Cennetten uzaklaştırma gayretleri
Topraktan yaratılıp ruh üflenen insanoğlu yeryüzünde Allah adına tasarruf etmekle görevlendirilmişti. Melekleri geçebilecek konumdaydı insan. Çünkü melekler saygı anlamında ona secde etmişler, üstelik Hz. Âdem’in tek tek saymayı başardığı eşyanın isimlerini de bilememişlerdi.
Demek insan organ, duygu ve yeteneklerini emir dairesinde kullandığında meleklerin saygı ve sevgisini kazanacak, onları geçebilecek bir konuma ulaşabilecekti.
Onun bu konumunu melekler zevkle kabullendikleri halde melekler arasında bulunan, ateşten yaratılan, bu özelliği sebebiyle kendini Hz. Âdem’den üstün gören, kibirli, gururlu şeytan ise bir türlü insanoğlunu hazmedememiş, secde etmemişti. Cenâb-ı Hak da onu, emrini beğenmeyip secde etmemesi sebebiyle lânetlemiş, rahmetinden uzaklaştırmış ve Cennetten kovmuştu.
Bu kibir ve gurur şeytanı rahmetten uzaklaştırmakla kalmayacak, Hz. Âdem ve nesline olan hıncını onları doğru yoldan saptırıp Cehennemlik yapmak için çalışmakla da gösterecekti. Onun için Allah’tan diriliş gününe kadar yaşatmasını isteyecek, Allah da o güne kadar değil, Kıyamet gününe kadar mühlet verecekti.
Şeytan bu mühleti niçin istemişti?
Çünkü şeytan biliyordu ki Hz. Adem ve oğulları yeryüzünde yaşayacaklar ve imtihana tabi tutulacaklardı. Onun için Âdemoğullarından intikam almayı düşünmüş, doğru yolda yürürlerken önlerine oturup yollarını keseceğini; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından üzerlerine gideceğini, çoklarını şükredici bulamayacağını belirtmiş,1 kalplerine fısıldayarak yaratılışlarındaki şehvet, öfke, akıl gibi duygularını orta ve doğru yoldan saptırıp kötülüklere sevk edebileceğini tasarlamıştı.
Cenâb-ı Hak da onu, kendisine uyanlarla birlikte Cehenneme atacağını, vaadlerinin aldatmaktan başka birşey olmayacağını bildirmiş ve “Benim ihlâslı kullarım üzerinde senin hiçbir gücün yoktur. Onlara vekil olarak Rabbin yeter”2 buyurmuştu.
Demek ihlâslı olan, yaptıklarını sırf Allah için yapanlara şeytan hiçbir zarar veremeyecekti. Aksine atmacanın serçelere musallat olup onların kabiliyetlerinin gelişmesine sebep olması gibi şeytan da asılsız ve aldatmadan ibaret olan vaatleriyle mücadele eden Hz. Ebû Bekir gibi elmas ruhlu insanların yetişmesine vesile olacak, Ebû Cehil gibi kömür ruhlu insanlar ayıklanacaktı. Bir kilo elmas elde edebilmek için tonlarca kömürün yakılması gibi böylesine kömür ruhlu insanlar Cehennemi boylarlarken elmas ruhlu insanlar Cennete lâyık hâle geleceklerdi.
Hz. Âdem’le Havva anamız altın taht üzerine oturmuş vaziyette tepeden tırnağa nurdan elbiseler içerisinde Cennete konulmuşlar, Cenâb-ı Hak da gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hatıra hayale gelmeyen nefis nimetlerle dolu Cennetten istedikleri gibi yiyip içmelerini, ancak bir meyveyi göstererek ondan yememelerini bildirmiş, ayrıca “Ey Âdem,” dedik. “Şüphesiz ki bu [şeytan] senin ve hanımının düşmanınızdır; sakın sizi aldatıp da Cennetten çıkarmasın, sonra meşakkate düşersin”3 diye uyarmıştı.
Şeytan dişini tırnağına takıp ne yapıp edip Âdem babamızla Havva anamızı Cennetten çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Bakalım ne gibi hilelerle onları aldatacak.
Dipnotlar:
1- A’raf Sûresi: 16-17.
2- İsra Sûresi: 63-65.
3- Taha Sûresi: 117.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.