Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Ramazan paylaşmaktır ve dahi anlaşmaktır

Ramazan paylaşmaktır ve dahi anlaşmaktır

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tarihinde bir ilk yaşandı ve bu yıl, harika bir programla Ramazan’a dair sesli, basılı ve görüntülü bir kampanya yapıldı. Öncelikle Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nu kutlamak lazım.
Camiler; “Ramazan Paylaşmaktır” sloganlı afişlerle donatıldı. Hangi camiye gitseniz, bu afişlerle karşılaşıyorsunuz ve Ramazan-ı Şerif’in manevi atmosferinde geziniyorsunuz. İnsanlara; “huzur, güvenlik ve sevgi” aşılıyor, kişileri yalnızlıktan alıp, coşkuya ve kalabalığın bereketine sevk ediyor.
Ben de bu güzel sevk içerisinde şöyle bir iki noktaya değinmek istiyorum. Maddi paylaşımdan önce, maddi değeri ölçülemeyecek esas paylaşmamız gereken neleri paylaşmıyor veya neleri ihmal ediyoruz diye bazı meselelere dikkat çekmek aklıma geldi. Hem de hepimizin her gün yaşadığı ama umursamadığımız önemli konular.
Mesela camilere girerken tanımadığımız kişilere ya selam vermek istemiyoruz ya üşeniyoruz veya aklımızdan başka düşünceler geçtiği için, küskün bir tavırla camiye girip namaza duruyoruz. Tabii bu arada Efendiler Efendisi (s.a.v.)’nin “Aranızda selamı yayınız” tavsiyesine uymuyoruz. Yalnız bu tavsiye, sadece cami için değil, hayatın bütünü için geçerli.
Camiye girerken, ayakkabı çıkarmamızdan tutun da ayakkabılarımızı nasıl taşıyacağımıza dair bir dikkat eksikliği yaşıyoruz. Ayakkabılıkların üst kısımlarına ısrarla; “Ayakkabı koymayınız” ikazına rağmen, ayakkabı koymaya devam ediyoruz.
Yine camiye girerken veya çıkarken, diğer insanların ayakkabılarına rahatlıkla basarak, kendi ayakkabımızı giyebiliyor ve yine rahatlıkla çıkıp gidebiliyoruz. Oysa bir İslam âlimi; “Başkalarının ayakkabısına basmak bile kul hakkına girer” diyor.
Camiye girdik diyelim, herkes aynı anda farza yetişemeyebiliyor. İlk sünnetlere yetişemeyenler, namaz bitiminden sonra kılıyorlar. Fakat tespih duası yapılırken, namaza devam etmek, cami ve cemaat disiplinini bozuyor. Çünkü namaz kılan insan, aynı zamanda tespih duasını da işitiyor ve kendisini namaza tam veremiyor.
Oysa tespih duası bittikten sonra kılınmak istenilen namaz eda edilebilir. Maddi paylaşımın temelini, manevi paylaşım sağlar. Namaz ve duası, manevi bir paylaşımdır. Bu paylaşımı içselleştirmeden, maddi paylaşıma geçmek zordur. Geçilirse de samimi olmaz.
Bir de yıllardır garibime giden ve bir türlü anlam veremediğim ve tabii çok üzüldüğüm şu mesele vardır: Namaz bitince imam efendi veya müezzin efendi, Kur’an-ı Kerim’den sûreler okur. Tam Kur’an başlayınca bir kısım insanlar ayağa kalkar ve camiyi terk ederler.
Öyle zoruma gider ki bu hareket tarzı. Kur’an okumak sünnet, dinlemek farzdır. Bunu da Müslüman her Allah’ın kulu bilir ama yine de terk ederler. Denilebilir ki, “İnsanların işi varsa ne yapsınlar?” Bu sorunun cevabını ben değil, böyle söyleyenler manevi paylaşma adına kendileri cevap verirlerse ne demek istediğimi anlamış olurlar.
Pek ala hepimiz biliyoruz ki, camilerimiz; “paylaşma, dayanışma, tanışma, anlaşma, kaynaşma” mekânlarıdır. Allah insanların camilerde, mescitlerde toplanmasını isterken, kafalarında bin bir problemle hızlı hızlı içeri girip, kimseye görünmeden ve kimseyle iletişim kurmadan gerisin geri çıkıp gitsinler diye bir araya davet etmemiştir.
Ezan öyle kutlu bir davettir ki, Müslümanları bulundukları yerlerdeki camilere, mescitlere çağırır ve “Haydi gelin, tanışın, kaynaşın, paylaşın, bir olun, birlik olun, birbirinizi sevin” der. Ama çoğumuz ne yapar, camilere küs girip küs çıkarız.
Bir an için böyle girip çıkmalara razı olalım ama hiç olmazsa; “yüzümüzde tebessüm, kalbimizde sevgi” ile birbirimize bakabilelim. Neden kendimizi ve karşımızdakileri böylesine önemli bir ikramdan mahrum edelim? Hâlbuki küçük bir tebessümü paylaşmak; maddi- manevi çok büyük mükâfatlara sebep olabilir ve olacaktır da.
Sözün özü; Diyanet İşleri Başkanlığı bu kampanyayı aynı çerçevede daha da geliştirmeli. Böylece yukarıda saymaya gayret ettiğim gözden kaçan ve gözden kaçtığı için de bir türlü paylaşmaya, dayanışmaya, birlik ve beraberliğe hizmet etmeyen “endişe, şüphe, önyargı, korku, nemelazımcılık ve bencillik” gibi hastalıklardan kurtuluruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi