesiniz…”
3. “Din ve vicdan hürriyetini savunmak, siyasetin vazifesidir. Onu savunduğunuz zaman din istismarı yapmış olmazsınız.”
4. “Türkiye, laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır...”
5. “Demokrasilerde din ve vicdan hürriyeti, eğitim hürriyeti, âyin hürriyeti kişinin temel hak ve hürriyetlerindendir.”
6. “İmam-hatip okullarının gayesi sadece din adamı yetiştirmek değildir. Dini bilen Türk vatandaşı yetiştirmektir. Dini bilen Türk vatandaşı doktor, mühendis, hâkim olsa, daha iyi değil mi?”
Yukarıdaki tespitlerin sahibini bulabildiniz mi?
Bulamadınızsa ben söyleyeyim: Yukarıdaki tespitler Sayın Süleyman Demirel’e aittir…
Bu sözleri, vaktiyle Köprü Dergisi’ne verdiği röportajda (bu röportaj broşür şeklinde de yayınlanmıştır) söylemiştir.
Ancak şimdi aynı fikirde değil. Tüm geçmişini inkâr pahasına yeni bir yol tutturmuş, “(başörtüsü yasağının anayasal bir düzenleme ile kaldırılması karşısında) Büyük ıstırap içindeyim” (12 Şubat 2008 tarihli Hürriyet’in manşet haberi) diyor.
Böylece “Yeni Demirel kendisini “yasakçılar”ın yanına çekmek suretiyle, “Eski Demirel”i bir anlamda “düşman” ilan ediyor…
Zincirbozan yolunda “misyon partisi” (kendisinden dinlemiştim) olarak kurduğu DYP (şimdiki DP) ise kurucusunun gösterdiği istikrarsızlığın bedelini ödüyor.
İsim değiştirmekle kader değişmiyor.
***
Siyaseti kendi zemininde değerlendirebilenler açısından olup bitenler pek sürpriz değil…
çünkü siyasette ve siyasetçide şartlara göre değişme gereği var…
Yani siyasette her gün “dün dündür, bugün bugündür”.
Ama dinin dünü ile bugünü arasında fark yoktur.
Hâlâ biz Rasûlullah Efendimiz'in inandıklarına inanıyoruz, kıldığı namaz gibi namaz kılıyor, tuttuğu oruç gibi oruç tutuyor, o dönemin kadınlarının örtündüğü şekilde örtünüyoruz.
çünkü din tamamlanmıştır.
Siyaset ise bir süreçtir ve şartlara göre değişecektir.
Unutmayalım ki; politika partilerin önceliğidir, İslâm'ın önceliği değil.
Müslüman'ın önceliği ise “iman kardeşliği”dir.
Buna daha geniş anlamıyla yaklaştığınız ve toleransla baktığınız takdirde, insan eksenli uzlaşma alanlarına ulaşırsınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.