Yargıya “adalet” ayarı
Bu tür meseleler bizleri ziyadesiyle ilgilendirmekte; bu memleketin başına fevkalade tuhaf haller gelmiş evlatları olarak...
“Sanık hakaret etmemekle birlikte, Akit gazetesinde yazdığından mahkûmiyetine!..”
Cumhuriyet gazetesi lâik bir gazete olduğundan “beraatine”, Cumhuriyet’in haberini olduğu gibi alıntılayan Akit ise lâik bir gazete olmadığından “mahkûmiyetine!..”
Böyle karar olur mu?..
İki yazarın makaleleri harmanlanır mı?..
Bu harmandan “ortak suç” üretilir mi?..
Ve zincirleme “ceza” kesilir mi?..
“Onun yazısından bana ne, ben kendi yazımdan mesulüm” itirazı, vücut çalımlarıyla işlevsiz kılınır mı?..
Sadece biz muhatap olmuyoruz ki; “Aaaa!” dedirten kararlara…
Başbakan “gık” dese, “üç kuruşluk” mahkûmiyet çıkar da…
Tahammülü gayri kabil hakaretlere maruz kaldığından dolayı mahkemeye gidecek olsa, “Eleştirileceksin tabiî, siyaset yapıyorsun” kararına muhatap olabilir!..
Ökkeş Şendiller, Doğu Perinçek’e “aksak adam” dediği için hüküm giyer de,
Tansu Çiller, Ökkeş Şendiller’e “Katil” diyecek olsa, “Siyasetçinin eleştirilmesi normaldir”e bağlanan bir “beraat” olur hüküm.
•
Her zaman böyle değil tabiî; hakimlerin savcıların kahir ekseriyeti düzgün…
Lâkin, öyle bir camia ki bu, “sıfır” hatayı hedef bellemesi gerekiyor…
O “temiz” yapıda birkaç “leke” fena halde sırıtıyor.
•
Gelelim öbür taraflara; Anayasa Mahkemesi’nin Refah, Fazilet kararlarını hangi hukukçu sindirebildi?..
Partiyi mevcut mevzuatla kapatamıyorsan ne yapıyorsun?..
Kolay; kapatabilmeni mümkün kılacak yeni bir hüküm ihdas ediyorsun ve o yeni hükümle eski fiilden dolayı “kapatma” kararı veriyorsun.
Böyle uygulama mı olur, böyle karar mı olur, hukuk ayaklar altında filan…
Diyorsun diyorsun da, dediğini bir sen dinliyorsun.
Bir de rahatlık var ki; çatlıyor insan…
Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Vural Savaş bize, “Ben Refah’a farklı, DSP’ye farklı davranırım. Gitsin, isteyen istediği yere şikâyet etsin” dememiş miydi; kaynağını “sınırsız sorumsuz” olmaktan alan özgüveniyle.
•
Evet, bütün bu olumsuz örneklere rağmen yargıya güveniyoruz…
Bu güvenin “mevcutlardan çok daha sağlam” gerekçelere dayanması…
Şöyle, gönül rahatlığı ile doya doya dile getirilmesi çok iyi olmaz mı?..
•
İşte, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in dün açıkladığı “Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı”na bu gözle baktık.
Yargının saygınlığını artırır mı, birçok hakim, savcı ve avukat arkadaşımızın da gece-gündüz şikâyetçi olduğu çarpıklıkları ortadan kaldırır mı?..
HSYK gibi, “kararları yargı denetiminden muaf” oluşumların, az sayıdaki “yanlış adamı”nın ayıklanmasını sağlar mı?..
Elimizdeki malum, “Plân taslağı...”
Detayları içermediğinden, beklentilerin ne kadarının karşılanacağını bilemiyoruz…
Ancak; Bakan Ergün’ün iki saat boyunca ortaya koyduğu “temel prensiplere” baktığımızda, “olursa ne iyi olur” dedirten pek çok hususun bulunduğunu görüyoruz.
Mesela; Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerinden hiçbirini Meclis belirleyemiyor ya…
Yeni sistem bunu değiştirmeyi; “millete” de yani Meclis eliyle “üye belirleme” hakkı vermeyi teklif ediyor.
Demokrasiyle yönetilen hiçbir ülkede rastlamadığımız bu “Meclis devre dışı” uygulamasına son verilmesi ne iyi olur.
Tabiî, haklı olarak soracaksınız bu işler ne zamana kadar olur?..
Sayın Bakan bu işlerin “kısa vadede” halledileceğini belirtiyor…
Kısa vade, 0 ile 2 yıl arası demek.
Seçimlerden önce yetişecek, galiba öyle demek.
•
HSYK kararları, malûm yargı denetimi dışında…
Taslak, “Sarıkaya” gibi kahraman savcılara; “harcanmaya” çalışılmaları halinde “yargıdan faydalanma” imkânını sunuyor.
Öte yandan; YARSAV’ı biliyorsunuz, başındaki her tavrıyla, bütün bir milletin tüylerini diken diken etmekte...
Yeni düzende ona dokunulmayacak haliyle, lâkin Türkiye Hakimler ve Savcılar Birliği gibi yeni bir yapının oluşturulması söz konusu ki...
“Tam ve serbest rekabet” ortamında, YARSAV’a geçmiş ola!..
•
Bakan Ergün’ün taslağında, Askerî Mahkeme binalarının askerî yasak bölge dışına çıkartılması da var… Bu da müthiş faydalı bir icraat, “sanık” yakını vesaire “sivil” olarak gidiyor oralara…
Duruşmaları takip etmek hakkı ama, kapıda birileri var!.. Onlardan biri, (mesela) “Bu kıyafetle yassah, hanfendi” dediğinde ya da buna benzer durumlar meydana geldiğinde ortaya hukuksuz bir durum çıkıyor… Hukuksuz uygulamanın şikâyet edileceği bir merci de maalesef bulunmuyor… Askerî Mahkeme, askerî yasak bölge dışına çıkarsa, buradaki sıkıntılar da giderilir.
•
Bilirkişi demiştik; o da bir başka hikaye…
İşi dava münasebetiyle bilirkişilik olan, bu işte rehabilite edilmeye muhtaç durumlar olduğu konusunda derin kanaatler edinir..
Bakan’ın da, “Bilirkişi müessesesi hakkında şikâyetler var, bu mutlaka olması; ancak mutlaka da rehabilite edilmesi gereken bir uygulamadır” demesi yerindedir.
•
Hoşuma gidenlerden biri de, gurbetçilerimiz için adli müşavirliklerin tesis edilecek olması.
Malum, bizim gurbetçiler hem eloğlu, hem de monşerlerimiz tarafından fena h alde itiliyor ve de kakılıyorlar. Yaşadıkları ülkelerin mevzuatını bilmemekten, hatta bizim ülkenin mevzuatını bilmemekten kaynaklanan sıkıntılarını gidermek için kime başvuracaklarını şaşırıyorlar.
Bizim büyükelçiliklerde, konsolosluklarda kime danışsınlar, kimden yardım alsınlar?..
Gidip, bir güzel fırça mı yesinler!.. Bakan Ergün, yurtdışı temsilciliklerde adli müşavir görevlendirileceğini açıkladı ya; bu alandaki eksiklik de giderilme yoluna girmiş demektir.
•
Ha bu arada unutmadan, hukuk fakültelerindeki kardeşlerimiz sıkı çalışsınlar, Bakan, istinaf mahkemelerinin hayata geçmesiyle birlikte 3000 civarında hakim ve savcı açığının söz konusu olacağını belirtti.
Fevkalade güzel bir imkân.
Uzun uzun haberini de yazdım.
Oradan okursunuz, olmazsa taslağı olduğu gibi “habervaktim” adlı internet sitemize koyar Yener Dönmez kardeşim, oradan okursunuz...
İyi, beğendim…
CHP filan takozu koymaya çalışır ama…
Sayın Bakan düzgün yolda, durmaksızın ilerlesin.