‘Çin işkencesi’ karşısında tavrımız ne olmalı?

‘Çin işkencesi’ karşısında tavrımız ne olmalı?

Dinlisiyle dinsiziyle, Çinlisiyle İsraillisiyle, ABD’lisiyle AB’lisiyle, hepsi ama hepsi kafamıza vura vura zorla bizi kendimize getirmek için uğraşıyor. Yaptıklarıyla adeta şöyle diyorlar:
“Gördüğünüz gibi, bizden size asla dost olmaz. Ya bütün Müslümanlar olarak uyanır, İslam Birliği kurar ve karşımızda bir güç olursunuz veya bizim eziyet, işkence ve baskımızdan kurtulamazsınız.”
Bunu ille de ağızlarıyla söylemeleri şart değil. Ne demek istediklerini yaptıklarıyla ortaya koyuyorlar. E canım, bir kimse diğer bir kimsenin yüzüne tükürse, ayrıca “Sana kızıyorum, senden nefret ediyorum “ demesine lüzum var mı? Aynen böyle işte...
Dillerine kurban olduğum ecdadımız ne güzel söylemiş: Domuzdan post, gâvurdan dost olmaz. Fazla söze ihtiyaç var mı? Öyleyse kendimiz olmaya, benliğimize dönmeye mahkûmuz.
Kin ve nefretlerinin, daha doğrusu cibilliyetlerinin gereği olan zulüm ve işkencelerini dile getirmediğimiz ve tersini söylediğimiz müddetçe iyiyiz. Zâlimliklerini dile getirdiğimiz an derhal dişlerini gösteriyorlar.
Tarihî bir gerçek olan “Çin işkencesi” fâillerinin yaptıkları işte taptaze olarak önümüzde. Onlar zulüm ve işkencelerini icrâ edecekler, sen susacak “Yapmayın” bile demeyeceksin. Dersen o da suç...
14 Ocak 2003’de Sayın Başbakan, beraberinde devlet bakanları Ali Babacan, Kürşat Tüzmen, Turizm Bakanı Güldal Akşit ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve çok sayıda iş adamı ile beraber Çin’e/Pekin’e gitmişti. Bu gezi, Çin ile ticarî ilişkileri geliştirmeye yönelik bir geziydi. Pekin’de ilk olarak kendisi gibi belediye başkanlığından gelen Çin Başbakanı Ju Rongyi ile görüştü. İki başbakan, Parlamento binasındaki görüşmenin ardından ortak bir basın toplantısı düzenlediler.
Sayın Başbakan toplantıda, “Türkiye ile Çin arasında herhangi bir siyasi sorunun bulunmadığını” söylemiş ve “Türkiye olarak, ‘Tek Çin’ anlayışını destekliyoruz. Çin’in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye’nin tereddütü yok, saygısı var” demişti.
Ju Rongji de “Doğu Türkistan konusunda bugüne kadarki Türk hükümetlerinin sergilemiş olduğu toprak bütünlüğüne saygılı tutumdan dolayı” Erdoğan’a teşekkürlerini ilettiklerini belirtmişti.
Teşekkür eder, çünkü Çin, Doğu Türkistanlı Uygurların “Burası bizim vatanımız” demelerini yasaklarken, Türkiye’de de Doğu Türkistan bayrağı/Gök Bayrak yasaklanmıştı.
Kim yasaklamıştı? Bu hükümet mi? Hayır! Daha öncekiler...
O gün, Doğu Türkistan’ın Uygur toprağı olması konusunda, “Tek Çin’ anlayışını destekliyoruz” diyen Erdoğan’a teşekkürlerini bildiren Çin, şimdi ne oldu da bir anda değişiverdi ve Çin’in gözünde Türkiye Başbakanı teşekkür edilecek bir şahsiyet olmaktan çıkıverdi. Çünkü, Türkiye Başbakanı Çin’in Uygur Türklerine karşı uyguladığı katliâm hakkında “Çin soykırım uyguluyor” demiş oldu.
Ne demeliydi?
“Doğu Türkistan diye bir ülke yok. Tek Çin var. Zira Doğru Türkistan denilen yerler de Çin toprağı. Buna itiraz edenler lime lime edilerek öldürülmeli” mi demeliydi?
İşte, bunu dediğiniz müddetçe, Çinlisine göre de Çinsizine göre de teşekkür edilecek şahsiyetsiniz, Çin’in uyguladığı akıl almaz işkenceli ölümlere “Soykırım” dediğinizde ise sözünü geri almak mecburiyetinde olan, tükürdüğünü yalamaya zorlanan bir kimse oluveriyorsunuz.
Çin böyle de diğerleri başka mı? Hepsi aynı. El-küfrü milletün vâhıde/bütün kâfirler tek millet.
Değerli okuyucular gerçek bu... Bu durumda, sıradan vatandaş, sıradan bir Müslüman olarak bize düşen ne? Biz ne yapabiliriz?
Yapmak isteyene iş de çok hizmet de çok. Gâvurlara hiç de mecbur değiliz. Pekâlâ kendi yağımızla kavrulabiliriz.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bir harabe olarak çıkan Almanya’da, savaş sonrasında halk 6 sene devlete boğaz tokluğuna çalıştı. Çalıştı ve şimdiki Almanya oldu.
İran... Kendini ne AB’ye ne ABD’ye muhtaç gördü. Kendi ayağı üzerinde doğruldu. Şimdi ABD’ye diklenebiliyor, onlar da mecbûren İran’ı muhatab alıyor.
Bize gelince... Devlet işlerini devletlülerimize bırakalım. Biz şahıs olarak ne yapabiliriz?
Üç aylardayız. Başka bir şey yapamasak bile, dillerimiz ve kalblerimizle Allah’a yönelir, hem Doğu Türkistanlı kardeşlerimize hem de diğer mazlum Müslümanlara duâlarımızla mânevî destek olabiliriz.
İsrail, ABD, Danimarka (denî marka/alçak marka) mallarına boykot yapmayı unutmadan, bu boykota Çin mallarını da ilâve edebiliriz. Gâvurun dini imanı para. Onu canevinden vurmanın yolu, mallarını boykottur.
Bunları bile yapmayanların, yukarıda anlatmaya çalıştığımız zulüm ve işkencelerden şikayetçi olmaya hakları olmasa gerektir...
Allah’tan hepimize uyanıklıklar vermesi duâsıyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi