İslam’ı tehdit eden büyük tehlike Fazlurrahman cılık
Ehl-İ Sünnet çok geniş bir dairedir. Ehl-i Sünnet usûlde (asıllarda), temellerde birdir. Ehl-i Sünnet dairesi içinde çeşitlilik vardır. Bu çeşitlilik esasta değildir.
Ayrıntılarda olan çeşitlilik Ümmet için geniş bir rahmettir.
Fazlurrahman'ın çıkarttığı Tarihsellik mezhebi veya fırkası Ehl-i Sünnet dairesi içinde değildir.
Cemalüddin Afganî İranlıdır, Şiîdir; taqiyye yaparak kendisini Afgan ve Sünnî olarak göstermiştir. Bu izahattan anlaşılacağı üzere Afganîcilik Ehl-i Sünnet dışı bir bid'at hareketi, mezhebi ve meşrebidir.
İslâm'ın, Kur'ân ve Sünnet'te yer alan ve bin dört yüz yıldan beri ulema tarafından tebliğ edilip öğretilen evrensel ve değişmez hükümleri, farzları, haramları, kesin emirleri ve yasakları vardır. Bunlarda değişim olmaz. Hükümleri Kıyamet'e kadar bakidir.
Bu kesin hükümler konusunda reformcu, yenilikçi, değişimci, Fazlurrahmancı, şucu, bucu ilahiyatçıların (böyle olmayanları tenzih ederim) yorumları, ileri geri konuşmaları, iddiaları, tezleri geçersizdir, bâtıldır.
İbadetlerde yani günlük beş vakit namazda, oruçta, zekatta, hacta değişiklik olmaz.
İslâm'ın ceza hukukuyla ilgili kesin hadleri vardır. Bunlarda değişiklik olmaz.
Kesin muamelât hükümlerinde değişiklik yapılamaz.
Örf ve âdetlerde değişiklik olabilir.
İslâm'ın ahlakla ilgili hükümleri ve öğütleri vardır. Bunlarda değişiklik olmaz.
Dinsiz Avrupalılar istemiyor diye, İslâm'ın zina ile ilgili hükümleri değiştirilemez.
Zina hem suçtur, hem de ahlaksızlıktır. Kıyamet'e kadar suç ve ahlaksızlık olarak kalacaktır.
İslâm'da cihad fî sebilillah vardır. Bu hüküm de Kıyamet'e kadar baki kalacaktır.
Hazret-i Âdem Safiyyullah'tan günümüze kadar Hak Teâlâ katında tek hak din olmuştur, o da İslâm'dır. Diyalogçular istiyor diye bu kesin hüküm inkar edilemez.
Hazret-i İbrahim Halilullah'tan günümüze kadar sadece bir İbrahimî din olmuştur. O da İslâm'dır. Üç İbrahimî din yoktur.
Bugün Türkiye coğrafyasında Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığını tehdit eden en büyük tehlike Fazlurrahmancılıktır.
Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığı Kur'ân'a, Sünnet'e, icmâ-i ümmete uygun gerçek İslâmlıktır, Cadde-i Kübra'dır, cumhur-i ulema yoludur.
Fazlurrahman'ın İslâm, Kur'ân, din yorumu büyük ve ölümcül hatâlarla doludur. Bunları benimseyenlerin akıbetinden çok korkulur.
Fazlurrahman'ın bid'at ve dalalet mezhebini yaymak için çok büyük miktarda paralar harcanmakta, çok yüklü ücretler ödenmektedir.
Fazlurrahmancılık bir tür Protestanlıktır.
Aslında Fazlurrahmancılık bir mezhep değildir, sanki yeni bir dindir.
Vaktiyle Hindistan'da Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî adında bir sahte peygamber türemişti. Kendisine çeşitli dillerde vahiy geldiğini iddia etmişti. Birkaç değişiklik dışında yeni bir şeriat getirmediğini, İslâm şeriatını uyguladığını söylemişti. Bu adama inananlar Kelime-i Şehadet'i şu şekle sokmuşlardı: Eşhedü en lâ ilahe illallah... Eşhedü enne Muhammeden Resulullah... Ve (hâşâ) eşhedü enne Mirza Gulam nebiyullah.
Pakistan İslâm Cumhuriyeti, Kadiyanîliğin bir İslâm mezhebi değil, İslâm dışı yeni bir din olduğuna dair fetva, karar ve kanun çıkartmıştır.
Pakistan'ın binden fazla icazetli ulema, fukaha ve müftüsü Fazlurrahman'ın sapık olduğunu, bir kısım Müslümanları saptırdığını beyan ve ilan etmişler ve onu kovmuşlardır.
Türkiye'de din hürriyeti vardır. Fazlurrahmancılar kendi inançlarını, kendi din anlayışlarını nasıl yayıyorlarsa, ben de Sünni bir vatandaş olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığını savunuyorum.
Ancak ortada şöyle anormal, adaletsiz, haksız bir durum vardır:
Fazlurrahmancılığın yayılması, Ehl-i Sünnet'i devirip hakim mezhep olması için büyük paralar harcanmakta, büyük ücretler ödenmektedir.
Bu büyük paralar, çoğunluğu Sünnî olan Müslünan halkın cebinden çıkmaktadır.
Buna hakları yoktur.
Asırlar boyunca Ehl-i Sünnet uleması, fukahası, meşayihi bu Din-i Mübini ihlasla, rızaen lillah öğretmiş ve yaymıştır. Az bir maaş alan olmuşsa o da geçinmek için ve geçineceği miktarda almıştır.
Bugün ülkemizde reform ve değişim hareketi, Fazlurrahmancılık cereyanı akıllara hayret veren meblâğlarla destekleniyor.
Reform ve değişim taraftarlarına, Afganîcilere, bazı Diyalogçulara astronomik ücretler ödeniyor.
Devletime asker olarak hizmet etmiş ve kendi çapında vergi ödeyen Sünnî bir vatandaş olarak bu anormalliği protesto ediyorum.
Fazlurrahmancılar samimî ve ihlaslı Müslümanlar ise kendi mezhep ve meşreblerinin hizmetlerini ve dâvetini ücretsiz olarak yapsınlar. Yaparlar mı hiç!..
Fazlurrahmancılar taqiyye yapmayı bıraksınlar ve açıkça, mertçe "Biz Fazlurrahmancıyız, biz tarihsellik ekolüne bağlıyız. Bu devirde nice muhkem âyetin ve sahih hadîsin (hâşâ) hükmü kalmamıştır..." desinler.
Bendeniz Sünnî bir Müslüman olduğumu çok açık bir şekilde beyan ediyorum, ikili oynamıyorum. Onlar da samimî olsunlar Ehl-i Sünnet gibi görünecek, saman altından Fazlurrahmancılık suları akıtacak... Böyle bir şey Müslümana yakışmaz.
Ehl-i Sünnet ile Fazlurrahmancılık kesinlikle bağdaşmaz, uzlaşmaz.
Erdoğan vesâyetiymiş...
Sayın Baykal "Türkiye'de askerî vesayet yok, Recep Tayyip Erdoğan vesayeti var" demiş. Hiç de doğru konuşmamış. 27 Mayıs 1960'dan bu yana ülkemizde askerî bir vesayet olduğunu inkar için ya çok cahil, yahut çok çarpıtıcı olmak gerek.
Askerî vesayet yoktu da 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve şu mâhut 28 Şubat darbelerini kim yapmıştır?
Ben muhalif bir gazeteci ve yazarım. Lakin kör muhalefet yapmam. Zaten muhalefetim siyasî iktidara karşı değildir, ülkedeki kokuşmaya, yolsuzluklara, resmî ideoloji vesayetine, yozlaşmaya, bedevilik ve şifahî kültüre karşıdır.
Cumhuriyet tarihinin ilk iki yılı dışında Türkiye'de bugünkü kadar demokrasi, serbestlik, basın hürriyeti olmamıştır. Elli senedir gazetecilik yapıyorum, bunun şâhidiyim.
Tarih çok uzak değil, Kürt vatandaşlarımız inim inim inletiliyordu. Bir köy halkına kazurat yedirildiğini unutmadık. Şimdi yaralar sarılıyor.
Bu ülke zaten vesayetten kurtulmaz. Vesayet olacaksa, Baykal'ın diline doladığı Erdoğan vesayetini, resmî ideoloji ve Ergenekon vesayetine bin kere tercih ederim.
Recep Tayyip bey bulunduğu makama halkın oylarıyla gelmiştir. Tepeden inmemiştir. Seçimlerde halk desteğini kaybederse bırakır gider. Resmî ideoloji vesayeti öyle değildir, onu kimse söküp atamaz.
CHP hangi serbest seçimle iktidar olmuştur? 1946 seçimlerinde bin türlü hile ve baskı yapılmış olduğunu çok iyi biliyorum.
Ben yalaka, yağcı, yandaş, taraftar bir gazeteci değilim. Doğruya doğru, eğriye eğri derim. Evet tekrar ediyorum: Türkiye'de insan hakları, hukukun üstünlüğü prensibi, basın hürriyeti her geçen gün daha ileriye gidiyor. Ergenekoncular, resmî ideoloji bağımlıları, devr-i sabık hasretlileri, vesayetçiler, tabucular, 1930'lardan kalma fosil zihniyetliler bu gelişmeyi hazmedemiyor.
Bu ülkede gerçekten Erdoğan vesayeti olsaydı, bir akşam hanımını alır, yemek yemeye Ankara Orduevine gidebilirdi... Yahut bir hasta ziyareti için yine hanımı ile birlikte GATA'nın kapısından içeri girebilirdi.
Ülkemize ve ordumuza en büyük kötülüğü resmî ideoloji vesayetçileri yapıyor.
Allah bu ülkeye, bu halka, bu devlete yeni 27 Mayıslar, 12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar göstermesin.
(En geniş ve olumlu mânâda muhalif kalmaya devam edeceğim. Orduya karşı değilim, militer vesayete karşıyım.)