Devenin ipi Doğan’ın cezası!..
Ne mânidar bir fotoğraf;
Bizimki, Ertuğrul Özkök’ün bindiği devenin ipini tutuyor…
“Marifetmiş” gibi basmış; “Kutsal topraklarda” kendisine verilmiş olan mesajın farkına varmaksızın!..
¥
“Deve”; üzerindekini taşımakla tabiatının gereğini yerine getiriyor…
Bizimki ise, “Özkök’ün bindiği devenin ipini çekmek bile benim için şereftir” tavrında…
Tabiatıyla çatışıyor…
Ve bu çatışmanın tezahürleri de her vesileyle karşımıza çıkıyor…
Mesela…
Sürekli olarak Vakit gazetesiyle uğraşması, devesinin ipini çekmekten bile zevk aldığı Ertuğrul Özkök’ün patronuna yaranma kaygısındandır…
Bizimki, bilmektedir ki…
O patron…
Kendisini ziyaret eden bazı “Milli Görüş” önde gelenlerine bile, “Vakit gazetesine görüş vermemeleri” konusunda uyarıda bulunacak kadar hınçlıdır.
Ve o patron için yazarın iyisi…
Ya;
Ankara’daki işleri iyi takip edebilendir…
(Ki artık işler eskisi gibi kolay takip edilememektedir!..)
Ya da;
Vakit’e iyi hakaret edebilendir!..
Bunlar tahmin değil;
Ertuğrul Özkök, bir “yazı dizisini” kendisine teklif etmek üzere giden “bu taraflardan bir arkadaşa” diyor ki;
“Vakit gibi şeriatçılara en büyük zararı yine sizin gibi muhafazakâr insanlar verebilir. Çünkü biz ne desek, ‘din düşmanıdır’ yaklaşımıyla dikkate almazlar. Ancak, (bizimki) gibi o taraftan gelen arkadaşlar, sizin gibi arkadaşlar; bunların aleyhine yazarsa tesirli olur!..”
¥
Evet, o arkadaşlar üç günlük dünyanın süfli menfaatleri için “satış”a yönelebiliyorlar…
Kafalarının arkasında da hinlik…
Bizimki, bir keresinde yaşlanana kadar oralarda duracağını ve kendisinden beklenenleri yerine getireceğini, yaşlandıktan sonra ise buralara dönmeyi (belki helallik isteyerek) düşünebileceğini yazmıştı…
“Hele dünya nimetlerinden hevesimi iyice alayım da… Yaşlanınca bir Hac yapıp temizlenirim” kurnazlığına denk bir tavır!..
¥
Bir saniye sonrasına çıkıp çıkmayacağımız belli değil;
Bizimkinin yaşlanıncaya kadar ne olacağı da büsbütün belirsiz…
Lâkin;
Galiba belli olan bir şey var…
Yener Dönmez kardeşimin bir süredir yakın takipte tuttuğu sürecin sonuna doğru geliyoruz…
“İsrail Devleti”nin “İdeallerine en fazla hizmet eden şirketler arasında yer almasından dolayı” taltif ettiği ortağı Axel Springer’e hisse satış işlemleri sebebiyle, 1 milyar lirayı aşkın vergi kaçakçılığı cezasına çarptırılan Doğan…
Şimdi de…
“Bünyedeki şirketlerin” hisse değişim işlemlerine ilişkin “takipler” sonucunda 3.755.000.000 TL ceza yemiş bulunuyor!..
Hürriyet’in ve gruba bağlı diğer organların “feryadına” bakılırsa, ortada çok büyük bir sıkıntı var!..
Köşeye sıkışma durumu var!..
Maliye Bakanlığı raporlarının, mevzuatı değil de, “kişisel değerlendirmeleri” dayanak aldığı yönündeki grup açıklamasına baktık…
Elle tutulur tarafını göremedik…
Zira raporlara baktığınızda; hisse değişim işlemlerinde yönetim kontrolünün değişmemiş olmasına vurgu öne çıkıyor…
Raporlarda, hisse değişim işlemlerinde yönetim kontrolünün değişmemiş olduğu, dolayısıyla ortada VUK’nun 19. ve 20. maddelerine aykırı bir durumun bulunduğu…
“Emsal bedelle defter bedelleri arasında fark olduğu…”
Devletin vergi kaybına uğradığı…
“Emsal değerler ile belirlenen” değerlerin esas alındığı…
Ve bir de (Aynı durumdaki her holdinge, vatandaşın muhatap olacağı gibi) ceza kesildiği belirtiliyor.
¥
Bunların neresi kişisel değerlendirmelere dayanıyor, anlayamadım!..
Maliye’nin elinde o kadar büyük bir medya gücü bulunan Doğan Grubu’yla ilgili böylesine önemli bir işlemde; “kişisel değerlendirmeleri” esas alarak sonuca gidebileceğine kaç kişiyi inandırabilirsiniz?..
¥
Evet, süreç devam etmekte; bu konuda da “ceza indirimi”, “ceza affı” gibi mekanizmaların zaman içinde devreye girmesi için bir “gayret” söz konusu olabilir…
Bakarsınız, “bağımsız yargı”dan da Doğan’ın işine yarar bir karar çıkar.
Lâkin ne olursa olsun…
Yaşananları izleyen sokaktaki vatandaşın;
“Doğan’ın suyu ısınıyor” yargısı gittikçe kuvvetleniyor…
Doğan Grubu’nu, bu durumdan hangi gelişme kurtarabilir?..
CHP’nin iktidara gelmesi mi acaba?
¥
Uzun lafın kısası;
Bugün Ertuğrul Özkök’ün bindiği devenin ipini çekmekten aldığı hazzı satırlarına yansıtan bizimki -Allah ömür versin-, “Bir dönüş daha yapıp aynı noktaya gelmek için” yaşlanıncaya kadar beklemek durumunda kalmayacak galiba!..
Bu taraflarda, “sıcak kucaklar” bulup bulamayacağı ayrı mesele.