Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Yanlışlara karşı direnişi toplumsallaştırma projesi

Yanlışlara karşı direnişi toplumsallaştırma projesi

Dinimiz İslâm, ismimiz Müslüman’dır. Biz direnişle doğduk. O bizim ruhumuza işlenendir. Çünkü bizi halk eden Rabbimiz, sahte ilahlara, zorba güçlere “La” dememizi emrediyor:
“Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için Allah’tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” (Muhammed Sûresi/19)
Dikkat edilirse, Rabbimiz bizden “La İlahe İllallah” dememizi istiyor. “La”, Allahû Teâla’ya karşı rabblık iddiasında bulunanlara karşı bir direniş çağrısıdır. “La İlahe İllallah” diyen herkes, Allah’a karşı ilahlık iddiasında bulunanlara karşı direnişe geçmiş demektir. Gücünü İslâm imanından alan direniş; kararan gündüzlerden aydınlık gecelere varan bir muştudur. Yanlışların yaşama imkânının tükendiği yer, direnişin kesintisiz hale geldiği yerdir. Dolayısıyla çağın vicdanı olmaya namzet kişilerin azad kabul etmez görevlerinden birisi de, yanlışlara, haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı direnişi kesintiye uğratmamaktır.
Müslüman olarak ibadetleri iskelet ve kemikleştirerek bizi dinimizden dolayı yok etmeye çalışanlar karşısında var olamayız, bir yere varamayız. Her ibadetin bir ruhu vardır. O ruhu yakalamadığınız zaman bir iskelet olarak kalır. Bakınız İslâm’da “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker” bir ibadettir. Bu ibadetin ruhu, kötülükler karşısında iyilikler adına direniştir. Çünkü bu ibadetin ferdi yönü bulunduğu gibi, toplumsal yönü de vardır. “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker”; kötülüğün ve kötülerin iktidarı karşısında iyilikleri yaymayı ve kötülükleri önlemeyi hayatın bütün katmanlarına yaymaktır. Dolayısıyla iyiliği emretmek, kötülüğü nehyetmek; direnişi toplumsallaştırma projesidir.
İslâm toplumunda her müslüman gücü, kuvveti nisbetinde kötülüklere karşı direnmekle mükelleftir. Çünkü “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker” dinin temellerindendir. “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun.” (Âl-i İmrân sûresi (3), 104) Ma’rûf, İslâm’ın iyi olarak kabul ettiği ve Allah’a taatin içinde saydığı her şeydir. Münker ise bunun zıddı olup, İslâm’ın iyi saymadığı, dinin emirlerine aykırı bulduğu ve Allah’a karşı ma’siyet olarak gördüğü şeylerdir. Kötülüğün iktidarına ve kötülerine karşı mücadele etmede “ben insanım” diyen herkesin olmasını istiyorsanız, gönlünüze, gününüze ve gündeminize “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker”i alınız. Gönüllerinde ve gündemlerinde “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker” olmayanlar, kötülüğün ve kötülerin iktidarına teslim olmuşlar demektir.
Ma’rûf’un ve münkerin ölçüsü, bunların Kur’an ve Sünnet’le belirlenmiş olmasıdır. Başka bir ölçü ile bunları tayin ve tesbite yönelmek, nefsîliğe, hevâ ve hevese uymak olur. Bunun bir sonu yoktur, neticesi ise tefrikadır. Nitekim bir sonraki âyet bunu açıklığa kavuşturmaktadır; “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilaf edenler gibi olmayın. İşte onlar, evet onlar için büyük bir azab vardır” (Âl-i İmrân sûresi/105)
Ma’ruf’u emir ve münkerden nehiy vazifesi, müslümanlar üzerine bir farzdır. Bunun farziyeti Kitab ve Sünnet’le sabittir. Aynı zamanda bu farz, İslâm’ın en büyük farzlarından biri ve dinin temelidir. İslâm nizamı bu sayede kemâle erer ve yücelir. Şu kadar var ki, bu vazifeyi yerine getirecek bir cemaat teşekkülü farz-ı kifâyedir. İslâm ümmeti, bu görevi yerine getirecek bir cemaat yetiştirmek mecburiyetindedir. Bu yerine getirilmediği takdirde, bütün ümmet mes’uliyetten kurtulamaz.
Allah yolunda dökülen biter, direnip sabır eden kalır. Mükâfatını insanlardan değil, Allah’tan alır. Kötülerin kötülüğün iktidar gücüyle her tarafı kararttıkları bir yerde “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker”, karanlığa ve karanlık güçlere karşı direnmektir. Şurası bir hakikattir ki; karanlığa direnenler için sabah uzak değil, yakındır. Rabbimiz buyuruyor: “Sabah yakın değil mi?” (Hud Sûresi/81) Sabaha sevdalanmış olanlar, karanlığın bağrında kalmazlar. Kendisine zulmedenlerin, yaşam tarzlarına, ideolojilerine öykünmek; düşüklüktür, yenilgidir, alçaklıktır. Düşmana hayran olmak veya ona benzemek; özüne, fıtratına, kimliğine, misyonuna yabancılaşmanın tezahürüdür. Direnme azmini ve gayretini kaybetmek asıl yenilgidir. Zalime boyun eğmek, yenilgiyi baştan kabullenmek; yine kendine yabancılaşmış, değerlerinin farkında olmayan ruhların ortaya koyacağı bir davranış biçimidir. Gücünü imanından, haklılığından alan mü’minler asla mücadeleyi terk etmezler. Bu uğurda ölseler bile muzafferdirler. Çünkü; önemli olan gücünün son damlasına kadar direnmektir. Sabır ve sebatla yollarına devam etmektir. Onun için savaş meydanından kaçanlar kınanmıştır. İnsanı başarılı kılan, yaptığı şeye, sarıldığı davaya tam manasıyla inanmaktır. Bu iman sayesinde insan kâinata meydan okuyabilir. Allah yolunda kötülüklere karşı direniş, Rabbani kazanımlarımızı kalıcı kılar. Kalıcı olmayan kazanımlarımız, direnerek bedelini ödemediğimiz kazanımlarımızdır. Allah yolunda zulme ve zalimlere karşı direniş, kazanımları kalıcı kılan bir değerdir. Bu değeri kaybedenlerin kaydı, kalıcılar defterinden silinir. Direnişiniz kadar dirilir ve dirilişiniz kadar da direnirsiniz.
Allah’ın dini denildiğinde insanın aklına direnmek gelmelidir. Çünkü din, hukuk zemininde zulme ve zalimlere karşı sürekli kesintisiz olarak direnmektir. Zulme ve zalimlere karşı direnişte zirveyi zorlamanın adı cihad’dır. Cihad, Allah katından gelmiş olan son dinin değişmez emridir. Cihad, mazlumiyyetten mukavemet çıkarmaktır. Mazlumiyetten mukavemet çıkarmak, mezellet yüklü bir mazlumiyeti alın yazgısı görme yanılgısından kurtulmaktır. Zambaklar ıssız yerlerde açar. Namert zalimi görünce kaçar. Zulmün ve zalimlerin, kötülüğün ve kötülerin egemen oldukları bir dünyada direnişi toplumsallaştırmak anlamına gelen “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker” kurtuluş çaresidir. Çünkü o mü’min yüreklerde kötülüğe karşı ortaya çıkan ferdi direnişin toplumsallaşmasıdır. Bir toplumda keyfiliğe, küfrîliğe ve cebrîliğe karşı direniş toplumsallaşmışsa, o toplumda hukuksuzluğa ve haksızlığa hayat hakkı kalmamış demektir. Hukuksuzluğu ve haksızlığı sona erdirmenin yolu, toplumsal direniş projesi “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker”den geçer. “el-emr-i bil-maruf ve’n-nehy-i ani’l-münker”siz kalanlar, zulümden idare, zalimden idareci seçer. Bu, böyle biline!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi