Güzel gelişmeler de var
“Askeri mahkeme mi, sivil mahkeme mi?”
“Konuşan Türkiye mi, susan Türkiye mi?”
“Devlet mi, derin devlet mi?”
Bu tartışmalar bir yana, Türkiye son yıllarda demokratik açıdan mesafe alıyor. Geniş kitlelerin rahatlayacağı insan eksenli bir yapıya doğru gidiyoruz...
Fakat bazı gruplar bundan şiddetle rahatsız. Her adıma karşı çıkıyorlar.
Demokratik yapılanmayı engellemek için hayli garip ittifaklar oluşturuluyor. Demokratik yoldan varılamayan sonuca kestirme yoldan gitmek isteyenler her yolu “mübah” sayıyor.
Bu arada Çiftetelli medyası kendi halinde kitleleri tahrik için sürekli gaz veriyor...
¥
Konuyu bütün halinde kavrayabilmek için, ABD eski Dışişleri Bakanı Yahudi asıllı Henry Kissinger’in bundan bir süre önce yaptığı bir tespite bakmak lazım: Diyor ki Kissinger:
“Artık komünizm Amerika için bir tehlike değildir. Bizim için yeni ve en büyük tehlike İslam köktenciliğidir. Dünyanın her yerinde Batı dünyası için tehlike olacak hızlı bir İslami gelişme var. Bunu mutlaka engellemeliyiz.”
Bizim Kissinger’ler de aynen böyle düşünüyor...
Adamlar kıblesini şaşırmış bir Türkiye oluşturmak için az mı uğraştılar? Bir zamanlar dünyanın üçte birine hakim olan tefekkür manzumesini öyle bir duruma getirdiler ki, mekanı zindan oldu, hicran oldu. Ezansız, Kur’an’sız kaldı.
Derdini anlatacak bir küçücük yayın organı bile yoktu. Dindarın ensesine vurdu mu, ekmeğini alıyordu adam. Gıkını çıkarır gibi olunca da zindana yolluyordu.
Bir de dönün bugününe bakın...
Televizyonsa televizyon, radyo ise radyo, gazete ise gazete, dergi ise dergi, kitapsa kitap, konferanssa konferans...
Yüzlerce vakıf, yüzlerce eğitim kurumu, özel yurt, Kur’an kursu...
Yetişmiş kadrolar, profesörler, gazeteciler, yazarlar, teknik elemanlar.
Türkiye camilerin satıldığı dönemden her altı saatte bir cami yapan döneme geldi.
Düne kadar radyoyu evine sokmayanlar radyo kurdu...
Radyolarda günde beş vakit ezan okunuyor.
Ezana temelden karşı olan, sırf ezanı aslına döndürdü diye Menderes’i asan 27 Mayıs darbesini alkışlayanlar, radyolardan okunan ezana nasıl katlansınlar?
Sen ilerlemişsin arkadaş! Sen kabuğuna sığmaz hale gelmişsin de yurt dışına taşmışsın. Üstelik senin elindeki vahiy mesajı hep taze... Oysa solcunun elindeki ideoloji eskimiş, pörsümüş, hükmünü tamamlamış.
Gel de şimdi kara kara düşünme bakalım!
Komünizmin çöktü, kapitalizm sallanıyor. Kala kala bir laiklik kaldı ellerinde, ona sarıldılar. Ama onu da eskisi gibi dinsizlik biçiminde uygulayamıyorlar. Çünkü az-buçuk demokrasi var memlekette. Az buçuk insan hakları, vicdan hürriyeti var. Canının çektiğini yapamıyorsun!
O zaman oturup bağırıyorsun tabii: “Laiklik elden gidiyor, irtica hortladııı!”
Her şey hızla değişiyor. Her şeyin değiştiği bir ortamda statükocular nasıl bağırmasın!
Derken, üstüne üstlük, solcu-laikçi kesimin artık bıkkınlık veren tekerlemeleri demokrasi ve hukuk mantığı açısından sorgulanmaya başlanmaz mı?
Dahası, resmi tarih dayatması tarih ilmi ve belgeler ışığında tahlile tabi tutulmaz mı?
Bir de, ideolojik dayatmalarla zar-zor bugünlere gelen seçkinci aydınlar, sistemin her bakımdan tıkanması karşısında çaresiz kalmaz mı?
Ne olacak şimdi? Tabii ki bağıracaklar: “Şeriat geliyooor! Laiklik gidiyooor!”
“Yağ satarım, bal satarım, ağam öldü ben satarım” hesabı!
Babadan oğula laikçi nöbetler tutuluyor. Vehimler ayaklandırılıyor. Ve Türkiye, bir vehim uğruna, yüz yıldır gerginlikler yaşıyor. Toplumsal barışı özledik. Toplumsal sevgiyi özledik. Kardeşliği özledik.
Rahat bıraksalar çok kısa bir süre içinde barış, sevgi, kardeşlik toplumu olacağız.
Çünkü geleneğimizde iç kavga yoktur bizim. İç savaş yoktur. Biz altıyüz sene müddetle hem kendisi barışık yaşamış, hem de ayrı dinlerde, ayrı dillerde, ayrı renklerde toplulukları barış içinde bünyesinde yaşatabilmiş bir sevgi toplumunun devamıyız.
Sevgi toplumu olmayı başarmamız lâzım.
Başaracağız.
Kavgayı körükleyenlere inat, çatışmacı bir toplumsal yapıyı çıkarları için zaruret sayan kimi sorumsuz çevrelere inat barışık yaşamayı başaracağız. Sevgi toplumu olamasak bile barış toplumu olacağız.
Kimse boşu boşuna bağırıp çığırmasın artık. Zaten bağırıp çığırmalara kimse “eyvallah” çekmiyor. Toplum dünkü toplum değil. Dindarlar da, öyle otur deyince oturup kalk deyince kalkan koyun sürüsü değil. Yasal haklarını biliyorlar. Dayatmalarla, baskılarla, zorlama yorumlarla kimse bir yere varamaz. Sadece toplum tedirgin olur.
Hiç kimse millet iradesiyle oynayamaz. Kuralları dilediği gibi kimse bozamaz. Kimse halkın siyasi tercihine ipotek koyamaz. Türkiye kurallar ülkesidir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik hukuk devletidir. Bu niteliklerini vehim uğruna kurban ettirmeyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.