M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Geleneksel din anlayışımız üzerine

Geleneksel din anlayışımız üzerine

Geçmişle övünmek cahiliye adetidir.
Burada geçmişi inkar etmek asla söz konusu değil!
Geçmişle yetinmenin yetersizliğinden söz ediyoruz.
Bugün biz neyiz, ne durumdayız?
Geçmişimizin üzerine ne koymuşuz?
Buna bakmak lazim!
Şanlı tarihler yazmak ve büyük medeniyetler kurmakla iftihar ettiğimiz ecdadımız eğer geçmişiyle övünerek o günlerini geçirseydi koca İslam medeniyetini var edebilirler miydi?
Ne zaman “bilimsel çalışma”yı, “düşünsel üretim”i bıraktık ve öncekilerle övünmeye, onların mirasını kullanmaya başladık, düşüş başladı.
Bugünkü hale geldik!

***

Allah Teala Kitabında çalışmayı ve tefekkürü emrediyor.
Ama biz ısrarla bundan kaçıyoruz.
Buna davet edenleri de “gelenek düşmanı” ilan ediyoruz!
Çok garip!
Kur’an ve sahih hadislere aykırı olduğu kesin olan gelenekleri yaşatmaya devam etmekle daha nereye kadar gideceğiz?!
Üstüne basarak söylüyorum.
İslam’a aykırı gelenekler!
Bidatların çevrelediği ve hurafelerin hakim olduğu gelenekselleşmiş bir dini hayat!
Yoksa İslam’ın sakınca görmediği gelenekler, cahiliye döneminde de yaşanmış olsa o kabulümüzdür.
Bazı Müslümanlarımız İslam’da olmadığı halde “din” gibi algılanan ve yaşanan “geleneksel anlayış”tan bahsedilince, hemen tepki gösteriyor, hücum ediyorlar.
Bu konularda uyarılar yapanları “Vehhabi” olmakla suçluyorlar!
Çok alâkasız bir yakıştırma!
Vehhabilik daha dün çıkmış itikadi bir cereyan.
İnançları, düşünceleri ve metodları yönüyle ayrıldığımız çok yönleri var!
Ama geleneksel gayr-i İslami anlayışın yaşanılması ve savunulması yüzyıllar öncesine dayanıyor.
“Muhafazakârlık” denilen şey, işte tam da bu.
Bir şeye körü körüne inanmak ve onu bilinçsizce savunmak!

***

Ne zamandan beri iki ana kaynak Kur’an ve buna dayalı Sünnet’e insanları davet etmek, “ehl-i sünnet” karşıtlığı oldu?
Anlayışımız bu kadar daraldı mı?
Basiretimiz bu kadar bağlandı mı?
Bugün insanımızın pek çoğu inandığını söylüyor ama neye inandığını bilmiyor!
Allah’a iman ettiğini söylüyor ama O’nu sıfatlarıyla tanımıyor!
Kur’an ifadesiyle Allah Teâla’yı tanıması gerektiği gibi “hakkıyla” tanıyamıyor!
İnandığı Peygamberinin yaşantısını bilmiyor, sünnetinden habersiz.!..
Dini hayatı, Ramazan ayından, mübarek gecelerden, ölülere Kur’an okumak ve mevlit dinlemekten, türbelere gidip yatırlardan medet beklemekten ibaret sayan o kadar çok insan var ki!
“Esma-ül Hüsna nedir?” deyince bunun ne olduğunu bilmeyen, hatta “Esma ile Hüsnü mü dediniz, ben bunları tanımıyorum” diyen insanlarımız mevcut!
İslam’ı bilmeyi, Kur’an ve Hadis okumayı hocalara ait zanneden, dini hayatını ve ahiret hesabını intisap ettiği kişilere havale eden ve onun kendini kurtaracağını zanneden kadın ve erkek sayısı kaygı verici boyutta!
Bunlar yüreğinizi sızlatmıyor mu?
Bunların hepsi bizim insanımız ve hepsi de Müslüman!
Bunların üzerine konuşunca nasıl “gelenek” karşıtı ve “ehli sünnet” düşmanı olunuyor, şaşılacak şey!

***

Şimdi bütün bunlar, bizim problemimiz değil de kimin problemi?
Bunlar bizim dünyalık işlerimizden daha mı az önemli?
Bunların üzerinde daha çok sık durmak ve ciddi uyarılar yapmak lazım değil mi?
Elbette, üstelik lazım da değil, elzem!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi