Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Bütün kargaşaların sebebi siyah kaplı deri koltuk mu?

Bütün kargaşaların sebebi siyah kaplı deri koltuk mu?

“Memleketimizdeki kargaşa ve kavganın sebebi, siyah kaplı deri koltuk mu?” diye sorarsak, “Evet” cevabını verebiliriz ama koltuk öyle olmalı ki, hem para hem şöhret hem de imtiyaz getirmelidir. Getirmekle kalmayıp yaşanmalı ve yaşatmalıdır.
İşte bu koltuk için o zaman her türlü kavga verilebilir, silahlı silahsız her türlü örgüt kurulabilir ve bu örgütler, aynı yolun yolcusu, paylaşımcısı ve ortağı olmak isteyen; siyasiler, öğretim üyeleri, bürokratlar, iş adamları ve medya tarafından desteklenebilir.
Ergenekoncular ve onları destekleyenlere baktığımızda, deri kaplı siyah koltuğun getireceği rant ön plana çıkmaktadır. Yoksa “vatanın bölünmezliği, milletin bütünlüğü” gibi esaslar, kimsenin umurunda değildir. Umurunda olanların zaten koltuk derdi olmaz.
Gelin bu çevrelerin nerelerden beslendiğini görmek için Milli Şef İsmet İnönü dönemine gidelim ve çok uzaklara gitmeden 28 Şubat’tan bu yana kaos çıkaranların nasıl bir mirası kendilerine rehber edindiklerini görelim.
Metin Toker 1945 yılının Akis Dergisinde İsmet İnönü’yü şöyle tarif ediyor: “Sene 1945. Elinde mutlak kudreti tutan bir diktatör (...) Diktatör bir gecekondu diktatörü değil, kuvveti herkes tarafından bilinen bir ordu, gözünün içine bakıyor...”
Bir başka örnek: “Milli Şefi bir konserde, bir temsilde, at yarışlarında gösteren fotoğraflar “devlet zoru” ile gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanırdı. CHP, geniş halk kesimlerine inememiş, halk CHP’li yönetici ve bürokratlar tarafından tepeden bakılan, cahil köylüler olarak görülmüştür. O yıllarda kurulan tüm hükümetlerde CHP programı esas alınmış, hatta CHP prensipleri “Anayasa”ya bile girmiştir (altı ok)
Bir diğer örnek: CHP zihniyeti, elindeki siyasi, sosyal ve iktisadi baskı unsurlarını, toplum bünyesindeki sosyal sınıflardan bir veya birkaçının lehine kullanmış, diğerlerinin ise aleyhlerinde olacak bir tutumla baskı yapmak ve sınırlamalar getirmek gibi davranış içine girmiştir.”
Evet, 28 Şubat’tan bu tarafa malum örgütlerin devlet içindeki ve dışındaki destekçileri de aynı sistemi uygulamaya koymak istemişler, kimi zaman başarılı olmuşlarsa da iktidar değişiminden dolayı kaybetmişlerdir ama işin ucunu da bırakmamışlardır.
“Köylü zengindir, un çuvalına benzer, vurdukça tozar” sözü, CHP’lilerindir. O zamanlar İsmet’in zulmünü anlatmak büyük cezalara çarptırılmak demektir. Halk sesini çıkaramazsa da bazen taşı gediğine koymuştur. İşte bir tekerleme; “Geldi İsmet, Gitti Kısmet.” Deprem paralarını bile yiyenlerin kimler olduğunu görünce bu söz az değil mi?
Yine 90’lı yıllardan bu yana devlet memurları başta olmak üzere her kesimden herkesin fişlenmesinin ne anlama geldiğini bilmek için de bir örnek sunalım. 1948 yılında “Paracı Memurlar” başlığıyla yayınlanan bir yazıda şöyle denilmektedir:
“Gerek üst düzey yöneticilerin ve gerekse küçük memurların terfilerinde, CHP’ye sadakat ve parti menfaatleri doğrultusunda hizmet etmeleri esas alınmıştır. Bu durum, her kademedeki memurun CHP’yi gereğinden fazla şiddet ve tarafla tutmalarına yol açmıştır.”
Psikolojik işkenceye tabi tutulan sadece memurlar değil, köylüler de nasibini almıştır. Trakya köylülerinden biri şöyle anlatıyor:
“Müfettiş Turgut Bey gelmişti. Şikâyete gittik, dedik ki: “Çalışıyoruz, çabalıyoruz. 7 kuruşa kömür yapıp, Çerkez Köyü’ne indiriyor, boşaltması bile bize ait olmak üzere, işletmenin deposuna müteahhit hesabına teslim ediyoruz. Müteahhit partiden biri, oturduğu yerden 2 kuruş kazanıyor ve kömürü işletmeye 9 kuruşa devrediyor. Bunun haricinde bizden yüzde yirmi su payı kesiyorlar. Yüzde 5 fire farkı veriyoruz. Bize günah değil mi? Biz bunları anlattık. O da bize şöyle cevap verdi:
Çocuğa ekmek verirseniz yere atar, sonra da ‘Anne, anne’ diye ağlayarak ekmek ister. İşte Necati Bey size ekmek veriyor, siz de hâlâ ‘Bize ekmek’ diye bağırıyorsunuz. Yapmazsanız kendiniz bilirsiniz.”
Yazıyı o dönemin başvekillerinden Recep Peker’in sözüyle tamamlayalım. Recep Peker, odasının penceresinden gördüğü vatandaş topluluğu için şöyle der: “Bir sürü basit giyinişli ve kasketli insanlar...” “Kimin eli kimin cebinde belli değil” derler ya, bu söz artık tarihe karışmıştır. “Kimin eli kimin cebinde bellidir” ve inşaallah sonu gelecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi