“Eski Ramazanlar”
Ramazanlar iltimastır bize Rabbimizden, affımız için büyük fırsattır…
Yarısından çoğu bitti bile. Ama fırsat tümüyle elden gitmiş değil: Kalan zamanları değerlendirebiliriz…
Üstelik Kadir Gecesi var önümüzde, ki, bin aydan hayırlı.
Anlayacağınız her şey bitmedi: Hem kendimizi yeniden değerlendirmek, hem de yüreğimizde kendi mahşerimizi kurup nefsimizi yargılamak için henüz zamanımız var.
Zamana yenilmek istemeyenler, işbaşına!
•
Kimileri için ramazan hiç gitmez, kimilerine ise hiç ramazan gelmez. Kimilerine de gelir, ama gelenin ramazan olduğunu bilmez!
Ne hayatında bir değişiklik yapar, ne düşüncelerinde. Ne imanına bir takviye, ne hatalarını sorgulama cehdi...
Günler bir biri arkasına sıralanıp geçer. Bir de bakmışsınız ki bayramdasınız: “Bir ramazan da hayırlısıyla bitti” tesellisine sığınıp onda kendinizi ararsınız.
Bir ramazan daha bitiyor...
Tutunun oruca, yükselin!
•
Çiftetelli gazetelerinde ramazan sayfaları cümbüşü, televizyonlarda “Nerede o eski ramazanlar!..” serenadı devam ediyor...
Bir de Çiftetelli yönetici ve yazarlarının “deneme umre”si çıktı başımıza; “Umre maceraları” çarşaf çarşaf yer alıyor “Amiral Gemisi”nde…
Tiraj düşmesine din desteği, iyi fikir doğrusu.
•
Bazı belediyeler müthiş bir garabet örneği sergileyerek mübarek ramazanda “vur patlasın çal oynasın”a dadandılar. Belediye destekli şarkılar, türküler, sazlar, sözler…
“Biraz hassasiyet” istesek, çok şey mi istemiş oluruz sizce?
Bir kesimin ramazan ve oruç algısına bakın: Direklerarası eğlenceleri, Kanto, Karagöz-Hacivat, yemek tarifleri, şarkı-türkü, müzik...
Davet edildiğim iftar çadırlarında yapmaya çalıştığım kültür sohbeti büyük ilgi görüyor. Kalabalıklar dikkatle dinliyor. Ama vaktin çoğu şarkıya-türküye gidiyor. Onlar da gerekli elbette, ancak ramazan ibadet ayı değil miydi? Ben mi yanlış hatırlıyorum?
Asıl maksat ramazan bahanesiyle vur patlasın çal oynasın eğlenmek değil, ramazanın ruhunu yaşamak ve yaşatmaya çalışmak olmalı. Yazık ki pek öyle olmuyor: En birikimli hatiplerimiz bile, iki türkü aralığında ne konuşacaklarını şaşırıyorlar!..
Televizyon programları daha beter: İftar programlarında iftar lezzeti, sahur programlarında sahur bereketi olan programlar devede kulak gibi. Televizyonlar ilgisiz ve bilgisizliğe teslim. Popülizm ramazanın da canına okuyor!
Çengi-çalgı, şaka-şamata gırla gidiyor.
Halbuki geleneklerimizde ramazan bir farklı dünya, iftar bu dünyanın merkezi, sahur ise özlemin doruğuydu. Çocukluğumuzda sahura kaldırılması için çırpınırdık. (Bu anılardan doğan günceyi “Çocuğun Ramazanı”–Nesil Yayınları, 0212 551 32 25–ismiyle kitaplaştırdım) Çünkü sahurun diğer anlamı “büyümek”ti. Salt büyümek için değil, o anı yaşayıp vakti geldiğinde hatırlamak için de sahura kalkmak isterdik.
Bu topraklarda eski ramazanlar ramazan gibi yaşanırdı, anlayacağınız. Sadece mideler değil, onun önünde ve çok ötesinde ruhlar doyardı. Ramazan kandili, minarelerden önce yüreklerde yanar, yürekleri aydınlatırdı.
Tamam, kültürümüzde Karagöz’le Hacivat var, var ama onları da kendimize benzetmedik mi? Bizim gibi siyasallaşıp kötü espriler yapmaya, hatta zaman zaman bu uğurda edep çizgisini bile aşmaya başladılar. (Tarihçi İsmail Hami Danişmend’in nakline göre, Karagöz’le Hacivat, Bursa/ Ulucami inşaatında çalışırken, fazla gevezelik edip işçileri meşgul ettiklerinden dolayı tutuklanıp inşaat bitene kadar hapsedilmişler)
Kanto ise, azınlıkların ve onlar gibi yaşayanların eğlencesidir. Düşünün ki, Fransa’da kral ile kraliçe dans ettiler diye onları fırçalayan Padişah, kendi ülkesinde yarı üryan bir bayanın dans etmesini hoş görür müydü? (Kadınların kendi aralarında oynayıp eğlenmeleri ayrı bir bahistir ve konu dışıdır. Onun da zaten ramazanla ve ramazan kültürüyle uzaktan yakından ilgisi yoktur)
Ramazan, kaynağını imandan alan yaşama biçiminin diğer aylara nispetle daha yoğun biçimde hayata yansımasıdır. Bu anlamıyla ramazan, duygu zenginliği içinde yaşanan ruhsal güzelliklerin bütünüdür. İçinde nefis terbiyesi olduğu gibi insanı kavrama aşkı da var, Allah’a “zikir, fikir, şükür” yolundan ulaşma azmi de...
Oysa biz ramazanı da arabeskleştirip kendimize benzettik: Biraz ramazan, biraz çiğköfte-lahmacun, biraz Direklerarası masalı!
Sultan Ahmet avlusu biraz cami, biraz kitap, dolu dolu mide, büyük ölçüde vur patlasın, çal oynasın eğlence!..
Aynı anlayışla düzenlenen Eyüp Sultan, ramazanın ruhundan kopmuş, eski Direklerarası’nın tüm ufuneti, üstelik çağdaş versiyonlarıyla birlikte Feshane’ye taşınmış...
Feshane’de Eba Eyyüb havası esmiyor!..
Bu yüzden Eyüp Sultan Camii avlusundaki Eba Eyyub Türbesi’nin hüznü samimi dindar yüreklerde buruklanıyor.
Oruç tutanların oranı artarken, mânâsını idrak edenlerin oranı düşüyor mu dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.