Devlet Bahçeli... “Kızıl Elma”dan, “Elma Şekeri”
Ne yalan söyleyeyim; MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yi hiç bu kadar “agresif”, hiç bu kadar “öfkeli”, hiç bu kadar “kendinden geçmiş bir hâlde” görmemiştim...
Onu, Başbakan Tayyip Erdoğan’a kürsüden “ip” fırlatıp; “Al sana ip!.. Al, Apo’yu as” derken bile bu kadar öfkeli görmemiştim...
Önceki gün; öylesine “yüksek ses”le bağırıyordu ki; bir ara “bağırmaktan boğulacak” zannettim.
Yüzü kıpkırmızı, boyun damarları patlayacak derecede dışarı fırlamıştı...
Gözlerinden öfke, dilinden düşmanlık fışkırıyordu...
Hayır, “Uygur Türkleri’ne soykırım” uygulayan Kızıl Çin’e değil, Başbakan Tayyip Erdoğan’a bağırıyordu!..
Nerede mi?.. 10 Temmuz günü yapılan Sakarya İl Kongresi’nde... Adapazarı Atatürk Spor Salonu’ndaki kongrede, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a yüklenen ve “sesinin çıkabileceği en yüksek volüm”le bağıran Devlet Bey; Çin’in Uygur Türkleri’ne karşı yaptığı katliamla ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘One minute’ demesini isteyerek, “Sayın Başbakan’ın Uygur Türkleri’nin mutluluğu için söyleyeceği her ‘one minute’de MHP yanında olacaktır. Özel görüşmeler yapıyorsun. Bunlardan bir tanesini Uygur Türkleri’ne ayır. Ne anlatacaksan anlat. Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü ortaya koy. Olayların üzerine git” diye konuşuyordu...
Böyle bir hitabete “konuşma” demek yerine, “gürültü” demek herhalde daha doğru olurdu!..
Çünkü bu “gürültü”de;
Sadece “ses kirliliği” değil, aynı zamanda “bilgi kirliliği” de vardı!..
Sayın Bahçeli “yüksek volümlü” bir sesle konuşarak “gerçeğin sesi”ni mi boğmak istiyordu acaba?..
ERDOĞAN’DAN BAHÇELİ’YE CEVAP
Ama, hayır... Başbakan Tayyip Erdoğan, dün katıldığı AK Parti Erzurum 3. Olağan Kongresi’nde Devlet Bahçeli’ye cevap veriyor ve diyordu ki;
“Sayın Bahçeli, sanıyorum siz, bir zamanlar Çin seyahati yapmıştınız. O Çin seyahatini yaptığınız zaman orada da yine bir şeyler olmuştu. Şimdi bol keseden atıp tutuyorsunuz.
Şöyle bir çıkartayım dedim ve Uygur Üniversitesi’nde 50 yıldır Uygur Türkçesiyle eğitim yapılırken, tam siz oraya seyahat ettiğiniz zaman, ne yazık ki Uygur Türkçesi o dönemde yasaklandı.
Soruyorum, ne yaptınız?
O zaman Başbakan Yardımcısı’ydınız.
Sesiniz çıktı mı?
Konunun araştırılması talimatı verdim. O dönemde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin nasıl bir tavır takındığını araştırdım... Ama şimdi kalkmışsın, hamaset yapıyorsun. Sayın Bahçeli, bize hamaset yapma. İcraat yap icraat, icraatını göreyim.
O dönemde, o bölgede kitaplar yakıldı. Ne yaptınız? Böyle basit hamasetler, gösteriler yaparak siyasi rant peşinde koşmayın!”
Sayın Erdoğan’ın bu sözleri üzerine; “Bahçeli’nin Çin ziyareti”ni yeniden mercek altına almaya karar verdim!..
Çünkü, Bahçeli’nin o gezisinde sadece Uygur Türkçesi yasaklanmadı, daha başka şeyler de oldu!..
İşte bunları yeniden hatırlayabilmek için o günlere dönmek ve “o günün gazeteleri”nden alıntılar yapmak gerekiyordu ki, bugün işte onu yapıyorum.
ÇİN’İN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ MÜ?.. O DA NE!
Buyrun, o günlere dönüp; Bahçeli ile birlikte tarih tarih, adım adım Çin’i gezelim... Ve görelim Bahçeli “kim”lerle görüşmüş, “nereleri” gezmiş ve “neler” demiş?.. O geziyi, “gazeteler”den aktarıyorum:
¥ Tarih 28 Mayıs 2002- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, Çin gezisinin ikinci gününde Başbakan Yardımcısı Qian Qiechen ile bir araya geldi. Qiechen, Bahçeli’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne gidecek olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Görüşmede Bahçeli de “Türkiye’nin, Çin’in toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu” söyledi.
¥ Yine aynı gün- Bahçeli, bu görüşmeden önce tarihi Çin Seddi’ni gezdi. Çin Seddi’nin dünyanın harika eserlerinden biri olduğunu ve Çin halkının bununla gurur duyduğunu söyleyen Bahçeli, “Ben de burayı görmeyi hep arzu ediyordum. Cenab-ı Allah bugünü nasip etti. Herkese görmesini tavsiye ederim” diye konuştu... Bahçeli 30 derecenin üzerindeki sıcağa rağmen, ceketini ve kravatını çıkarmadan Çin Seddi’ni gezdi...
¥ 29 Mayıs 2002- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, Çin’deki temaslarının 3. gününde, Çin Dışişleri Fakültesi’nde onuruna düzenlenen törene katıldı. Bahçeli’ye burada fahri profesörlük unvanı verildi. Bahçeli, daha sonra devlet konukevinde Çin Başbakanı Zhu Rongji ile bir araya geldi. Bahçeli, bu görüşme esnasında Çin Başbakanı’na “altın kaplamalı bir tabanca” hediye etti.
UYGURCA’YA YASAK, KUR’AN-I KERİM’E İMHA!
¥ 2 Haziran 2002- Başbakan Yardımcısı ve MHP lideri Devlet Bahçeli resmi ziyarette bulunduğu Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nde, partisinin çok duyarlı olduğu bilinen “dış Türkler” konusunda Pekin yönetiminin tatsız bir siyasi sürpriziyle yüz yüze geldi. Bahçeli Turfan’da Uygur çocukların bayramını kutlarken, Çinli yetkililer Sincan Üniversitesi’nde Uygurca eğitimi yasakladı.
Karar Uygur Türkleri tarafından kültürlerine yönelik bir saldırı olarak nitelendirilerek tepkiyle karşılandı.
BBC’nin internet sitesindeki habere göre, nüfusunun büyük bölümünü Uygurların oluşturduğu Sincan’da, Uygurca’nın eğitim dillerinden biri olması şeklindeki 50 yıllık uygulamaya son veriliyor.
Sincan Üniversitesi Dekanı, Uygurca’nın öğrenim dili olarak yasaklanması kararının Pekin’den geldiğini ve Eylül’de yürürlüğe gireceğini açıkladı.
¥ 7 Haziran 2002– Baskı ve katliamlarla Doğu Türkistan’ı denetim altında tutmaya çalışan Çin yönetimi, şimdi de “kültür katliamı”na başladı.
Kur’an nüshaları ile Uygur tarihi ve edebiyatına ilişkin kitaplar yakılıyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 9 günlük Çin ziyareti sırasında Doğu Türkistan’da Uygurca eğitimi yasaklayan Çin, şimdi de kültür katliamına başladı. Ağır baskı altında tuttuğu Doğu Türkistan’da zalimliklerine yepyeni boyutlar katan Pekin, işgal altında tuttuğu Doğu Türkistan’da Türk İslam tarihine ait binlerce kitap ve Kur’an-ı Kerim nüshalarını ateşe verdi.
Pekin yönetimi, İslam, Uygur tarihi ve edebiyatı ile ilgili çok değerli kitapları, “ayrılıkçılığı” ve “İslami uyanışı teşvik ettiği” gerekçesiyle imha etmeye başladı.
ÇİN EMPERYALİZMİNE “EVET” Mİ?
“O günkü gazeteler”den aktardığım bu haberler ve yayınladığım kupürlerden sonra, şimdi sormak istiyorum Sayın Devlet Bahçeli’ye;
“O zaman niye gıkınız çıkmadı?”
Hem de siz Çin’de iken “Uygurca’nın yasaklandığını” ve Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere bütün “dinî ve millî kitapların yakıldığını” bile bile, ne yaptınız Allah aşkına!..
Tayyip Bey’in, “One minute” deyip Davos’u terk etmesi gibi, siz de bir “One minute” deyip terk edemez miydiniz Pekin’i?..
Siz ki, “Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır” diyen ideolojinin liderisiniz...
Siz ki, “merhum Türkeş’in halefi”siniz!..
Merhum Türkeş derdi ki;
“Bağımsızlık, Türk milletinin ve milliyetçilik anlayışımızın en önemli, en vazgeçilmez unsurudur. ‘Amerikan emperyalizmine hayır’ diyen, buna karşılık ‘Rus veya Çin emperyalizmine evet’ diyen sahte bağımsızlıkçıları iyi tanıyınız. Türk milleti bağımlı yaşayamaz. Bağımlılık, Türk soyuna, Türk misyon ve kaderine uymaz. Tarih yapmış, çağlar değiştirmiş bir millet ebediyen bağımsız yaşayacaktır.
Her türlü emperyalizme hayır.”
(Alparslan Türkeş, 9 Işık ve Türkiye, Sayfa: 128, 129)
Evet, merhum Türkeş, böyle derdi...
O “Amerikan emperyalizmi”ne de, “Rus ve Çin emperyalizmi”ne de “Hayır” derdi...
Birinin emperyalizmine “Hayır” deyip, diğerlerinin emperyalizmine “Evet” diyenleri “sahte bağımsızlıkçı” olarak görürdü!..
Peki, bu tanımlamada Sayın Bahçeli’yi “terazinin hangi kefesine” koyacağız?..
Sayın Bahçeli; “gerçek bağımsızlıkçı” mıdır, yoksa “sahte bağımsızlıkçı” mı?..
“ÇİN’İ ÖRNEK ALALIM” DEMİŞTİ!
Dikkat ederseniz Adapazarı’ndaki kongrede Başbakan’a yönelik olarak “boyun damarlarını çatlatıp, kan fışkırtacak” derecede “saldırgan bir üslûp” kullanan Sayın Bahçeli, “Kızıl Çin”e tek lâf etmiyor!..
Acaba niye?..
Çin’in “örnek ülke” (!) olmasından dolayı mı?..
Öyle demişti ya;
“Çin ziyareti”nin sonunda; “Çin ekonomisinin örnek alınmasını” tavsiye etmiş ve eklemişti ya;
“Çin’in ekonomik modelini uygularsak, biz de içinde bulunduğumuz sıkıntılardan kurtulabiliriz!”
Neydi acaba, “örnek alınması” gereken o ekonomik model?
“Uygur Türkleri’ne soykırım” uygulayarak, onların nüfusunu azaltıp, “Çinlilerin refah içinde yaşamasını” sağlamak mı, yoksa, “8 milyar tonluk petrol rezervi” ve “büyük doğalgaz yatakları” bulunan Doğu Türkistan’ı “sömürmek” mi?!?..
Bu “sömürü politikası”nı mı “örnek” alacak Türkiye?.. Böyle bir “sömürü” için kimlere “zulüm” uygulayacak, kimleri “soykırım”a tabi tutacağız?..
Şimdilik, diğer ayrıntılara girmiyorum...
Kısa ve net olarak diyorum ki;
Bir zamanlar “Kızıl Elma”ya ulaşmayı hedef seçen MHP; bugün öyle görülüyor ki, üzeri kırmızı şekerle kaplanmış “Elma Şekeri”ne tav olmuştur!..
Aslına bakarsanız;
Hedefini küçültüp, “Kızıl Elma”dan “Elma Şekeri”ne indirgemiş bir MHP’nin geldiği bu nokta, önce “MHP’lileri” düşündürmelidir!..
Sormalıdırlar:
“Ne idik, nereye götürülüyoruz?”
Adapazarı’nda “Erdoğan’a bağırmak” kolay...
Önemli olan, Pekin’de “Çin’e bağırmak”tı!..
Evet; “Uygurca’nın yasaklandığı” ve “Kur’an-ı Kerim’lerin yakıldığı” Pekin’de ve de o günlerde!..
Ama, Sayın Bahçeli, “Çin’e bağırmak” yerine, tutmuş Çin Başbakanı’na “altın kaplamalı tabanca” hediye etmişti!..
“O tabanca ile şimdi Uygur Türkleri mi öldürülüyor acaba?” diye düşünmekten bir türlü kendimi alamıyorum!..
Siz ne dersiniz Sayın Bahçeli?
Ne var Karşı Mahalle’de?
Bu “karteloz”ların “karşı mahalle”de neler olup bittiğini bu kadar “merak” etmelerini bir türlü anlayabilmiş değilim...
“Kendi mahalleleri”nde sıkılıyorlar mı, “tatmin” mi olamıyorlar?..
Bu “merak”ın altında kendilerinin icat ettiği “mahalle baskısı”nı yerinde görme amacı mı var, yoksa “insanları tahrik” edip, “provokasyon”lara zemin hazırlamak gibi bir “hin oğlu hinlik” mi?..
Alın işte... “Karteloz” ailesinden bir “cadaloz”, başına örtü bağlayıp; “otel”lere, “bar”lara, “pavyon”lara gitmiş...
“Mahalle baskısı”nı görecek ya!.. Sonra da kalçasına “mini etek” geçirip, ver elini Fatih Çarşamba!..
Bunun adı “haber kovalamak” değildir!.. Bunun adı, “haber üretmek”tir!.. Ki; gazetecinin “haber üretmek” gibi bir misyonu yoktur!.. Ve ayrıca, Türkiye, “üretilen haberler”den çok çekmiştir!..
“28 Şubat darbesi”nin ve “27 Nisan muhtırası”nın arkasında “medyanın ürettiği haberler” vardır!..
Merak ediyorum; “haber üretmek” için “kafe”lere, “otel”lere, “bar”lara giren ve “kaldırım”larda dolaşan bu cadaloz, acaba “alçakça işler”in döndüğü “Yüksek Kaldırım”a da gitti mi?..
Ya da, gitseydi “ne hissederdi” acaba?..
Herhalde “fantezi”lerini “tatmin” ederdi!..