Ortaçağ'a dönmek (2)

Ortaçağ'a dönmek (2)

Birçokları insanların birey olarak özgürleşmesiyle, teknolojik gelişmelerin vücut verdiği bir modernleşme arasında doğrudan bir ilişki kurmaya pek bayılır.
Onlara göre, tarihsel süreç içinde insanların görece olarak kendilerini daha fazla özgür hissetmeleri, adeta teknolojik gelişime paralel “aşamalı” bir olgudur.
Ortaçağ metaforuyla korkunç bir “heyula” üretmeyi pek sevenlere göre, özgürleşme, ilk çağlardan günümüze kadar sürekli ilerleme kaydeden lineer/düz bir çizgidir yani.
Ne güzel, artık Ortaçağ krallarının tebası olmaktan kurtulmuş bir şekilde, seçilmiş yöneticilerin işbaşında oldukları modern devletlerin milyarlarca mutlu vatandaşları olarak özgür özgür yaşayıp gidiyoruz; öyle mi?
öyle değil tabii.
Doğrudur; Ortaçağ'ın klasik devlet anlayışında padişahlar, krallar, hanedanlar vardı.
Bunlar iktidarlarını tahkim etmek için zaman zaman despotik yöntemlere de başvuruyorlardı.
Ancak bugünkü modern devletlerle kıyaslandığında, o zamanların totalitarizmi, bugün olduğu gibi, gerektiğinde en sofistike araçlarla gerçekleştirilen “sürekli bir hale” değil, daha seyrek ve konjonktürel bir duruma işaret ediyordu.
Kral ve hanedanların yeni bir insan tipi oluşturma, detaylı sosyal mühendislik projeleri geliştirerek yeni bir toplum inşa etmek gibi politikaları yoktu.
İnsanlar klasik devletin “tebası” olsalar bile, günümüzdeki gibi, gündelik hayatın 24 saatini kuşatan ve kontrol eden bir totalitarizmi hissederek yaşamıyorlardı.
(Burada Osmanlı tecrübesini batıdaki klasik krallık dönemiyle birebir eşitlediğimiz anlaşılmasın. çünkü bu hem tarihsel hem sosyolojik açıdan doğru değildir. Elbette Osmanlı yönetimi padişahlıktı ama hiçbir zaman batıdaki anlamda bir teokrasi ya da o yoğunlukta bir totalitarizm içermemiştir. Osmanlı'nın sivil toplumun örgütlenme modelleri açısından sergilediği farklılık ve yoğun bir ademi merkeziyetçilik yerine yerinden yönetimin yaygınlaşması adına o çağda uyguladığı teknikler, bugün bile araştırmacılar için hayret verici bir ileriliktedir.)
Son birkaç yüzyıl içinde elbette yönetim ve siyaset anlayışlarında çok köklü değişimler meydana geldi.
Fert fert insanlar, kategorik olarak hanedanların tebası olmaktan çıktılar ancak bütün toplumsal akışı merkezileştiren, bütün toplumsal işleyişi önce belirleyen sonra da her aşamasını kontrol eden “gayri beşeri bir Kral’ın” yani bir devlet aygıtının kulları haline getirildiler.
Şahıs veya ailede toplanan yetkiler, kutsallığı en az krallar kadar tartışılamayan gayri şahsi bir devletin eline verildi.
Bilgi teknolojisinde meydana gelen ve normal şartlar altında bireyi daha da özgürleştireceği varsayılan inanılmaz gelişim ve değişimler bile, modern krallıkların elinde fertlerin hayatını daraltan, gözlem altına sokan, onları belli hedefler doğrultusunda manipule eden, güden ve devasa bilgi bankaları ve kameralar marifetiyle fişleyen enstrümanlar olmaktan ileri gidemedi.
Hele enformasyon teknolojisindeki gelişimlerle, silah sanayinin ve modern askeri konseptlerin gelişimi arasında gözlemlenen yakın ilişki ve bunun ortaya çıkardığı potansiyel tehlikeler, geniş insan kitlelerinin özgürlük ve geleceğini adeta pamuk ipliğine bağlamış durumda.
Halen Ortadoğu ve Asya’da kirli çıkarlar adına en gelişmiş silahlarla sürdürülen emperyal savaşlar, ucu, sınırlı sayıda uzmanın elinde bulunan bu pamuk ipliğinin ne kadar çabuk koptuğunu gösteriyor zaten.
Küresel gücü ellerinde bulunduranlar, bir yandan demokrasi getirmek bahanesiyle insanlığın üzerine en kitlesel silahlarıyla ölüm yağdırıyor, öte yandan da gerçek niyetlerini sezilmez kılacak her türlü atraksiyonu en çağdaş kitle iletişim enstrümanlarını kullanarak insanların üzerine boca ediyor.
Kimisi küresel ölçekte, kimisi de küresel ölçekte olanların emir ve görüşlerine tabi yüzlerce devlet...
Ve onların milyarlarca vatandaşı...
çoğu zaman ne yiyeceğinizden ne giyeceğinize, ne izleyeceğinizden hangi esprilere güleceğinize, ne düşüneceğinizden ne okuyacağınıza kadar her şeyinizi onlar belirliyor.
Emeğinizi çalıyor, mahremiyetinize giriyor, hayallerinizi tırpanlıyorlar.
üstelik çoğu zaman bunların farkında bile olamıyorsunuz.
Kimisi küresel, kimisi de lokal ölçekli toplum mühendisliği projelerinin bini bir para.
İnanın; tarihte hegemonyası, barbarlığı ve zulmüyle ünlü Roma İmparatorluğu bile günümüz varislerinden daha insaflı, daha kanaatkardı!
çünkü Roma bile günümüz varisleri kadar dünyanın bütün coğrafyalarına tek başına nizam vermeye kalkan bir ihtiras içinde olamamıştı.
Ondan sonra da çağlar, gelişmeler, kategoriler, kavramlar...
Sahi; Ortaçağ zindanları ne kadar da ilkeldi değil mi?
Bir elektriği bile yoktu o karanlık zindanların.
Halbuki Ebu Gureyb’deki, Guantanamo’daki tutuklular, elektriğin varlığını nasıl da hissediyorlar; hem de en hassas yerlerinden çarpılarak!
özgürlük başka şey tabii…
Aman kıymetini bilelim.
Sonra Ortaçağ’a döneriz ha!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi