Dil Meselesi
Bilindiği gibi dil, yani konuşabilme ve meramını ifade edebilme, Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi “beyan”, Allah Teâlâ’nın insana verdiği büyük bir nimettir. Bu dillerin çok farklı oluşu da yine kutsal kitabımızda “Allah Teâlâ’nın âyetlerinden, yani varlığını, birliğini,gücünü, kudretini gösteren alamet ve işaretlerden sayılmıştır.
İnsanlar “bir erkek ve bir dişi”den yaratılmışlardır, bu açıdan asılları birdir, kimsenin kimseye doğuştan gelen üstünlüğü yoktur. Bu açıdan bir tarağın dişleri gibi eşittirler. Üstünlük, maneviyata göre, yani yaratıcıyı bilme ve severek kulluk etme seviyesine göre değerlendirilmiştir.
İşte böyle asılları bir olan bu insanlar, kavga etmek, gürültü çıkarmak, kan dökmek için değil, bilakis tanışmak, bilişmek, kaynaşmak, birbirlerinden yararlanmak için soylara, boylara, kavimlere bölünmüştür.
Her kavmin bir dili vardır ve geçmişte her peygamber kendi kavmine kendi diliyle gönderilmiştir. Neden? Açıkladıkları iyi anlaşılsın diye, o kadar. Bunun tek istisnası son peygamberdir ve istisna sebebi de insanlığın gösterdiği tekamüldür.
Evet, Allah Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’deki beyanına bakarsak O, son peygamberden önceki her peygamberi sadece kendi kavmine, üstelik kendi kavminin diliyle peygamber olarak göndermiştir. Peygamber gönderip de İslam’ı bildirmediği kavimlere azap etmeyeceğini de açıkça ifade etmiştir. Bu ayetler zaten bilinen ayetlerdir. Bu yazı da akademik bir yazı değildir. Dolayısıyla ayet numaralarını vermiyoruz. Merak eden herkes, bir Kur’an fihristinden hemen bulabilir.
Neyse, bundan şu sonuç çıkar: Tarihte Türkçe konuşan bir Türk kavmi varsa, şüphesiz Allah Teâlâ onlara Türkçe konuşan birçok Türk peygamber göndererek dini tebliğ ettirmiştir. Aynı gerçek bir Kürt kavmi varsa ve Kürtçe konuşmuşlarsa, onlar için de geçerlidir. Sözü uzatmaya gerek var mı? “Her kavim” deyince işin içine Çin de girer, Hind de girer, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her kavim girer.
Öyle anlaşılıyor ki (Allah-u a’lem) peygamberlerin sayısı milyonu aşar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de adı geçenler sayıldıktan sonra, daha adı sayılmayan peygamberlerin de olduğu ifade edilmiştir. Çünkü insan yeryüzüne “imtihan” için getirilmiştir. Bunun olması için de önce tebliğ gerekir.
Buradan çıkan sonuç, Kürt varsa Kürtçe de var olacaktır. Tıpkı Türk varsa, Türkçe de olacağı gibi. Bir Müslüman bundan niye rahatsızlık duysun ki? Müslüman Allah Teâlâ’nın ayetlerinden biri olan bir dilden rahatsızlık duyar mı?
Duymaz.
Peki sorun ne?
Sorun, Allah Teâlâ’yı ve ayetlerini tanımayan, ona yasaklar getiren sistemde. Bizi takmayan, inancımızı takmayan sistemde. Evet, sorun sistemde.
Şimdi Kürt kardeşlerimiz kalkmış diyor ki “Dilimizi istiyoruz. Resmi dil Türkçe olsun. Ama eğitim dahil bizim dilimiz de hayat sahnesinde olsun.”
Olsun kardeşim. Bana ne zararı var! Zaten yüzyıllarca öyle değil miydi? Şunun şurasında yetmiş seksen yıldır sorun var. Yani bu sistem geleli beri sorun var. O da kendi icat ettiği sorununu bitirsin artık. Ayıp oluyor, insan haklarını ihlal, içimizde fitne olduğu gibi, bu milleti dünyaya karşı da rezil ederek küçük düşürüyor.
Ben de işte bu gerekçelerle şuna şaşıyorum, neden bu konuda bu kadar fırtınalar koparılıyor? Resmi dil Türkçe olduktan sonra vatandaş anadili olan Kürtçeyi vaya Lazcayı, veya Çeçenceyi, Çerkezceyi, Gürcüceyi, Boşnakçayı… konuşsa, yazsa ve mekteplerde bazı seçmeli dersleri öyle alsa, bana ne zararı var, sana ne zararı var? Sistem bundan niye korkar?
Ya Kürtçe vs. basın yayın, radyo ve tv?
Hangi çağda yaşıyoruz? İsteseniz de yasaklayamazsın artık uydu çağında bunları! Serbest ediniz de yiğitlik sizde kalsın.
Hem hiç olmazsa kontrolü sizde olur.
www.cemalnar.com