Münevver Karabulut cinayeti ve ailelerin sorumluluğu
Bir cinayetin ardından yazı yazmak kolay değil. Birkaç defa niyetlendim ama kırılanlar olur mülahazasıyla vaz geçtim.
Münevver Karabulut cinayetinden söz ediyorum.
Nereden bakarsanız bakınız korkunç bir cinayet. Hiçbir anne ve baba’nın evladıyla imtihan edilmemesini diliyorum.
Olayın bir çok boyutu var.
Beni en çok ilgilendiren cinayet sonrası ailenin verdiği fotoğraftır.
Baba Süreyya Karabulut’un uzatılan her mikrofona konuşması beni başından beri rahatsız ediyordu. Acı insanı olgunlaştırır, vakarını,ağır başlılığını artırır. Ağır yükler altındaki insanlar fazla konuşmazlar. Dertlerini işporta tezgahına çıkarıp değerini düşürmezler. İçlerindeki yangını şuraya buraya bulaştırmaya çalışmazlar. Süreyya Karabulut’ta ne yazık ki bu olgunluğu göremedim. Hep kameralar önünde sıra bekleyen çocuklar gibi davrandı. Biri beni de çekse, eşe dosta göstersem gibi bir duruş sergiledi. Ve niye yalan söyleyeyim bu duruş bana çok fazla acı çeken bir insan portresi vermedi. Yazayım dedim ama acılarına saygımdan vaz geçtim. Herkesin kıyısından köşesinden bulaştığı bu konudan uzak durmaya çalıştım..
Ama Süreyya Bey’in helallik almak için Garipoğlu ailesinden 3 milyon Euro istediği ekranlara yansıyınca artık yazmak farz oldu diye düşündüm.Ne kadar doğru bilemiyorum. Ama Süreyya bey’in verdiği izlenim haberin hemen kabul görmesine vesile oldu. Bu kadar gürültünün bu kadar patırtının hayatının baharında hunharca öldürülen bir çocuğun acısını ranta çevirmek için olması ne acı? Bundan sonra o göz yaşlarına insanları inandırmak çok zor.
Dün Cüneyt Özdemir’de yazdı. Münevver Karabulut’un kitabını yazmak için aile ile yapılan görüşmede Süreyya Karabulut’un önce kazanılacak paranın nasıl pay edileceğini sorduğunu gündeme getirdi.Özdemir, ilk görüşmede paranın gündeme gelmesi yüzünden rahatsız olduklarını, kitabı yazmaktan vaz geçtiklerini söylüyor. Eminin kirlendiğini, üzerine genç bir kızın kanının sıçradığını düşünmüştür. Özdemir, Münevver’in ne annesi, ne de babası. Buna rağmen böyle bir pazarlığın kendisini rahatsız ettiğini, sabaha kadar uyutmadığını söylüyor. Halbuki asıl rahatsız olması gereken, böyle bir imada bulunulduğunda tepki koyması gereken Süreyya Bey’dir.. Ama Süreyya bey genç bir kızın cesedini işporta tezgahına çıkarırken kendisi değil, o yavrucağı tezgahta görenler rahatsız oluyor.
Buna ne kadar acı çekmek denilir bilemiyorum.
Bir şey daha, çocukların kalitesini tayin eden anne ve babanın kalitesidir.
Anne’ye bak kızını al sözü biraz da bundan söylenmiştir. Kaliteli bir annenin kızı da kaliteli olur düşüncesiyle.
Münevver Karabulut’un Cem G. İle çıktığını bütün aile fertleri biliyor. Çocuğun Garipoğlu ailesinin evine gittiğini de. Ama koca bir aile buna göz yumuyor,sesini çıkarmıyor, kızlarını engellemek, bu yanlıştan dönmesini sağlamak için hiçbir şey yapmıyor. Münevver’in cesedi bulununca hepsi bu ev diye parmaklarıyla gidilen evi işaret ediyor. Bir anne, baba çocuğunun bu yaşta bir erkeğin evine gitmesine nasıl göz yumar, nasıl müdahale etmez. Münevver’in bence asıl dramı burada başlıyor. Söz konusu zengin bir aile olunca bütün ahlaki değerler bir anda unutulup, çöp sepetine atılabiliyor
Çocukların yanlışlarının sorumlusu çoğu zaman ailelerdir. Onların bitmez tükenmez iştihalarıdır. Bana göre Münevver sadece Cem G.nun kurbanı olmadı, o biraz da ailesinin kurbanı oldu. Sözün kısası bu cinayetten hepimizin çıkaracağı çok dersler var.