Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Padişahların yetkileri sınırsız mıydı?

Padişahların yetkileri sınırsız mıydı?

Türkiye, Cumhurbaşkanı’nın “vatana ihanet” dışında yargılanamayacağı şeklindeki anayasal hükmü tartışırken, Osmanlılarda Padişahların yetkisine ilişkin bir sual geldi...
“Hukuki anlamda Osmanlı Padişahları dokunulmaz mıydı? Gerektiğinde yargılanmaları mümkün müydü?”
Mümkündü. Yani Osmanlı Padişahları “dokunulmaz” değildi. O kadar değildi ki, Bursa Kadısı Molla Fenari, Sultan Yıldırım Bayezit’i mahkemeden düpedüz kovmuş, İstanbul Kadısı Sarı Hızır Çelebi, Fatih Sultan Mehmed’i mahkûm etmişti.
Yani Padişahlar hukukun denetimi altında çalışırlardı. Hukukun denetimi altında çalışan bir insanın “sınırsız” yetkilere sahip bulunması mümkün değildir.
Batılı bir diplomat olan Comte de Marsigli’nin tespitleri bu konuda dikkat çekicidir. Üstelik bu kişi tam bir İslâm-Türk düşmanıdır. Buna rağmen, başta Padişah olmak üzere, Osmanlı Devleti yönetiminin insanlara değer verdiğini ve Padişahların “diktatör” olmadığını ifade ediyor...
“Tarihçilerimizin hepsi Osmanlı Padişahlarının diktatör olduklarını dünyaya ilân ediyorlar. Halbuki Osmanlı devlet sistemiyle diktatörlük arasında en ufak bir bağ yok. Nasıl olsun ki, Padişahın maiyetinde bulunan ve adına ‘Kapıkulu’ denen askeri teşkilatın (yeniçeri ve sipahileri kastediyor) gerek eski Padişahlardan kalma kanunlar mucibince, gerekse kendi gelenekleri gereği Padişahı tahttan indirebiliyor, zindana bile atabiliyorlar.” (1732’de La Haye’de yayınladığı hatıratının birinci cildinin 28-29. sayfalarından).
Avrupalı diplomat Comte de Marsigli, Padişahların “mutlak” olmadıklarını belirtme açısından, Sultan Dördüncü Mehmed döneminden bir örnek veriyor...
¥
Sultan Dördüncü Mehmed’in (Avcı Mehmed) taht yılları...
Ava fazla meraklı olduğundan devlet işleriyle ilgilenmemesi, sınır kalelerden feryadlar yükselmesine sebep olur. Osmanlı’nın kılıcından boynunu uzak hisseden Macaristan imparatoru Leopold sınır kaleleri bir bir vurmaya, Osmanlı köy ve şehirlerini yağmalamaya başlar.
Bunun vahim sonuçlarını Padişaha anlatmakta zorlukları bulunan Sadrazam, ulema ile istişare ettikten sonra savaş kararı alır. Ve Padişaha bunu “karar” olarak tebliğ eder:
“Hünkârım, tez vakitte Macaristan’a seferimiz vardır, dualarınızı eksik etmeyesüz.”
Savaş kararı ciddi iştir ve o güne kadar Padişahlar tarafından alınmıştır. Sultan Mehmed öfkeyle sorar:
“Neden bizim haberumuz yoktur?”
Sadrazam, Padişahın av peşinde koştuğunu ima ederek mırıldanır:
“Çünkü hadisatın vehametini arzetmek içün zatı devletlerini bulamazız!”
Padişah öfkelenmekle birlikte Sadrazam’ına hak vermekten de kendini alamaz. Haklıdır, zira Padişahın günleri Davutpaşa’daki av köşkünde geçmektedir. Ama bu zaafını Sadrazam’ına belli etmek istemez. Kükrer gibi sorar:
“Şimdi bu kararı tasdik etmemi beklemektesin öyle mi?”
“Beli, tasdik buyurasuz Hünkârum.”
“Evvelemirde Şeyhülislâm hazretlerine arz edile, fetva alına...”
Sadrazam işin böyle gelişeceğini çoktan düşünmüş, Şeyhülislâmdan gerekli izni çoktan almıştı...
Fetvayı uzattı:
“Ol mesele hallolmuştur, sıra Hünkârımın tasdikine gelmiştur.”
Kararın hukukilik kazanması Padişahın onayına bağlıdır. Ancak Padişah “şu sıralar” böyle bir savaşı uygun bulmamaktadır.
“Bir vakit talik edelim (erteleyelim).”
“Hadisatin buna tahammülü yoktur. Serhad şehirlerumuzden feryud ü figânlar gelir, Müslüman ırzı ve namusu pâymal olurken, bekleyemezuk. Beklemek azim vebal olur. Mühürleyunuz Hünkârım!”
Padişah direnmeyi tekrar denedi: Zira hem Macaristan’la girişilecek bir savaşın iyi sonuçlar vermeyeceğine inanıyor, hem de “av günleri”nden uzaklaşmayı kabullenemiyordu.
“Daha münasipçe bir vakitte olsaydı mühürlerdim, velakin şimdiki zaman cenge elverişli bir zaman değil, yaza kalsun.”
Sadrazam temenna ederek huzurdan ayrılır...
Doğruca Şeyhülislâma gider...
Durumu açık açık anlatır...
Ve Şeyhülislâm, İslâm-Türk düşmanı Comte de Marsigli’nin 1732’de La Haye’de yayınladığı hatıratında belirttiği üzere yeni bir fetva çıkarır...
Fetvada özetle şöyle denmektedir:
“...Bu durumda Padişahın savaş ilânını erteleme yetkisi yoktur. Tasdike mecburdur, vesselâm!”
Padişah savaş ilânını onaylıyor.
Böylece İkinci Viyana Seferi başlamış oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi