Kültür Bakanı'nı kınıyorum
Taraf gazetesinin haberine göre Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, "Türkiye'yi böyle ilkel yaratıkların yönlendirmesine müsaade etmeyiz. Saçma girişimlere izin vermeyiz" diye konuşmuş. O lâf, kaç günden beri içimde bir yerde iltihap gibi duruyor, canımı acıtıyor, kabullenemiyorum.
Kınamak evet, ayıplamak peki, eleştirmek hay hay, hatta haklarında savcılığa suç duyurusunda bulunmak, ona da eyvallah! "İlkel yaratıklar" ne oluyor? Bunun adı, dünyanın her yerinde hakarettir. Kültür Bakanı ne zamandan beri ülkenin kültür politikalarını hakareti bir araç gibi kullanarak yürütüyor?
Bakan, maksadını aşan, kantarın topuzunu kıran ve esasen kendini haklı durumda iken sevimsiz mevkiine düşüren pek ağır bir lâf etti. Aradan hayli zaman geçmesine rağmen "ilkel yaratık lâfı haddini aştı; özür dilerim" demedi, duymadık. Demek ki ortada bir yanlış anlama-anlaşılma değil bilakis "taammüd" var; öyleyse sarfettiği sözün adlî ve siyasî sorumluluğuna ehil ve emindir.
Sorumluluğun siyasî cihetini ben bilemem, partisi bilir fakat adlî kısmını merakla takib edeceğim. Aleyhine açılacak on kuruşluk manevi tazminat davasının bile sonuçlandığı günü bekleyeceğim. On kuruşla da olsa bu hakaret yerde kalmamalı.
Hakaret sahibi bilmeli ki, "ilkel yaratık" dediği o insanlar kesinlikle bakandan daha iyi insanlar, çünkü özür dilemeyi biliyorlar. Hata yaptıklarını anladılar, eleştirileri ciddiye aldılar ve ertesi gün üzdükleri kişiden özür dilediler. Üzdükleri kişi de kendine yaraşanı yaptı, anlayış ve hüsnükabul gösterdi; meseleyi bloklararası gerginlik vesilesi haline getirmedi. Mesele bir yerde kapandı ama o iltihaplı hakaret lâfzı orada duruyor ve iltihaplanıyor.
O gençleri aslında hiç tanımıyorsunuz sayın bakan; onlar aynen göründüğü gibilerdir; gözlerine bakarsan içlerini, ruhlarının derinliklerini görürsünüz. Riyâ, politik hesap, sosyal dansözlük, lobicilik gibi incelikleri bilmezler. Millî ve dinî hassasiyetleri yüksektir, bu yüzden yanlış iş yaptıkları da oluyor. Hele bugünlerde, bazılarına "sürülmüş tarla" intibaı vermemek için yaptıkları her şeyi bin kere düşünmek durumundalar.
Mazeret gibi görülürse yanlış olur fakat liderden de öte bir ağabey, bir baba gibi sevip saydıkları bir güzel insanı pek vakitsiz kaybettiler ve bu, onlarda zaman zaman tehevvür, bazen ölçüsüz tepki şeklinde tezahür edebiliyor. Ne var ki, bu ülkede kimse kanunlardan daha üstün değil. Yanlış yaparlarsa hesabını da verirler. Topkapı'nın dış avlusundaki gösteri de öyleydi. Yanlıştı, lüzumsuzdu. Nitekim bir ferd-i vahid çıkıp, "aferin arslanlar, iyi yaptınız" demedi; eleştirildiler, eleştirdik, eleştirdim. Onlar da yanlışlarını görüp memleketlerine ve kendilerine zarar verdiklerini anladılar, yanlıştan döndüler. Hadiseyle ilgili görüntü kayıtları var; varsa kanuna aykırılık, onun da hesabını verirler fakat sayın bakanın hakaretini sineye çekmek zorunda değiller.
Sayın bakan siyasi kariyerinin geleceğini pek ümitvar bulmayarak hamâsî ve akıllarda kalıcı bir eylemle –bugünlerde- pek "ayrıksı" göründüğü partisinden ve vekalet görevinden şanlı bir ricatle ayrılmayı hesaplıyor olabilir; kendi bileceği iştir fakat bu hakaretinden ötürü en azından bir özür dilemedikçe veya mahkemede hesabını vermedikçe vuruşa vuruşa çekilmek yollarına da pek de ümit bağlamamalıdır.
Sayın bakanı vaktiyle haklı bulduğum bir tepkisinde desteklemiştim; şimdi kınıyorum!