Eş seçiminde, hür irâde ve rıza şarttır
Müslümanlıkta, bir kişiyi ve çocuğunu istemediği birisiyle evlendirmek yasaklanmıştır. İslâmiyete ters düşen gelenek ve örfler onu bağlamaz! Mihenk, İslâmiyettir. Örf ve gelenekler İslâmî çerçeve içinde ise makbûldürler. Aksi halde, reddedilirler.
Kur’ân’ın “Düşünemiyor musunuz, akıl edemiyor musunuz, anlamıyor musunuz?” gibi genel hükümleri, emirleri ve aşağıda zikredeceğimiz hadîsler ve uygulamalar çerçevesinde baktığımızda, “evlenme ve eş seçme hürriyeti”nin 15 asır önce insanlığın ufkuna açıldığını görüyoruz.
Evlilik meselesinde de adaylar birbirini gördükten sonra, gönülleri, kalbleri birbirine ısınmamışsa veya birbirini beğenmemişlerse, yâni evlenmeye rızaları yoksa, anne-babaları dâhil, hiç kimse asla onları evlenmeye zorlayamaz. İslâmiyet buna asla cevaz vermez, müsaade etmez.
“Nikâhta kerâmet vardır!” sözü bunun için söylenmiş değil. Evlendikten sonra, geçim sıkıntıları ve sâir endişeler, kaynaşma meseleleri için geçerlidir.
Kızın gönlü olmadan asla evlendirilemeyeceğine dâir, Asr-ı Saadet’te şöyle bir hâdise nakledilir:
Genç bir kız, Resûlullah’a (asm) gelerek, “Babam hakirliğini benimle gidermek için, kardeşinin oğlu ile evlendirdi” diye şikâyette bulundu. Rasûlullah (asm) bu nikâhın kabul veya reddine dâir yetkiyi kıza bıraktı. Kız da, ‘Ben babamın yaptığı işi kabul ettim. Fakat babaların böyle yapmaya hakkı olmadığının kadınlarca bilinmesini istedim’ dedi.1
Dul veya kızın “evlenmeye razı olduğunu” gösteren, psikolojik yapılarını nazara alan şöyle bir hadîs de vardır:
“Rasulullah (asm) buyurdular ki: Dul kadın kendi arzusunu açıkça ifâde eder. Bakire kızın rızası, sükûtundan anlaşılır.”2
Anne-babalar, veliler, çocuklarını, kendi istedikleri kişilerle evlenmeye zorlayamaz, zorlamamalıdır. Zira, gönülsüz ve denksiz yapılan evlilikler, hüsranla neticelenmezse bile, huzursuz ve mutsuz bir aile ortamı doğabilir.
Ebeveynin yapacağı şey, meseleyi önce kendi zaviyelerinden ele almaktır. Kendileri nasıl evlendi, nasıl sonuçlar doğdu?
Meseleyi herkes çok ciddiye almalı. Çocuklarıyla aile ortamında da konuşup, evlilik ve aile konusunu bütün boyutlarıyla ele almalılar.
Hayali tasvirlerden, abartılı teşviklerden kaçınmalıdır. Evliliğin, aile hayatının dikensiz bir bahçe olmadığını; güllerin bile dikensiz olmadığını anlatmalıdırlar. Aile yuvası bir gül ise, bunun dikenleri de vardır. Şu öğüde kulak vermeli:
“Ey insan! Hayatın ağır tekâlifini omuzuna alıp zahmet çekme. Hayatın fenâsını düşünüp hüzne düşme. Yalnız dünyevî, ehemmiyetsiz meyvelerini görüp, dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme…”3
“Haramla dolmuş olan gözlerinden gözyaşı akıt ve pişmanlık perhizine sarıl.”
***
Evlenme çağına giren kızı everirler. Düğün-dernek, kapıdan çıkarken kız ayrılık acısına dayanamaz ağlamaya başlar. Babası yanına gelip nasihat yollu:
“Ne ağlarsın kızım, kalbimi dağlarsın! Ben seni zorla evlendirmiyorum, râzı değilsen, otur evde; gitme!”
“Yok yok, bir iştir oldu babacığım, bırak beni hem ağlayayım, hem gideyim!”
Dipnotlar:
1- Kütüb-i Sitte, c. 17., s. 194.; 2- Kütüb-i Sitte, c. 17., s. 194.; 3- Mektûbât, s. 220.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.