''Saat Meselesi''!..
Gece yarısına birkaç dakika kala odama çıktım… Yatağımın üzerinde bir paket vardı… Açtım; kaba saba bir saat… “Yöreye has bir hediye olsaydı” diye düşündüm. “Boşveeer” çekip yattım.
Sabahın altısında, hesabı kapatmak üzere lobiye indiğimde…
Meslektaşların iki ana gruba ayrıldığını fark ettim… Zaman ve Türkiye gruplarını temsilen gelenler kaşları çatık, bir kenarda bekliyorlardı... öteki tarafta da, Bugün gazetesinden Murat çelik, SKY Türk’ten Murat İde, Hürriyet’ten Erdal Sağlam, Milliyet’ten Serpil Yılmaz vardı… Biraz ötede ise NTV’den Murat Akgün, CNN’den Yavuz Oğhan… Dikkatimi bir olağanüstülük çekmişti ya…
Bir köşede oturan CHA Ankara Temsilcisi Cemil Kartal’a sordum:
- Hayrola?..
- Akşam odalarımıza bırakılan saatleri geri vereceklerini söylüyorlar. Vermeyeni yazacaklarmış!.. ‘İnternet sitelerinde gazetelerde isminizi okursunuz’ diyorlar!..”
Tehdit ha!.. Bizim olduğumuz yerde, öyle mi!..
“Neyse, hele bir otelin hesabını kapatayım. İcabına bakarım” diyerek resepsiyona gittim:
- Oda ücreti ne kadar?
- Efendim, hesap ev sahipleri tarafından ödendi…
O an hemen geri döndüm…
Bizimkileri, “vermeye zorlayan” arkadaşlara sordum:
- Saatleri geri veriyormuşsunuz… Otel paralarını ödediniz mi?
Murat İde; “Bir teklifti. İsteyen geri verir isteyen vermez” dedi.
üsteledim: “Namustan bahsediyorsak, şu otel hesaplarını ödeyelim!.”
Diğerleri bakıyordu. İde, bozuldu… “İşi namusa çekme” dedi.
“Ya öyle mi? O zaman Arap düşmanlığı yapıyorsunuz… Başka bir ülkenin, mesela İsrail’in hediyesi olsa, kabul ederdiniz” karşılığını verdim.
Bu arada… Cihan’dan Cemil Kartal; “Bırak, bunlara laf anlatamazsın!..” deyince… SKT Türk’ten Murat İde, “Ne biçim konuşuyorsun, ‘bunlar’ dediğin kim?” sözleriyle hedef değiştirdi.
Gittim koluna girdim:
- Bak Murat Bey, yanlış yapıyorsun. Böyle olmaz!..
- Ama, ben kimseyi zorlamıyorum ki...”
- Korkutmayın çocukları!.. Böyle listeler hazırlamak filan...
Neyse.. Sheraton’dan çıktık. Resmi heyetin kaldığı Four Seasons’a gittik
“Listeyi” düzenleme ve toplanan saatleri bir torba içinde taşıma işi Bugün’den Murat çelik’e yüklenmişti…
çelik, bu durumdan şikâyet ediyor; “Şimdi ben üstlenmiş oluyorum. İyi valla” gibisinden mutsuz cümleler kuruyordu…
“Saati vermek istemeyenler” grubundan STV Haber Yönetmeni Ahmet Böken bir köşede:
-Bir de mahalle baskısından bahsederler. Bak sen şu mahalle baskısına!..
Biraz kızdım; “Kardeşim, bırakın bu kompleksi. Vermek istemiyorsanız kimseyi dinlemeyin” dedim.
Cihan’dan Cemil Kartal da “Mahalle baskısına bak” diye dertlenirken… STV’den Ahmet Böken “Ya, bizim Mustafa (ünal) nerede?.. Şimdi saatleri vermesek, bir sürü yazacaklar” sözleriyle sıkıntısını ortaya koyuyordu… Türkiye grubundan arkadaşlarla konuştum… İHA Temsilcisi Batuhan Yaşar kardeşim, “Vermek istemiyorum ama şimdi bir sürü tantana çıkacak. Verelim gitsin abi!” diyordu…
VAKİT olarak tavrımız, her zamanki gibi netti… Mahalle baskısından çekinen “Zamancı” kardeşlerimize sürekli olarak, “Korkmanıza gerek yok. İstedikleri kadar yazsınlar. Otel paralarını Katar Emir’i veriyor, itiraz etmiyorlar… Hem sonra sizin de kaleminiz sizin de ekranınız var” dedik…
Ne yazık… Korkularını yenemedik!..
HAVAALANI YOLUNDA… BENDEN TEKLİF VAR!..
Bir saat mevzuu nasıl da uzatılıyor, bir saat nasıl da “kriz” malzemesi oluyor, bakar mısınız?..
Neyse… Havaalanına doğru tıngır mıngır ilerleyişimizin ilk birkaç dakikasında cümle zevat “hiçbir şey olmamış” modunda…
Lâkin bir yandan da listeler hazırlanmakta…
Sorgu müthiş: “Mustafa ünal verdi, di mi?.. Ahmet Böken?.. Mehmet (Acet) Abdülkadir (Selvi)…”
Cumhurbaşkanlığınca dağıtılan listedeki isimlerin yanına “Verdi” anlamında birer “artı” konuluyor…
Baktım, bizimkiler, “Vereceğim, ama saat çantada. İnince veririm” filan diye kıvırmakta…
Onlar böyle dedikçe… “Şüpheli” kategorisine mi alınıyor, ne?..
Otobüs ağır ağır ilerlerken… Aklıma bir teklif geliyor…
Oturduğum koltuktan şöyle hafifçe yan dönerek kalkıyor ve teklifimi dile getiriyorum:
“Arkadaşlar; saatleri kullanmak istemiyorsunuz, öyle mi?..
Tamam… Türkiye’ye gidince bir basın toplantısı düzenleyelim…
Bu saatleri, mesela Kimse Yok mu derneğine teslim edelim…
Hem saatleri almamış olursunuz, hem de fakirin fukaranın boğazından birkaç lokma geçmiş olur!..”
“Kimse Yok mu?” derneği malûm; Fethullah Gülen Hocaefendi talebeleri tarafından yönetiliyor…
Bu teklifi ortaya atarken biraz da bunu göz önünde bulundurdum…
Beyhude çaba!..
Maalesef, oradan da çıt çıkmadı…
“Yapılır mı bu, bizi aslanların önüne atıyorsun!” der gibi bakıyorlardı.
üç beş saniyelik sessizliği bozan Hürriyet’ten Erdal Sağlam oldu:
“Kabul edilmemiştir!..”
“Bütün arkadaşları siz mi temsil ediyorsunuz?” diye sordum.
“Böyle ideolojikleştirmeyin” karşılığını verdi.
“O zaman” dedim:
“Madem derneğin isminden rahatsız oldunuz. Siz bir dernek teklif edin?”
Teklif gelmedi.
Oradaki herkes sustu.
Ardan Zentürk ayağa kalkarak, “İsteyen verir, isteyen vermez” çerçeveli bir konuşma yaptı…
Geldik uçağa… MNG Holding’in Patronu Mehmet Nazif Günal, yan tarafımda oturuyordu…
“Bir tartışma duydum, nedir mesele?” diye sordu.
Saat eylemini anlattım…
“çok ayıp etmişler. Bak sen ne güzel bir teklifte bulunmuşsun. Niyetleri iyi olsaydı, kabul ederlerdi” dedi.
Biraz sonra, yanıma Milliyet’ten Serpil Yılmaz geldi…
Onunla da…
“Hortumcu medya patronları” üzerine güzel bir sohbetimiz oldu!..
Evet efendim… Uçak faslı da böyle muhabbetle geçti…
Esenboğa’da neler oldu neler bitti bilmiyorum… Kim saati, bavuldan çıkartıp da geri verdi, kim, “uyanıklık” etti…
üzerine düşmedim…
Zira… Her bir meslektaşımın notunu çoktaaan vermiştim!..