Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İftar ziyafetlerinin tarihçesi

İftar ziyafetlerinin tarihçesi

Osmanlı Devleti, bir töre ve protokol devletiydi. Her şey kurallara bağlı olarak yaşanırdı. Başıboşluk, başıbozukluk olmazdı.
Tabii Ramazan da töresi ve kurallarıyla birlikte yaşanırdı.
Kuralların en önemlilerinden biri devlet büyüklerinin iftar vermesiydi. Ama bu iftarlar sadece devlet adamlarıyla sınırlı tutulmaz, garibanlara, talebe-i uluma (öğrencilere) ve saray hizmetlilerine de teşmil edilirdi.
Fatih Sultan Mehmed’e gelinceye kadar padişahlar da iftar verirlerdi. Ancak Fatih bu geleneği kaldırdı: Padişahların yemeklerini yalnız yemeleri usulünü getirdi. Bunun önemli sebeplerinden biri sanırım ailesiyle birlikte yeme ihtiyacıydı. Böylece sürekli devlet adamlarıyla görüşmeyecek, sürekli devlet işi konuşmayacak, ailesine de biraz olsun zaman ayırma fırsatı bulacaktı...
Ne de olsa padişahlar da koca, baba ve dede idiler. Onların da aile şefkati hissetmeye, arada bir sıradanlaşmaya ihtiyaçları vardı.
Fatih’in meşhur “Kanunname”sinin 35. maddesinde yer alan hükme göre padişahlar toplu sofralara katılmayacaktı. Şöyle deniyordu:
“Cenab-ı şerifim ile kimesne taam yemek kanunum değildir, meğer Ehl-i iyalden ola, Ecdad-ı izamım vüzerasiyle yerlermiş. Ben refetmişimdir.”
Ancak Fatih, bu kanunu çıkartmadan önce, birkaç iftar vermiştir...
Fetihten sonraki ilk ramazandı. Ramazanın dördüncü günüydü. Zaten iftar ziyafetleri ramazanın dördünden sonra başlardı.
Fatih, vaktiyle Bizans imparatorlarının oturduğu Vlakerna Sarayı’nda hocalarına bir iftar veriyordu. Hocalarına duyduğu saygı ve sevginin göstergesi olarak Bizans sarayındaki altın tasları sofraya koydurmuştu. Tas altın, tabak altın, sini altındı...
Molla Gürani çok sinirlendi ve “Ümmete haram olan Mehmed’e helâl midir?..” diye sordu. Ancak altın kaplar sofradan kalkıp sofra gösterişten uzak hale gelince iftarını açtı.
Fakat zaman içinde iftarlar şaşaalı olmaya başladı. Hele de sadrazamların, devlet erkânına iftar vermesi günlerce sürüyordu. Ayrıca padişaha, valide sultana, harem ağasına, sarayın diğer üst düzey yöneticilerine, şeyhülislama ve ulemanın önde gelenlerine “iftariyelik” denen hediyeler göndermeleri de âdetti.
Bu yüzden Ramazan ayında hükümet giderleri önemli ölçüde artıyor, sadaretin mutfak masrafı fevkalâde yükseliyordu.
Bunu dikkate alan Sokullu Mehmed Paşa, (Kanuni Sultan Süleyman, İkinci Selim ve Üçüncü Murad dönemlerinde 1564 ile 1579 yılları arasında 15 yıl sadrazamlık yaptı) yasaklamak, en azından azaltmak istedi, ancak bu niyetini gerçekleştiremedi...
Çünkü yerleşik kuralları değiştirmek çok zordur.
Dönemin tarihini yazan Selanikî, “Yıldan yıla terk olunmaz eski bir âdettir, büyük ziyafet ve aşırı masraftır” diyerek iftar ziyafetlerini eleştirmiştir.
İftar ziyafetleri, Ramazanın dördünden sonra başlardı...
Bunun sebebi herkesin ramazana alışmasını sağlamaktı. Bu yüzden ilk iftarlar ailelere ayrılırdı. Bu bir incelikti.
Sadrazam ve diğer üst düzey devlet adamları, Ramazan’ın dördünden itibaren protokol sırasıyla önce âlimleri, sonra bürokratları ve generalleri iftara davet ederlerdi.
Sadrazamın davetine katılacak devlet adamlarının listeleri önceden çıkarılıp padişahın onayına sunulur, ancak ondan sonra dâvet vuku bulurdu. Sadrazam iftarına dâvet edilmemek gözden düşmek anlamına geliyordu ki, büyük etkisi vardı.
Ramazan’ın dördüncü gününde selâtin (sultanlar demektir) camilerinin şeyhleri, beşinci gününde şeyhülislam, altıncı gününde Rumeli ve Anadolu kazaskerleriyle, Peygamberimiz’in soyundan gelenlerin kayıtlarını tutan “nakibüleşraf” sadrazamın iftarına davet edilirdi.
Daha sonra sıra ordu mensuplarına ve bürokratlara gelirdi. İftarlara geliş gidişler de törensel kurallar çerçevesinde gerçekleşirdi.
Nihayet ramazanın 24’ünde saray hizmetlileri çağrılırdı. Mirahurlara, bostancıbaşına ve kapıcılar kâhyasına verilen iftar yemeği ile iftar ziyafetleri sona ererdi.
Ramazan’ın 25’i boş geçirilir, daha sonra Ramazan’ın son günlerinde devlet adamlarının birbirlerine bayram tebriki ziyaretleri başlardı.
Osmanlı padişahları iftarlarını genelde sarayda açarlardı. Padişahların saray dışında iftar yapmaları çok rastlanan bir durum değildir. Bununla birlikte, 19. yüzyılda bazı padişahların veziriazamlara veya şeyhülislâma haber vermeden iftara gittikleri de olmuştur.
Tabii elleri ayaklarına dolaşmış, lakin bunu Padişah’a hissettirmemeye çalışmışlardır.
Sultan İkinci Abdülhamid, öğrencileri iftar için Yıldız Sarayı’na davet ederdi. “Diş kirası” olarak da onlara kadife kese içinde bir miktar para verirdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi