Çocuklar işten daha mı önemsiz?
Eğer bir babaya işiniz mi daha önemli yoksa çocuğunuzun eğitimi mi deseniz kuşkusuz " ne demek tabi ki çocuğumun eğitimi önemli" diyecektir. Peki, bunun için vakit ayırabiliyor musunuz? Diye sorduğunuzda ise "meşgulüm, vaktim yok" diyerek savacaktır. Hangimiz sevdiğimiz şeylere vakit ayıramıyoruz ki? Hangimiz istediğimiz bir şeyi yapabilmek için zaman üretmiyoruz, hayatımızdan ödünler vermiyoruz ? Üstelik incir çekirdeğini doldurmayacak bir çok meşgale peşinde ne kadar da vakit harcıyoruz... Elbette her baba çocuğunu sever ve ona değer verir. Ama buradaki ihmal daha ziyade, aileden öğrenilen baba modelinin bir yansıması ya da, nasıl olsa yanımda isteğimde ilgilenirim türünden oyalanmalar ve daha acı olanı da ebeveynlerin çocuklarını ne kadar çok sevdiklerinin farkında olmamalarıdır. Hayatımızın akışı içinde sevdiklerimizin bizler için ne kadar önemli olduğunu ve onları ne kadar çok sevdiğimizi pek fark etmiyoruz... Farkındalık duygumuz daha ziyade onlardan uzak kaldığımızda bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Onları, askere, okula, yurda, uzak diyarlara uğurladığımızda , sevgimizi bütün hücrelerimizde hissediyor, bunu daha derin yaşıyoruz ve gözlerimizi pencerelerden ayıramıyoruz... Daha önceden pek ifade etmediğimiz, söylemeyi aklımıza bile getirmediğimiz sevgi sözcüklerini bizden uzaklaştıklarında cömertçe sarf ediyoruz, belirtiyoruz.
Günümüz dünyasında babalar evin içinde adeta bir yabancı ya da dışarıdan biri gibi yaşıyorlar. Sabahın erken saatinde işe çıkan baba akşam yorgun argın eve geldiğinde televizyonun başına geçiyor, filmini seyredip karnını doyurduktan sonra da uykuya dalıyor. Bu durumda çocuğun eğitimi sadece anneye düşüyor anne tek başına bu ağır yükün altından kalkmaya çalışsa da, evin işleri, gündelik meşgaleler ve sorunları nedeniyle yorgun düşüyor.
Buna bağlı olarak son günlerde sık sık annelerin " eşim çocuklarıyla hiç ilgilenmiyor, çocukların eğitimiyle tek başına ilgileniyorum" sözleriyle karşılaşıyoruz. Burada, evin sorumluluğu ve çocukların bakımıyla yorgun düşen kadın hem çocukların baba eksikliğinden kaynaklanan sorunları ifade ediyor hem de babanın ev içindeki rolünü pasifize ettiğini vurguluyor.
Yerel kültürlere has öğrenilmiş davranışlar ya da hayat şartlarının elverişli olmaması, iş ve sosyal hayatın yoğunluğu çocukların ihmaline hiçbir şekilde mazeret olarak gösterilemez, gösterilmemeli. Çünkü burada heder olan, zarar gören kitle çocuklardır ve çocukların istikbali her şeyden daha önemlidir. Öyle ki, çocukların eğitimi, babanın geçmişten getirdiği ailesel kalıplardan da vazgeçemediği dogmalarından da, yaptığı işten de, kazandığı paradan da çok daha önemlidir...
Çünkü çocuğun dünyasında baba, gücü, kuvveti, güveni temsil eder. Babayla arasında sağlıklı bir güven ilişkisi sağlayan çocuk, kendini daha huzurlu ve mutlu hisseder. Babayı yanında hissetmeyen, onun desteğine ve sevgisine ulaşamayan, çocuklar ise, hayatın içinde silik ve çelimsiz kalmaktadırlar. Bu kırılganlığın, bu çelimsizliğin ileriki yaşlarda telafisi de mümkün değildir. Bunun için, babanın eğitime aktif katılımı, çocukla yakından ilgilenmesi, ona sevgi ve güven vermesi önemlidir ve tedarik edilmelidir.
Hayat şartlarının elverişsizliği, yorucu iş hayatı, çevresel şartlar ne olursa olsun baba da anne gibi çocuğun eğitimine katılmalı ve gerekirse televizyonun başında geçirdiği vakti çocuğuyla geçirmeli, imkanlarını zorlayarak çocukla yakından ilgilenmelidir. Bunun için şu tavsiyeler önemlidir:
_Baba az da olsa çocuğa vakit ayırabilir, onunla bir paylaşım içinde bulunabilir
_Çocukla ortak bir şeyler yapabilir, fikir alış verişinde bulunabilir
_Çocukla onun istediği şeyleri yapabilir, sohbet edebilir
_Çocukla sosyal faaliyetlere ya da sportif faaliyetlere katılabilir
_Baba çocuğun kendisiyle paylaşım içinde bulunmasını sağlayabilir ve duygusal aktarım yapması noktasında ona cesaret verebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.