PKK'ya karşı Kürtlerin hukukunu korumak ve askeri zayıflatmak mı hukuk i
Taraf gazetesi yayın hayatına başladığı ilk günden itibaren önemli işler yaptı Yazılamaz denilen haberlere imza attı, tabuları yıktı, siyasetçilerin elini güçlendirdi.
Ama zaman, zamanda –dağa çıkmayı meşrulaştıran-yasakları eleştirirken devlet ve düzen fikrini tamamen ortadan kaldıran yanlışlar yaptı.
Her yorum, sahibinin doğrularını ihtiva eder. Bu yorumlar başkalarına yanlış gelebilir.
Tıpkı Ahmet Altan’ın dünkü yazısı gibi.
Altan, dünkü yazısında PKK karşısında askerin yenildiğini, anlamsız yasak ve baskılar yüzünden Kürtlere –dağa çıkmaktan başka çare bırakılmadığını-yazdı.
Dağa kimin çıktığını ve hangi iş ve eylemlere karıştıklarını söylemeye gerek yok.
Terörün hiçbir haklı gerekçesi olamaz.
Bebekleri, çocukları, öğretmenleri, yaşlıları, kadınları öldüren bir örgüt bütün bunları başka çare bırakılmadığı için mi yapmış? Hak aramanın, haksızlığa tepki göstermenin yolu Cinayet işlemek, kan dökmek, ülkeyi savaş yerine çevirmek midir?
Yoksa bütün bu eylemlerin başka bir manası mı vardır?
Başka çare kalmadığı için mi, bayrağa, istiklal marşına,birliğimizin sembollerine cephe alınıyor?
Güneydoğu’ya hizmet götüren iş makinelerini, araçları, köyleri, tarlaları yakarak Kürtlerin hukukuna hizmet olur mu?
Olayları bu kadar basite indirgemek, 30 yıldır dökülen kanın bütün sorumluluğunu askere yıkmak doğrusu adil ve objektif bir yaklaşım gibi gözükmüyor bana. Güneydoğu insanına PKK ve onun uzantılarının verdiği zarar Altan’ın eleştirdiği TSK ve devletin baskıcı uygulamalarının verdiği zarardan kat kat fazladır. Eğer mesele Kürtlerin hukuku ise önce PKK’ya karşı Kürtlerin hukukunu korumak gerekir.
Son günlerde bazı faili meçhul cinayetler araştırılırken estirilen hava bizi doğru bir noktaya götürmüyor. Öyle bir hava oluşturuluyor ki, 30 yılın bütün vebali neredeyse devlete ve TSK ya yıkılacak. Apo ağzıyla kuş tutsa bu –kuralsız -yazar takımının yaptığı tahribatı bin yılda yapamazdı.
PKK’nın 30 yıldır yaptığı ihanetler, bu kadar çabuk nasıl unutulur anlamış değilim?
Askerin de, siyasetçinin de eleştirilecek bir sürü yanlışı vardır.
Devlet bütün iş ve eylemlerinde hukukla bağlıdır.
Hukuk dışına çıkanlar karşılarında yargıyı bulur, mahkemelerde hesabını verirler.
Nitekim ETÖ davasında bir çok Ordu ve emniyet mensubu sanık sandalyesinde hesap veriyorlar. Bunlara bakarak terör mücadelesinin tamamını kirletmek, töhmet altında bırakmak, Türkiye’yi savunmasız bırakmaktır.
Dağa çıkan Kürtler değil, Altan’ın da bir zamanlar yolunda gittiği, Marksist-Leninist militanlardır.
Bu ülkede Kürtlerin yaşadığı her şeyi Türkler de yaşamıştır. Baskılar, dayatmalar etnik ayırım yapmadan uygulanmıştır. Sistemin her yanlışından Kürt vatandaşlarımıza özel sonuçlar çıkarmak ahmaklık değilse, kötü niyetliliktir. PKK terörü bu ülkede Kürtçe yasağı, ETÖ cinayetleri yokken başlamıştır.(PKK 1978 de kuruldu, Kürtçe yasağı 1983 de konuldu)Şemdinli-Eruh baskınları yapılırken ETÖ’nün kaç cinayeti vardı? Hayatında bir defa Güneydoğu’ya gitmemiş (Camisinde namaz kılmamış, kahvesinde çay içmemiş, düğününde sinsin oynamamış)insanlar, gazete köşelerine kurulan Terör örgütü sözcülerine bakarak onların ağzından Güneydoğu’yu ve Kürtleri anlamaya çalışıyorlar. İmralı’daki uşağın kendini kurtarmak için Kürt vatandaşlarımızı istismar etmesine yardımcı oluyorlar. Apo ne kadar çok insanı ayaklandırırsa kendini o kadar çabuk kurtaracağını bildiğinden, daha geniş bir kitleyi arkasına almak için, Kürtlüğün arkasına saklanarak yaptığı taleplere çanak tutuyorlar. Apo’yu kurtarmak için Kürt kökenli insanlarımızın hukukunu paspas ediyorlar.
Özgürlük ve demokrasi yaftalı bu kuralsız, ölçüsüz, afaki yorumlara katılmak mümkün değil. Askeri zayıflatmak için değil, hukuk içine çekmek için eleştirelim. Yanlışları eksikleri, kural dışı davranışları düzeltmek için tenkit edelim ama, bunu PKK ve dağa çıkanları haklılaştırmanın, masumlaştırmanın aracı haline getirmeyelim. Altan, saatin rakkası gibi bir o yana bir bu yana vuruyor, bir türlü orta bir yol bulamıyor.