Ramazan açılımı...

Ramazan açılımı...

Eskiden yoktu. Bir-iki senedir bir “açılım” kelimesidir tutturuldu gidiyor. Varsa yoksa “açılım.” Bu yeni moda önce CHP’nin “Çarşaf ve Kur’an Kursu açılımı” ile başladı. Peki CHP daha önce çarşaf ve Kur’an Kursu’na kapalı mıydı da böyle bir açılım başlatmıştı? Bu da sorulur mu yani! Tabii ki evet!..
Açtığı telefonu kapatmayı bile bilemeyenlerin bu açılımından ne çıkar ki! Ortaya attıkları açılımı kısa zamanda kendileri “Sav”dılar. Açılımdaki samimiyetlerini “Hac” meselesiyle de ayrıca isbat ettiler.
Her ne kadar “Bu bir açılım değil. Biz zaten çarşaf ve Kur’an Kursuna kapalı değiliz” deseler de, kamuoyu buna kulak asmıyor. Nitekim, çarşaf ve Kur’an Kursuna kapalı olup olmadıklarının diğer bir isbatı ise geçmişteki icraatları...
Yeni bir açılım da AKP’ninki. Önce “Kürt açılımı” dendi. AKP itiraz edip “Kürt açılımı değil, demokrasi açılımı” deyince yeni açılımın adı “Demokrasi açılımı” oldu...
AKP’ye de, “Sizde demokrasi yok muydu da demokrasi açılımı yapıyorsunuz?” denilebilir. Cevabı tabii ki kendilerine ait. Haliyle onlar da, “Biz zaten muhafazakâr demokratız” diyeceklerdir. AKP’de parti içi demokrasi olup olmadığının gerçek cevabı en doğru şekilde AKP milletvekillerinde olmalıdır.
Her neyse... Bunlar, gündelik modaya uyarak sarfettiğimiz açılımla ilgili gelişigüzel sözler. Biz, esas başka bir açılımdan, bu akşam gün batımıyla beraber başlayacak olan Ramazana ait ibâdet açılımına gelelim...
Mübârek bir zat, “Bazıları karaborsa yapıyor, bizimki de nur borsası” buyurmuş ya, siyâsîler siyâsî açılımlar yapadursun, biz bu akşamdan itibaren şahsî bir açılıma, ibâdet açılımına, nur açılımına başlayalım...
Müslümanların, “CHP’nin Çarşaf ve Kur’an Kursu açılımı” gibi, açılmasıyla kapanması bir olan bir ibâdet açılımı olmaz, olmamalı. Çünkü Müslüman zaten ibâdetlerini gereği gibi yapmakla mükellef. Ramazan ayında ise ibâdetlere daha fazla sarılmak icap eder. O takdirde bunun adına “açılım” değil de “atılım” demek daha uygun olacak.
Kendi menfaatimize bu mübârek ayın hakkını vermeye çalışmanın adına ister açılım, ister atılım ister başka bir şey diyelim, yapılması gereken, bu ayı dolu dolu ibâdetle geçirmek.
Ne yapmalıyız?
Orucu sadece midemize değil bütün vücudumuza tutturmalıyız. Gözümüzü, kulağımızı, elimizi, ayağımızı, dilimizi ve kalbimizi haramlardan senenin diğer aylarında koruduğumuzdan daha fazla korumalıyız.
Saatlerdir aç kalan mide, iftarda yemekle dolunca vücuda bir ağırlık çökecektir. Teravih namazını bir tarafa bırakalım, insan akşam namazını kılmakta bile zorlanır. Öyleyse iftarda biraz atıştırdıktan sonra, vücut gevşemeden hemen akşam namazını kılıp yemeğe ondan sonra devam edelim. Böyle yapmak, aynı zamanda sıhhîdir ve vücuda son derece faydalıdır. Çünkü boş mide bir anda tıka-basa doldurulmamış olur.
Teravihe gitmeden önce evvâbîn namazı kılalım. Evvâbîn, nâfile olduğu için istenildiği kadar kılınabilirse de ortası 6 rek’attır.
Haber seyredelim falan diye lütfen televizyona kapılmadan câminin yolunu tutalım. Câmide ya va’z veya Kur’an dinler, gönlümüzü-kalbimizi nurlandırırız. İkisi de yoksa Allah’ı zikreder iç âlemimize dalarız. Allah’ın evi olan câmide hiçbir şey yapmadan oturmak bile evde oturmaktan iyidir.
Sahura rahat kalkabilmek için teravihten sonra fazla beklemeden yatmalıyız. Her sene olduğu gibi, teravihten sonra kanallarda münakaşalı dinî(!) açık oturumlar olacaktır. Tecrübemizle gördük ki, bu münakaşalarda İslam ne öğreniliyor ne de öğretiliyor. Onun için şahsen artık biz oralarda yokuz...
Sahur yemeğini geç yemek müstehab. Fakat biraz vakitli kalkıp 2 rek’at da olsa teheccüt namazı kılmak çok çok sevap.
Sahur yemeğini imsaka kadar geciktirmemeli. Hele sabah ezanına kadar asla. Sabah ezanıyla artık gece bitmiştir. O anda bir lokma da olsa bir şey yiyen orucunu yemiş olur. İhtiyaten sahur yemeğini imsaktan önce bitirmeli.
Sahurdan sonra zikir, duâ, Kur’an okumak veya diğer ibâdetlerle meşgul olup sabah namazını kıldıktan sonra yatmalı.
İmsaktan sonra, sabah namazı vaktinde nâfile namaz kılınmaz. Namaz olarak sadece kazâ namazı kılınır.
Vakti olanlar, kuşluk (duhâ) namazı kılmayı da ihmal etmemelidir.
Teravih namazı kılmak sünnet olduğu gibi bu ayda bir defa hatim yapmak da sünnettir. Bir müslümana Kur’an okumasını bilmemek yakışmaz ama maalesef bilmeyen Müslümanlar var. Onlar da bu ayda Kur’an öğrenmeye çalışsalar sevabın en fazlasını kazanmış olurlar. Kur’an okumasını bilmeyenler İhlas sûresini çok okurlarsa çok sevaba kavuşurlar.
Sevaplarının kat-kat olmasını isteyenler, zekâtlarını bu ayda vermelidirler.
Fitrede cömert davranmalı, en aşağı sınırdan değil, en yükseğinden vermeye çalışmalıdır. Sevabı da ona göre olacaktır...
Ramazan ayı; rahmet, af ve cehennemden kurtuluş ayıdır. Mümkün olduğu kadar çok istiğfar etmeli, günahlarımızı eritmeye çalışmalıyız. Tesbih namazı kılmasını bilenler bu namazı kılarlarsa en iyisini yapmış olurlar. Çünkü tesbih namazı, Peygamberimiz’in bildirdiğine göre, günahların her çeşidini silip süpüren, temizleyen bir namazdır. Bu ayın birinci, ikinci ve üçüncü on günlerinde en az birer defa tesbih namazı kılmalıdır.
İmkânı olanlar Ramazanın son 10 gününde i’tikafa girmeli. İ’tikaf insanın gönül ve ruhunu nurlandırır. Ramazan i’tikafı, kifâye olarak sünnettir. Bir beldede bir kişi i’tikafa girerse, diğer Müslümanlar bu sünnet-i terk etme töhmetinden kurtulmuş olurlar.
Kadir gecesini ibâdetle dolu dolu geçirmekten de gâfil olmamalıdır.
Velhasıl, ne yapıp edip bu umûmî af ayında kendimizi Rabbimize affettirmek için çalışmalıyız. Zira bu ayda affa uğramayanların diğer aylarda affedilmeleri zordur.
Müslümanlar olarak hepimizin Mübârek Ramazanımızı tebrik ediyor, bu ayın feyiz ve bereketinden azâmî derecede istifade edip toptan gerçek bayramlara kavuşmamızı Rabbimden niyaz ediyorum.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi