Hepimiz başkasına çözüm buluyoruz
Çaresizlik bizim şiarımıza yakışmaz. Başkalarına çözüm üretmekte mahirizdir. Nedense bu mahirliğimizi, kendi problemlerimize karşı kullanamayız. Karşımızdakilerin çektiği ıstırabın aynısına duçar olduğumuz halde şahsımıza sözümüz geçmez.
Başkalarının dertlerine ürettiği çareleri, kendisine uygulamayanlar, inandırıcı olamazlar. Kendisine söz geçiremeyenler, karşısındakilere nasıl söz geçirebilir? Kafa ütüleme işinden başka bir şey yapmış olmayız.
Hepimizin ortak derdi şu: “Ben farklıyım”, “Ben öyle değilim”, “Benim şu şu özelliklerim var”, “Beni nasıl aynı kefeye koyarsınız”, “Elbette aramızda farklar olacak, bir ona bak bir bana”, “Ben söylemiştim”, “Ben demedim mi”, “Anlaşılmıyorum ki”, “Bir dinleseniz, dinlemeyi bilmiyorsunuz ki.”
İşte bu dertlerden kurtulmamız gerekiyor. “Ben” deyip, diğer insanlardan farklı olduğunu anlatmaya başlayan, kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi gören hiç kimsenin, bir başkasına çare olması mümkün değildir. Çünkü kendi derdi başından aşkındır böylelerin.
Başı ve sonu toprak olan insanın, önce kendisini tanıması tavsiye edilir. İnanır mısınız bu tavsiyede bile kişi yolunu şaşırıyor. “Ben kendimi tanıyorum” diye yüksek sesle başlayan savunmalar; hem kişiyi, hem de yanındakileri sükûtu hayale uğratıyor.
Yüce Yaratıcı mealen buyuruyor: “Sizi çamurdan yarattım, kâinatın en şerefli mahlûku yaptım.” Bir başka yerde yine buyuruyor: “Her canlı ölümü tadacaktır.” Sadece bu iki buyruk etrafında kendimizi tahlil edebilsek, yeter de artar bile insan olmamız için.
Devir; kalbimizin, yüreğimizin, vicdanımızın, merhametimizin nefsimize teslim olduğu bir yüzyıl. Peki, iyi güzel de “Yüzyılın ne suçu var?” Evet, bir suçu yok. Biz insanlar kendi kendimizi bu hale getirerek, yüzyıla damgamızı vurmuşuz.
Her fert; kendi kilosuna, boyuna, yaşına, nefsine, düşüncesine, zenginliğine, fakirliğine ve hayallerine göre hep bir şeyler istiyor. Şöyle kendisine gelip; “Yahu hep ben istiyorum da peki başkalarına ne verebiliyorum?” diye sormuyor. Oysa küçük bir teneffüse çıkmış olsak, belki her şey değişecek fakat bu teneffüsü bile çok görüyoruz.
Bütün yaratılmışlar zaten uzun bir teneffüse zorunlu olarak çıkacak. Vakti zamanı gelen herkes, yeni bir hayat için mecburi teneffüsle muhatap olacak. En iyisi, esas teneffüse çıkmadan, buradaki teneffüslere önem vermeli ve kendimizi elden geçirmeliyiz.
Eğer kendimizi iyi bir rektifiyeden geçirebilirsek, başkalarına sözümüzle, özümüzle ve hal dilimizle örnek oluruz. Bizdeki değişikliği ve güzelliği görenler de alması gereken mesajı alır ve arızasının nerelerde olduğunu tespit ederek düzeltmeye çalışır.
Konuşan bir toplum gibi gözüksek de aslında homurdanan bir toplumuz. Dertlerimizden biri de bu özelliğimiz. Konuştuğumuzu zannediyor ama homurdanıyoruz. Konuşmanın içeriğinde anlaşılır bir dil, samimi ifadeler kullandığımızda, eğer karşımızdaki de negatif bir kurgu içerisinde değilse, önyargısız ve peşin hükümsüz bizi anlayacaktır.
Konuşmak yerine homurdanarak daha iyi anlaşılacağımızı veya anlatacağımızı sanıyor ve aldanıyoruz. Hayır, kesinlikle öyle değildir. İnsan, fıtratı gereği; “iyi, doğru, güzel ve anlaşılır” bir yapıya sahiptir ve ancak bu çerçevede mesajları alabilir. Ama biz ne yapıyoruz, mesajımızı homurdanarak vermeye çalışıyoruz.
Çok basit bir örnek vereyim. Doktora gittik diyelim, doktor hiç yüzümüze bakmadan önündeki eşyalarla meşgul ve suratı asık bir ses tonuyla bize soruyor: “Nedir şikâyetiniz?” Böyle bir sahnede hastanın hali neyse, işte günlük ilişkilerimiz de böyle ortamlarda geçiyor.
Ez cümle; kendisine çare olamayanlar başkasına çare olamazlar. Oysa insanın yaratılış gayesinin başında, Yaratıcı’nın rızasını kazanmak için birbirimizle ilişki kurmak, dayanışmak, anlamak ve anlaşmak vardır. Bunu kaybetmişiz, ivedi olarak bulmalıyız.
Kötülükler şeytandan, iyilikler insandandır. Kötü fiil, kötü söz; iyiliklere hizmet etmez, kötülüğe davetiye çıkarır. İyilik adına başkalarını sorgularken, önce mutlaka kendimizi sorgulamalıyız.
Sözlerimin arasında yanlış anlaşılan bir ifade varsa, bu benim kendimi tarifimdir. İyi olanlar alınsın, kötüler bana kalsın da kendimi elden geçireyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.