Bölücülük ve Said-i Nursi
Açılım tartışmaları bir çok kesimde meselenin yeterince bilinmediğini gösterdi. Daha hala Sait Nursi ile Şeyh Said’in aynı kişiler olduğunu sananlar var. İsim benzerliği Sait Nursi gibi çağın harikası bir Veli’nin haksız ithamların muhatabı olmasına vesile oluyor.
Halbuki Sait Nursi hayatının hiçbir döneminde –ırkçılık-illetine yakalanmamış, o eski Sait dönemi diye ifade ettiği siyasetle iştigal ettiği dönemlerde bile –ülke bütünlüğü- konusundaki hassasiyetlerinden en küçük bir taviz vermemiştir.
Birinci dünya savaşından sonra galiplerin topladığı Paris konferansına Kürtleri temsilen Kürt Şerif Paşa iştirak eder. Konferansta Ermeni ve Kürt temsilciler birlikte imzaladıkları bir önergeyi konferansa sunarlar. Önerge’de her iki ulusun ari ırkından geldiği, çıkarlarının aynı olduğu, birleşik Ermenistan ve Kürdistanın kurulabilmesi için büyük devletlerin yardımcı olması talep edilir.
Konferansta Kürt Şerif paşa’nın Ermenilerle ortak hareket etmesi büyük tartışmalara sebep olur. Cevabını, Said-i Nursi, Ahmet Arif ve Mehmet Sıddık vakit gazetesinde vererek Şerif paşa’yı bir bildiri kaleme alarak şidetle kınarlar: ”Dört buçuk asırdan beri(Kürt’lerin, Türklerle Osmanlı yönetiminde birlikte yaşadıkları dönem) İslamın fedakar ve cesur taraftarı olarak yaşamış ve dini geleneklere bağlılığı gaye bilmiş Kürt’ler, Henüz beş yüz bin şehidin kanları kurumadan, şişlere geçirilen yetimlerin(Ermeni mezalimi kast ediliyor) gözleri oyulan ihtiyarların hatıralarını teessürle anarken, İslamiyetin zararına olarak tarihi ve hayati düşmanımız ile barış antlaşmaları imzalamak suretiyle dinlerine aykırı hareket edemezler. Bu nedenle, Kürt milli vicdanı bu antlaşmaları imzalayanları tanımadığını ve emellerinin din ve milliyetlerini birleştirmek olduğunu bildirmesine aracı olunmasını…”(Kürt sorunu-Altan Tan)
Bu tepkiler üzerine Şerif paşa konferanstan ve Kürt temsilciliğinden çekilmek zorunda kalmıştır. O tarihte Kürt teali cemiyeti başkanı olan Seyit Abdülkadir’de Şerif paşa’ya karşı çıkmış, imzaladığı antlaşmayı tanımadıklarını ifade etmiştir.
Emellerinin dinleri ve milliyetleri birleştirmek bir manada entegrasyon olduğunu söyleyen bu birlik yanlısı kişilerden Sait Nursi, Cumhuriyetin kurulması ile birlikte daima şüpheli ve suçlu muamelesi görmüş hayatının geriye kalan kısmını hapislerde, işkencelerde veya sürgünlerde geçirmiştir. Seyit Abdülkadir ise Şeyh Sait isyanı ile somut ilgisi kesin olarak tespit edilmemesine rağmen, isyanla irtibatlandırılarak oğluyla beraber asılmıştır. Üstelik yalvarıp yakarmalarına rağmen oğlu kendisinden önce ve kendisine gösterilerek asılmıştır.
İnsanların yasalar tarafından cezalandırılması anlaşılabilir bir şeydir. Ama insanları cezalandırırken insanlığı unutacak tarzda işi zulüm noktasına götürmek kime yapılırsa yapılsın yanlıştır. Sonradan bu olaylar nesilden nesile aktarılarak yeni kinlerin, öfkelerin kaynağı olmuştur. Bölücülüğün en önemli beslenme kaynakları insanları cezalandırırken yapılan yanlışlar, suçlu suçsuz ayırt etmeden sistemin mantığına uymayan herkesin torbaya konulup zalimce cezalandırılmasıdır.
Adil bir devlet, problemleri asgariye indirmenin birinci şartıdır.
Vicdanları kanatan, sınırları aşan her olay kan ve göz yaşı olarak geri döner. Tarihin aynasında vicdan muhasebesi yapmamızı zorunlu kılan bir çok olay var. Problemlerin üzerine vicdanlarımızı devre dışı bırakmadan gitmiş olsaydık bugün çok farklı bir noktada olurduk. Bu ülkeyi yönetenler geçmişte bölücülükle mücadele adı altında bölücülüğü büyütecek her yanlışı yapmışlardır. PKK hala geçmişte yapılan yanlışların vicdanlarda bıraktığı tortularla besleniyor. Sait Nursi gibi, Türk askerine kurşun sıkılmaz, içinde binler evliya var diyen bir gönül sultanının bugün bir mezarı bile yoktur. PKK nedir, PKK işte budur.