Doğu Türkistan Çağlayan’dan ses veriyor
Saadet Partisi’nin “Çağlayan”da tertiplemiş olduğu mitingin havasındaki ifade, tarihi gelişmeler açısından oldukça anlamlıdır.
Tek bir inanç, tek bir millet, tek bir yumruk...
Küfür de bir millettir...
Çağlayan’da manen ifade edilmek istendi ki:
“Ey kafirler; Gazze’de aynısınız, Felluce’de aynısınız, Kabil’de aynısınız, Doğu Türkistan’da aynısınız.
Bir milletsiniz ya, kimi yerlerde Kur’an öğrenmeyi yasaklarsınız, kimi yerlerde Müslümanın ar ve hayası olan örtüsüne musallat olursunuz... Kimi yerlerde Rus, kimi yerlerde Bulgar, kimi yerlerde Çin, kimi yerlerde İsrail, kimi yerlerde Türk bozuntusu olursunuz, ama kimliğiniz hep aynıdır. Allah’ın sözü karşısında Farkınız yok birbirinizden...”
“Osmanlı tokadı” gibi tarihi bir hatırlatma...
Zillete, esarete hayır!..
Bu arada Doğu Türkistan’ın durduk yerde neden karıştığına bakalım.
Biliyoruz ki o bölge Uygur Türkü açısından bıçak sırtı kadar çok hassas. Çin yönetiminin oralara uygulamış olduğu katı kurallar bir milleti kaynağından kurutmakla alakalıdır. Öyle ki, Uygur Türkü bir mahalleden diğer mahalledeki camiye namaz kılmaya gidemeyecek kadar kısıtlıdır.
Sade o değil.
İslâm alemi ile kültürel bağları tamamen yasaklanmış olup dışarıdan gelen İslâmi içerikli tek bir kitaba bile, “kitapsızlar” müsaade etmiyorlar...
Buna rağmen, Uygur insanı bu zamana kadar inancı ile imanı sayesinde ayakta kalabilmiştir.
Beklenmedik bir anda Uygur Türkü’nün sokağa çıkması, arkasından da binlerce insanın imha edilmesi olayı gerçekten düşündürücü. Bu olayların bir düşünce çerçevesinde Uygur Türkü tarafından yapıldığını sanmıyorum. ABD cenahından “Rabia Ana” sesleri yükselse de bu sesin asıl sahibine bakmak lazım. Gerçekten orada Rabia Ana mı var, Mariana mı?..
Emperyalizmin taktiklerinden birisi de herhangi bir yerde milli bir uyanış oldu mu orasını kendi hesabına kullanmak üzere hemen bir kurtarıcı uyduruverir, o zaman hareket senin, başı ve dibi onların... Hangisi öyle olamadı ki?
Kırılır dökülür, sonra da bakmışsınız ki ipler puştun elinde...
İngilizler Lozan’dan itibaren yeni kurulan Ankara hükümetinin içeriğinde yok muydu zannediyorsunuz? İttihatçılarda yok muydu? Asimile demek olan Osmanlı harflerinin değiştirilmesinde yok muydu?
Rabia hanım şahsı itibari ile ille de öyledir demek istemem ama yoğurdu bile üfleyerek yemek zorunda bırakıldığımız için evdeki kediden bile şüpheye düşüyoruz.
Durduk yerde cırmalar mı acaba?
Yoksa Çin gibi azgın bir nüfusa sahip devletin karşısına imanından başka dayanağı olmayan Uygur Türkü’nün habersiz ve de hazırlıksız çıkması biraz da intihar anlamına gelmiyor mu?
Çin öyle hale geldi ki, yükselen nüfusundan bezmiş durumda, bir şeyler olsa da azalsa canına minnet... Hem o, hem de dış politikamızın hangisinin hesabına çalıştığını anlamak için ben hep Cuma vaazlarına dikkat ederim. Geçtiğimiz Cuma vaazında gördüm ki Uygur Katliamı açıktan eleştiriliyor...
Eleştirilemez mi?
Mutlaka eleştirilmeli, hatta lanetlenmeli bile, ne var ki İsrail’in Gazze’de yaptığı katliam ile Irak’da ABD’nın işgali Müslümanın mabetlerinde öylesine yankı bulmazken Uygur Katliamının çok net çizgilerle eleştirilmesi elbetteki düşündürücü oluyor.
En azından, neyin nereye konulmak istendiğini sezmiş oluyorsunuz...
İsterseniz Afganistan’ın eski halini düşünelim.
Rusya oraya girdiğinde ABD, Afgan direnişçilerine silah ve istihbarat yardımı yapmıştı. O sayede Afganistan Rus işgalinden temizlendi. Ancak, o günün mücahidlerini şimdilerde ABD istihbaratı El Kaideci olarak yakalayıp Guantanoma’da işkenceler ediyor.
Acaba Doğu Türkistan için de aynı metotlar geçerli olur mu?!.
Önce destekle, sonra da köstekle!
Doğu Türkistan zengin yeraltı kaynaklarına sahip bir coğrafya, Siyonizm ininden çıkmış aç kurtlar gibi Irak, Afganistan derken şimdi de oralarda ileriye dönük av aramak peşinde, değilse gelecekte Batı aleminde açlık çığlıkları ayyuka çıkacak.
İşsizlik krizleri şimdiden başladı bile...
O yüzden Uygur Türkü’nün başında Batının karanlık hesapları yatıyor.
Hem hangi Müslüman ülkesi var ki o hesapların içerisinde değildir.
O yüzden Saadet Partisi Genel Başkanı konuşmasında başbakanlarla, krallara gönderme yapsa da o cenahlardan ses çıkmaz. O kapılar İslâm dünyasındaki çığlıklara çoktan kapatılmıştır.
Geriye kalıyor, Allah’ın Kur’an’da bizlere vahyettiği birlik ve de beraberlik çağrısıdır...
Millet bazında “Müminler ancak kardeştirler” buyruğu... Birisinin eline bir diken battığında diğerlerinin yüreği yanmıyorsa işte o zaman akıbetimizin tecellisi, her birimizin bir köşede ezilmesidir. İlahi adalet gereği bir kavim başımıza musallat olur, bize zulmeder.
Ne var ki her şerrin mutlaka bir hikmet yönü vardır, Siyonist kafirin Uygur halkının toprakları üzerinde bir hesabı varsa Allah’ın da Müslümanlar üzerinde adil ve de kalıcı bir hesabı mutlaka olacaktır. İşte o hesap; birisi Yaratan’ına güvenir, diğeri de yaratılana...
O bakımdan Çağlayan, Uygur’un doğum kütüğüne bir çivi çakması açısından oldukça önemlidir. Emeği geçenleri selamlıyorum...
(*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.