Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Pet şişenin üzerindeki yazıyı görmemeliler

Pet şişenin üzerindeki yazıyı görmemeliler

Pakistan’a indiğimizde vakit sahura gelmişti. Pakistan havayollarının güzel bir uygulaması ile karşılaştık. Sahur yapmak isteyenler için bedava yemek veriyorlardı. Bizim Doğu Türkistanlıların ise elinde yiyecek adına bir şey kalmamıştı. Sadece Cola Turka’nın iki litrelik pet şişesi vardı.
Onun da içini gelirken içtiler, Pakistan’dan sonraki zorlu yolculuklarında su kabı olarak kullanacaklarmış. Bu yüzden ellerinde taşıdıkları en kıymetli eşyaları oymuş. Havada yaptığımız sohbetlere dâhil olan birkaç arkadaşla beraber sahuru yaptık, iyice karınlarını doyurmalarını tembihledim ama “yokluğun” getirdiği “korkuyla” fazlaca yiyemediler.
Karaçi Havaalanı’na indiğimizde İslâmabad’a gidebilmek için iki saat beklememiz gerekiyordu. Onlar da daha yakın bir bölgeye gideceklerdi ve bekleyeceklerdi. Sınır kentinden sonra Doğu Türkistan’a kaçak yollardan gireceklermiş. Normal yollardan gitmeleri, ateş çemberinin içine balıklama dalmak demekmiş.
Kendi evlerine, yurtlarına, çoluk çocuklarına kaçak yollardan gireceklerdi ve “Hacdan geliyoruz” diyemeyeceklerdi, hediyeler getiremeyeceklerdi. Hac umutları sönmüştü fakat o günkü dışişleri yöneticilerinin takındığı tavra daha çok üzülmüşlerdi.
Şimdi artık bütün üzüntülerini, dertlerini, cefalarını, çilelerini bir tarafa bırakıp; “evlerine nasıl gireceklerini, sorgu sualden nasıl kurtulacaklarını,” düşünüyor ve “Acaba birileri ispiyonlamış mıdır, Türkiye’den haber vermişler midir?” gibi iç endişelerle havaalanı içerisinde bir ileri iki geri yürüyüp duruyorlardı.
Yürümekten ve uykusuzluktan bitkin hale gelmiştik hepimiz. Yine de konuşmaya çalışıyorduk, en çok da onlar konuşmak istiyordu artık. Anlatmak, daha çok anlatmak, dertlerini dünyaya duyurmak, kendi topraklarında fişlenerek yaşamanın zorluklarını ve esaret altında nefes alıp vermenin ne demek olduğu bilinsin istiyorlardı.
Yusuf elindeki pet şişenin üzerindeki yazıyı göstererek, biraz da utangaç bir tavırla; “Abi bu yazı gidecek” dedi. “Nereye gidecek” diye sordum. “Buradan kopacak” dedi. “Neden” dedim ve şöyle anlattı.
“Bundan sonra kaç gün süreceğini bilemediğimiz bir yolculuğa devam edip, evlerimize kaçarak (kaçak) gideceğiz ve gece gireceğiz. Söyledim ya bu şişe bize yol boyunca arkadaş olacak, suyumuzu bununla taşıyacağız. Eğer yolda yakalanırsak, şişenin üzerindeki yazıdan şüphelenir ve bizi sorguya çekerler, işkence edip, nereden geldiğimizi öğrenirler. O yüzden ‘yolda bulduk’ dememiz için yazı olmamalı.”
Sustuk hep birlikte. Kimsenin lafı bir yerden başlatmaya mecali kalmadı. Sadece ayakkabılarımızın burunlarına bakmayı yeğledik. Doğu Türkistan’da fişlenmeyen kimse yokmuş, bizdeki darbecilerin yaptığı fişleme gibi Doğu Türkistan’da da her yaştan insana ve hayvanlara, tarla tapanlara, bağ ve bahçelere kadar canlı cansız her varlık fişleniyormuş.
Bir müddet sonra sessizliği İsa bozdu. “Gündüz tarlada bir kişi fazla çalışsa, o kişinin kim olduğu soruluyor” dedi. Yusuf girdi söze; “El arabamın küflenen demirlerini boyadım, pazaryerinde dolaşırken gelip; ‘yeni bir el arabası mı yoksa boyalı mı’ diye kontrol ettiler.” “Dahası var” dedi İsa ve devam etti:
“Camiye girip çıkan herkes bellidir bizde. Fişlenir. Namaz kılmaya başlayanlar gider kendilerini gönüllü fişletir; ‘Ben camiye gideceğim’ derler. Bizim için bir kahramanlıktır bu hareket. Tek baş kaldırabildiğimiz ve gönüllü fişlendiğimiz yerdir orası. Oradaki huzurla rahatlarız, istemeyiz camilerimizin kapanmasını.
Tabii bunun yanı sıra dağın öte yakasında bir suç işlense, sırf işkence adına dağın bu yakasındaki camiye giden adamlar hesaba çekilir. Aramızda bir kavga ya da tartışma olsa, bütün ailelerimizi toplar ve sorguya çekerler. Evlerimizde yediğimiz bir kap aşımız dahi bilinir.”
Evet, belki inanması zor ama gerçek böyle dostlar. Daha bu anlatılanlar iki Doğu Türkistanlı Müslümanın kendi küçük dairelerinde yaşadıkları. Doğu Türkistan’a bu kadar üzülüyoruz ama şu Ergenekoncular ve onları destekleyen darbeci çevreler eğer becerselermiş, demek ki, biz de Doğu Türkistan’dan çok farklı olmayacakmışız. Allah hepimizi korusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi