Polis Akademisi'nde 'Türkiye Modeli' Çalıştayı
Dün, Ankara'da Polis Akademisi'nin Anıttepe'deki yerleşkesinde önemli bir çalıştay yapıldı. Çalıştay "Kürt meselesinin çözümü: Türkiye modeline doğru" başlığını taşıyordu. Çalıştay, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın hafta içi yaptığı tarihî basın toplantısını takip ettiği için çok önemliydi.
Devlet ilk defa Kürt sorununun çözümünde resmî bir taahhütte bulunmuş ve yıllardır her şeyin içine tıkıldığı dolabın kapağını açmıştı. İçişleri Bakanı'nın bu açılım için kullandığı "Demokratikleşme açılımı" tabiri başta olmak üzere yönteme dair koyduğu perspektif ve yine yönteme dair verdiği detaylarla önümüze geniş bir ufuk açılmıştı. En önemlisi hayal kırıklıkları ve acılarla dolu tarihin artık sona erdiği ve umut edebilecek çok şeyimiz olduğunu anlamıştık. "Demokratikleşme açılımı" sorunun çözümü için sabırla kat edilecek bir müzakere süreci öngörüyordu. Dünkü çalıştay bu müzakere sürecinin ilk adımı olarak kayıtlara geçmeli. Çalıştayın Polis Akademisi'nde yapılması, devletin bilimsel yöntemleri devreye soktuğunu gösteriyor. Polis Akademisi, yurtdışında doktora yapmış çok iyi uzmanları bünyesinde barındırıyor. Daha önemlisi, demokratikleşme açılımının resmî sahibi ve sorumlusu olan İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın da başından sonuna kadar katıldığı bu çalıştayla müzakere süreci artık resmen başlamış bulunuyor.
Çalıştaya gazeteci ve benim gibi köşe yazarlığı yapan akademisyenlerden toplam 15 kişi katıldı. Hepsinin ortak vasfı Kürt sorununa yıllardır kafa yormuş, çare aramış ve çözüm önerileri geliştirmiş; kısaca elini taşın altına koymuş entelektüeller olması. Bazılarının fikirlerine katılmayabilirsiniz; ama hepsini ayrı ayrı kanın akmasını durdurmak ve soruna kalıcı bir çözüm bulmak adına iyi niyetli çaba gösterirken takip etmiş olmalısınız. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Fehmi Koru, Ali Bayramoğlu, Oral Çalışlar, Ruşen Çakır, İhsan Dağı gibi isimler çalıştayla konuşulanlar hakkında fikir vermek için yeterli.
Çalıştay iki oturum ve iki başlık altında yapıldı. Birinci oturum "Süreç kapsamında yapılması gerekenler: Yöntem ve yönetim" başlığını taşıyordu. Bu başlık altında bir yöntem olarak açılımın siyaset ve kamuoyu iletişimi tartışıldı. İkinci oturumun başlığı ise "Demokratikleşme paketinde neler olmalı?" idi. Genel kanaat özetle şöyle:
Silahın mutlaka bırakılması gerekli. Bu konuda taviz verilmemeli. Demokratikleşme açılımının partilerüstü olması ve parlamentonun asıl sorumluluğu üstlenmesi lâzım. Açılımın toplumda bir galibiyet/mağlubiyet denklemi içine yerleştirilerek, milliyetçi grupların tepkilerini ve bu tepkileri yönlendirecek provokasyonları tetikleme riski bulunuyor. Kürt açılımına milliyetçi bir tepki gelebilir. Ama aynı zamanda bu açılımın topluma bir "Türkiye Atılımı" olarak yansıma fırsatı önümüzde duruyor. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye'nin bölgesel kazanımları, bu fırsat dünyası hakkında bir fikir veriyor.
Devlet değişti. Devlet katında yeni bir Türkiye paradigmasını stratejik ufkumuza yerleştirmek lazım. Kürt sorununa getirilen çözümün bir iktidar kavgasına dönüşmemesi ve parti rekabetinin bu sorundan uzak tutulması şart.
Silahlı çatışmanın sona ermesi ve somut demokratikleşme paketi dışında çözülmesi gereken psikolojik ve sosyolojik engeller var. Kürtlerin görünür olma, yani psikolojik olarak da kendilerini eşit ve onurlu yurttaşlar olarak görme taleplerinin de karşılanması gerekiyor.
Polis Akademisi Başkanı Zühtü Aslan'ın "bu toplantı devlet toplantısı değil" açıklamasına rağmen çalıştay resmen, Türkiye'nin Kürt sorununa dair devletin, konuya emek harcamış kanaat önderlerinin görüşlerine müracaat ettiği bir toplantı oldu. Devlet adına bu sürecin resmî sorumlusu ve sözcüsü haline gelen İçişleri Bakanı dört saat boyunca konuşulanları dikkatle dinledi. Ama kendisi kimseye devlet adına bir telkinde bulunmadı.
Benim gözlediklerim ve dinlediklerim iyimserliğimi artırdı. Sağduyu doğru olan istikameti gösteriyor. Türkiye'de bütün tarafla bu ağır sorunu çözmek için her şeye, en başta da bizi hep doğru çizgide tutacak olan sağduyuya sahip.