Annemin sözleri beni çok üzdü
Enes’in Günlüğü’nden...
Bu yaz, kendime yeterince vakit ayırdım ve ilk defa hayatımın seyri konusunda özgürce karar verebildiğimi hissettim. Bunda ailemin de katkısı var. Annemler, eskiye nazaran bazı konularda değiştiler, eğitimle ilgili kitaplar okuyorlar ve bana da söz hakkı tanıyorlar. Ama ne olursa olsun büyüklerin dünyası çok farklı. Doğrusu bizi çoğu yerde anlayamıyorlar... Mesela bu hafta yaşadığım olay buna açık bir örnektir. Hafta sonu annemlerle birlikte Arnavutköy'deki amcamlara gittik. Amcamların evleri büyükçe bir bahçenin içinde ve burada toprakla, tabiatla buluşma, birlikte vakit geçirme şansımız oluyor. Ben de burada kuzenlerimle birlikte hoşça vakit geçirmeye çalıştım. Uzun zamandan beri ilk defa toprakla ilgilendim, meyveyi dalından kopardım, yumurtayı kümesten aldım...
Fakat iki gün önce annemin sözleri yine beni çok üzdü gerçekten kırıldım. Kuzenlerim takdir getirmişler, yok büyük kuzenim her zaman okulun birincisi olmuş, benden bir şey olmazmış, yaz boyunca onlardan bir şeyler öğrenmem gerekiyormuş, benim için gece gündüz çalışıyorlarmış ben de bunun karşılığını onlara sınıf birincisi olarak getirmeliymişim...
Gerçekten bu türden hataları sadece benim annem değil bir çok aile yapıyor ve bunun bizlere ne kadar büyük zarar verebileceğini hiç te hesaba katmıyorlar. Daha önceden de pek çok kere dile getirdiğim gibi, her insanın kendi özel bir kapasitesi, yetenekleri, özellikleri vardır. Ben çalışıyorum kardeşim ama ne yapayım ancak bir teşekkür getirebiliyorum. Ayrıca teşekkürün de hiç küçümsenecek bir şey olmadığını düşünüyorum ailemden bu konuda takdir bekliyorum. Ama onlar beni her zaman kuzenlerimle kıyaslıyorlar ve benim için çalıştıklarını ifade ederek üzerime büyük bir yük sarıyorlar. Sevgili anneler ve babalar inanıyorum ki bir çoğunuz çocuğunuza bu şekilde davranmakta bir sakınca görmüyorsunuz. Bunun için sizlerin bu yaklaşımlarınızın bize ne tür zararlar verdiğini kısmen de olsa belirtmek istiyorum.
Her şeyden önce " senin için çalışıyorum, senin istikbalin için koşturuyorum, sen de bunun karşılığı olarak bize başarı getir" cümlesi omuzlarımızda dev yük oluyor büyüdükçe büyüyor ve artık taşıyamıyoruz. Çalışıyoruz, çabalıyoruz, teşekkür getiriyoruz, zayıfsız bir karne getiriyoruz yine de sizin beklentilerinize cevap veremiyoruz. Sizin bu tavırlarınızın bize ne kadar büyük zararları var biliyor musunuz? Geceleri uykularımız kaçıyor, vicdan azabı çekiyoruz, " Annemle babam çalışıyor benim için her şeyin en iyisini yapıyor ama ben onların istediği gibi okul birincisi olamıyorum, taktirname getiremiyorum" diye düşünerek depresyona giriyoruz. Anneme babama layık olamadım diye hayatı kendimize zehir ediyoruz... Peki bütün bunların sonucunda ne oluyor? Ne oluyor biliyor musunuz başarı durumumuz daha da kötüye gidiyor, zayıf alıyoruz, derslerden soğuyoruz...
Lütfen bizi, yarışı önde götürme, açlıktan ölme, ortada kalma, muhtaç olma söylemlerinizle korkutmayın. Bizler elimizden geleni yapmaya ve hayattaki rollerimizi benimsemeye çalışıyoruz. Korkmayın Allah kimseyi rızıksız bırakmaz, kimsenin emeğini de zayi etmez... O her kulunu farklı yeteneklerde yaratmıştır. Çalışsak ta okul birincisi olamamamız, sizler istediğiniz takdirde tıpı tutturamamız da bu yüzden... Lütfen aldığımız teşekkürleri de küçümsemeyin, bizi takdir edin. Ayrıca bırakın bizler yeteneklerimiz doğrultusunda meslekler edinelim ve hayatı kendimiz tanıyalım...
Mum tükendiğinde
Karanlığın bağrında mum ne kadar da değerlidir değil mi? Ve küçücük bir mum parçası koskoca bir odayı aydınlatır, ışıtır, ısıtır... Mum değerlidir, çünkü karanlık vahşi bir kurt gibi içinize oturmaktadır... Mumun hemen yanıbaşında olmak, onun ışığından faydalanmak, onun aydınlığını solumak istersiniz... Mum tükenmesin, gözünüzü gönlünüzü aydınlatsın istersiniz ve karanlığın hat safhaya ulaştığı noktada mumdan uzakta kalmaktan, ondan uzaklaşmaktan korkarsınız, ürperirsiniz, kaçınırsınız... Mum burada kendinizi güvende hissetmeniz, korunmanız, kaçınmanız, önünüzü görmeniz için bir kılavuz gibidir... Ve mum değerlidir, çünkü mum ışıtmakta ısıtmakta ve aydınlatmaktadır. Ama ne yazık ki, Mum yavaş yavaş tükenmekte ve tükendikçe de büyümekte, devleşmektedir. Ve bir süre sonra mum tükenmiştir, sönmüş bir yıldız gibi gözlerini sonsuzluğa kapamıştır.
Mum tükenmiştir de, Peki mumun ışığı nereye, hangi güzergaha, hangi mezraya gitmiş, nerede tükenmiş, nerede sönmüş, nerede hayat bulmuştur... Mum tükenmiştir de, mumun ışığı geride neler bırakmış, neler getirmiş, neler götürmüştür.... Mum tükenmiştir de, peki geride kalanlar ne olmuş, mumun ışığını ısısını soluyanlar mumun yoksunluğunda nasıl bir ruh hali yaşamışlardır. Aslında böyle bir metaforun bana anlattığı şey, tıpkı bir mum gibi yanan ve etrafını aydınlatan, bilgi ve birikimleriyle donatan alimlerin, hayatlarında da ölümlerinde de ne çok insana faydalı olduğudur. Mumun karanlıkta çok daha etkin olduğu gibi hayatını ilmi hakikatler peşinde harcamaya karar vermiş kişilerin yol göstericiliği de cehaletin ve bedbahtlığın en yoğun olduğu noktalarda daha etkindir, daha tesirlidir. Böyle zamanlarda alimler tıpkı bir mum gibi etrafı aydınlatırlar...
Allah Resülü ya öğreten ol ya da öğrenen diye tavsiyelerde bulunmuştur. Bu da bir Müslüman için hayatın bir okul olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Hayatın okul olduğunu bilmek ve bunun şuuruna varmak ne kadar da önemli... Çünkü bunun farkına vardığınızda, sizi koruyacak, gerçeğe taşıyacak bilginin sadece kitaplarda olmadığını görürsünüz ve gözlerinizi düşünce ufkunuza çevirirsiniz. Çevrenizde baktığınızda okuyabileceğiniz binlerce yapı taşlarının olduğunu fark eder ve yavaş yavaş okumaya anlamaya idrak etmeye başlarsınız. Ve bunun farkına vardığınızda, bütün kitapların bir kitabı anlamak için yazıldığını ve bir tek kitaba hizmet ettiğini anlarsınız. Ve hayata böyle bir gözlükle baktığınızda, yaşam denen bütün eylemlerin bir tek okyanusa doğru aktığını orada buluştuğunu görürsünüz. İşte o nokta da mumun da, alimin de, bilginin de sevginin de hayat dediğimiz bu yolcu vapurunun içinde size yol gösterdiğini, sizi doğru hedefe çevirdiğini görürsünüz.
Ve... mum tükense de, ışığının ısısının, etrafa saçtığı yıldızların tükenmediğini insanların gönlüne ruhuna ve zihnine aktığını anlarsınız. Âlim ölse de, onun yol göstericiliği, insanlığa aktardığı ilminin, yaşadığı örnek hayatının, güzel sözlerinin yok olmayıp sizlerin gönlünde ve hayatında yer bulduğunu büyüdüğünü görürsünüz. Mum tükendiğinde... aslında hayat buluyor, alimin ölümünden sonra da aynı şekilde bıraktığı aydınlık mirasıyla hayatta kaldığı gibi . Ya söz? Söz de alimin gönlünden çıkmışsa, kurtarıcı bir el oluyor, kurtarıcı bir dil oluyor, kurtarıcı bir ses oluyor ve yaşadıkça yaşıyor... Mum sönse de, âlim ölse de, söz söylense de, eylem hayat bulsa da, yok olmuyor, tükenmiyor aksine büyüyor devleşiyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.