Bilmem ki nasıl anlatsam?
Yaşı seksenin üstünde... Yakın akrabalarımdan biri... Yaşamdan anladığı tek şey, ölmeden önce bütün hayallerine ulaşabilmek... Bu güne kadar, hayat ölüm ve ahiret gerçeğiyle ilgili bir şeyler söylediğimde ağır eleştirilerde bulunur ve her seferinde bizlere acıdığını ifade ederdi.
İlk defa bu Ramazan bana bir soru sordu ve böyle bir soruya nasıl cevap verebilirim diye uzun uzun düşündüm...Soru aynen şöyleydi:
" Ben renkli bir insanım, biraz da yalnızlığı karanlığı sevmem, ölünce mezarımın içine bir ampul sarkıtsalar, acaba biraz ışıtır mı? Yoksa o toprağın altında çok sıkılırım, bir yandan toprak kokacak, diğer yandan karanlık..."
Şaşkın bir vaziyette yüzüne baktım, bu trajikomik soruya cevap versem mi vermesem mi diye düşündüm. Sanırım böyle bir soruyu dört yaşında küçük bir çocuk sorsa anlatmam daha kolay olabilirdi ama karşımdaki kişi seksen yaşındaydı.
Yaşlılığın son noktasına kadar yaşam ve ölümle ilgili hiç bir soru sormamış, hiç düşünmemiş, kör bir adam gibi yaşamış ve bu tür konulardan her zaman kaçmıştı...
Aslında, bu sorunun bağlamına baktığımızda, beslendiği alt eşiğin Kur'ani esaslara dayanmadığını aksine atalar kültüründen beslenen çarpık bir inançtan kaynaklandığını görürüz. Dini Yaratıcıya hasretmeyen, niçin inandığını neye inandığını bilmeden yaşayan, "büyüklerimiz böyle yapardı ben de öyle yapayım" türünden bir anlayışla oruç tutan namaz kılan bir çok kişinin zihnindeki ahiret inancının da bu içler acısı tablodan pek farklı olmadığını biliyordum.
Bütün bunları düşündüğümde, karşımdaki insanı dört yaşındaki küçük bir çocuk gibi görmeye ve sorduğu soruya cevap verirken de dört yaş dönemine uygun bir yöntem seçmeye karar verdim... Dört yaşındaki çocuk, hayat ve ölümle ilgili sorular sorar... Ölenler nereye gidiyor, orada ne yapacaklar, mezardakiler, karanlıktan korkar mı, orada ışık ve çikolata var mı? Biz büyükler onların anlayacağı bir dille ahireti Allah'ın rahmetini, mezarın kuru bir toprak olmayıp, bizim anlayamayacağımız bir alan olduğunu... Ona anlatmaya çalışırız... Çocuklar bu yaşlarda, aslında ölenlerin kuru bir toprağın altında çürüyen cansız bir nesne olmadığını aksine ölenlerin ruhlarının Allah'ın emrinde olduğunu iyilerin burada hiçbir zaman mahrum olmayacaklarını öğrenirler.
Fakat, yaşam hedeflerini sırf maddiyat üzerine kuran, dünya ve ahiret gerçeğini, bireysel ve toplumsal sorumluluklarını göz ardı eden, hayatı sadece yiyip içmek, gezmek eğlenmek olarak algılayan, Allah'ın emrine tabi olmak yerine , kör hurefelere teslim olan kimseler ne yazık ki, ilerlemiş yaşlarına rağmen, sorumluluk anlayışı, hayat ve ölüm algıları bakımından dört yaşındaki bir çocuktan pek te farklı düşünmüyorlar.
Bilmem ki, insan seksen yıllık ömür sürecinde hiç mi soru sormaz? Hiç mi ben nereye gideceğim? Ben kimim? Neyim? Sorusuyla uyanmaz sabaha... Bilmem ki, ev almayı, iş kurmayı, para kazanmayı, kariyer yapmayı düşünürken ve bunların hesabını bir bir yaparken, hayıtının en önemli konusunu nasıl ihmal eder? Nasıl ahiret gerçeğinde kaçar ve hiç bir hazırlık yapmayı düşünmez?
İşte bütün bunları düşündüğümde yaşlı adamın sorduğu bu soruya vereceğim cevap konusunda tereddüt ettim... Sonra kızım dört yaşındayken onun da benzer bir soru sorduğunu ve bir kalem ve kağıt alarak ona ahireti anlattığımı hatırladım. Aynı şekilde bir kalem ve kağıt aldım ve dünyaya geliş gayemizi, ahiret yurdunu, kabir hayatını bildiğim kadarıyla anlattım. Ama pek anlayamıyordu, tıpkı dört yaşındaki bir çocuk gibi, olayları somut olarak düşünüyor, somut olarak görüyor, soyut dünyayı anlamakta kabul etmekte zorlanıyordu... Uzunca bir konuşmanın ardından onu biraz ikna eder gibi oldum... Fakat zihnim bütün gün bu olayın etkisinden kurtulamamıştı. Ve anladım ki, bizler çocuklarımıza çok küçük yaşlarda değerlerimizi anlatmadığımız, öğretmediğimiz sürece insanlar, bilinçsizce taklit ettikleri geleneklerin ve modern kültürün esaretinde, manevi fukaralara dönüşecekti... Bunun için bilgi ve bilinç sahibi kimselere büyük sorumluluklar düşüyordu...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.