Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Dağların bir yanı incir bir yanı kestane

Dağların bir yanı incir bir yanı kestane

“Yerin altıyla, üstüyle, dünyanın en zengin memleketlerinden biriyiz” diye her zaman söylerim. Cenab-ı Hak dünya coğrafyası içerisinde her bakımdan zenginliğin büyük bölümünü bizim topraklarımıza vermiş. Uzmanlar bu oranın yüzde 75 olduğunu ifade eder.
Bütün bunları laf olsun ya da güzellik olsun diye söylemiyorum. İsteyen topraklarımızın altını araştırsın, isteyen üstünü araştırsın, görecektir ki dünyada bulunmayan çok çeşitli zenginlikler bizde mevcuttur.
Yine bu zenginlikler dünyanın başka coğrafyalarında olsa, herhalde o ülkelerin insanları; “barış, huzur, güven ve istikrar çılgını” olurlardı. Bizim gibi dünyada ve ahirette işe yaramayacak meseleler yüzünden kavga, kargaşa ve kaos rüzgarı içinde yüzmezlerdi.
Öyle iddia ediyorum ki eğer adam gibi tarım ülkesi olabilsek, kendi kendimize fazlaca yeter ve dünyayı da besleriz. Mesela dünyanın pek çok ülkesinde bulunan çeşitli meyve, sebze ve bitki çeşitlerinin tamamı, Ege bölgesinde yetişiyor. Belki katılmayanlar olacaktır ama bizim en büyük eksikliğimiz “şükür” eksikliğidir. Allah elimizden bu nimetleri almasın.
Çalışmayı yorulmak olarak algılayan bir toplumuz. “Terlemeden kazanalım da nasıl kazanırsak kazanalım” diyoruz. Hal böyle olunca da tarım kesiminin şehirleşmeye olan hevesi, şehirli kesimin daha çok zengin olma ve lüks yaşama uğruna haram-helal demeden ve dahi hiç terlemeden kazanma arzusu, memlekette ciddi bir tembelliğe neden oluyor.
Üzerimizdeki tembellik toprağını silkelemek için; barışa, huzura, istikrara ve güvene çok ihtiyacımız var. Bunu herkes söylüyor, hatta hiç utanmadan siyasetçiler de söylüyor. Hukukçu kimliğini, siyasete kurban eden sözde hukukçular da söylüyor, velhasıl söylemeyen kimse yok, fakat ülke yine de karışıklıktan kurtulamıyor. Neyse, burasını geçelim.
Hafta sonu Ege tarafındaydım. İzmir ve Aydın illeriyle, Tire, Selçuk ilçeleri ve Şirince beldelerinde kısa kısa bulundum. Nihayet, üzerindeki tembellik toprağını silkelemiş insanların harıl harıl çalışmalarını izledim. Bağında, bahçesinde, tarlasında çalışanları gördükçe içimi büyük bir mutluluk kapladı.
Ege bölgemiz öyle münbit araziye sahip ki ne ekersen ek, “vermem” demiyor, hepsini veriyor. Topraklarımız öyle de dağlarımız farklı mı? Aydın’dan İzmir’e dönerken otobandan gitmek yerine eski yoldan döndük. Aydın-İzmir arasındaki o dağlar tam bir yemiş cenneti gibiydi. Dağlarda yok yoktu, ne ararsanız vardı. Yeter ki, “elimizle, gözümüzle ve emeğimizle” dağlarla iletişim kurabilelim, gerisini Allah veriyor.
İzmir’e gitmek için yaklaşık 2000 metre döne döne tırmandık. Her tırmandığımız zirvenin civarında irili ufaklı köyler vardı. Dağın Aydın’a bakan tarafı abartısız incir ağaçlarıyla doluydu ve geriden bakınca orman gibi gözüken dağların tamamı incirdi. Tabii her incir ağacında da toplanmayı bekleyen incirler süzüm süzüm süzülüyordu.
İncir ağaçlarının dibinde çilek, kimi yerlerde kavun-karpuz, kimi yerlerde domates-salatalık, biber, patlıcan ve diğer sebzeler arzı endam ediyordu. Böyle bir zenginliğin karşısında haliyle aklımıza şu soru geldi: “Acaba Tarım Bakanlığı bu verimliliği değerlendirebiliyor mu? Çiftçiyle-köylüyle ortak neler yapabiliyor?”
İzmir’le Aydın arasındaki dağın İzmir’e bakan yüzünde ise incir ve diğer meyve ağaçlarının yanı sıra, bu sefer kestane ağaçları daha baskındı. 2000 metreden aşağı indiğimizde ise yine Türkiye’mizin en verimli arazilerinden Tire Ovası halı gibi serilmişti. Şehrin içine girdiğimizde de ovaya ne ekildiyse; pazarda, dükkanlarda, sokak başlarında onlar vardı.
Doğrusu incir potansiyelimizin bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum ve benim gördüğüm alan sadece Aydın ile İzmir arasındaki Tire yolu üzeriydi. Selçuk ilçesine geçtiğimde de yine pek çok incir bahçeleri, üzüm bağları ve zeytinlikler gördüm. Kavun, karpuz tarlalarını daha saymıyorum. Hele salçalık domates tarlaları almış başını gidiyordu.
Kendi adıma şükrettim, sevgili mihmandarım Murat Kara’ya da şükrettire şükrettire burnundan getirdim. Velhasıl dostlar; eğer bu memleketimizi sahiplenip burada yaşayarak ölmek istiyorsak; birbirimizi sevip, birbirimize tahammül etmeli, kucaklamalı ve böyle bir coğrafyada yaşadığımız için Allah’a binlerce şükretmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi