Sel’den Gölet’e... Olayların perde arkası!
Öncelikle söyleyelim: Geçen hafta yaşadığımız “sel felâketi”nde hayatını kaybedenlere Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifa, mal kaybına uğrayanlara da sabır ve kolaylıklar niyaz ediyoruz...
Gerçekten “büyük bir afet”ti... Ancak herkes de biliyor ki; toplum olarak biz, yaşadığımız “felâket” ve “facia”lardan sonra hatırlarız “tedbir”leri!.. Meselâ “deprem” olmasa “demir ve çimentodan çalan müteahhitleri” hiç konuşmayız!.. “Büyük bir trafik kazası” olmasa, ne yollardaki “çukur”ları, ne “yanlış eğim”i ve ne de “sürücü hataları”nı konuşuruz... “Uçak kazaları”nda da böyle, “yangın”da da böyle... Hani eskiler derler ya; “Bir musibet, bin nasihatten daha hayırlıdır!”
İllâ “musibet” yaşayacağız, illa başımıza bir “felâket” gelecek ki tedbir alalım!..
Yoksa, “çimento ve demirden çalmaya” devam!.. “Dere yatağı”na kat kat binalar dikmeye devam!.. “Uçak ve helikopter”leri kontrolsüz uçurmaya, merhum Muhsin Yazıcıoğlu olayında olduğu gibi “facialara zemin hazırlamaya” devam!..
Hani, bir söz vardır ya;
“Kula belâ gelmez
Hak yazmadıkça!..
Hak belâ yazmaz
Kul azmadıkça!”
İşte başımıza gelen “belâ”larda, “afet” ve “felâket”lerde de insanoğlunun “azgınlığı” büyük rol oynuyor!..
12 KİŞİNİN KATİLİ DALAN’DIR!
Açık ve net söyleyelim;
Ayamama Deresi’nin yatağı üzerine Basın Ekspres Yolu başta olmak üzere “medya plazalar” ve kat kat binalar inşa edilmesine izin verilmeseydi, bugünkü felâketi yaşar mıydık acaba?..
Demek ki neymiş;
“Hak belâ yazmaz
Kul azmadıkça!”
Hemen her zaman yaptığımız gibi...
Yani “yeni bir deprem”e kadar depremi konuşmadığımız, yeni bir “uçak kazası”na kadar tartışmaları rafa kaldırdığımız gibi; geçen hafta da “selin sebepleri”ni tartıştık... Sebeplerini tartıştık da, “felâketleri önleyecek tedbir” alınır mı, alınmaz mı orasını bilemiyoruz...
Eğer sıcağı sıcağına tedbir alınmazsa, olay, bir süre sonra yine gündemimizden çıkar, yeni bir “sel baskını”na kadar tartışmaları rafa kaldırırız!..
Ne “dere yatağı”nı hatırlarız,
Ne “medyaya peşkeş”leri ve ne de “peşkeşlerin hatırı”na susup Bedrettin Dalan’a toz kondurmayan medyayı!..
“Askere ait gölet”in patlamasını da konuşmayız!.. Tabiî, “patlayan gölet”in faciada büyük rolü olduğunu da unutacağız bir süre sonra!..
Gelin, görün ki;
Kartel medyası ne Bedrettin Dalan’a toz kondurdu, ne de “askeriye”ye!..
Oysa; “Ayamama Deresi’nde can veren 12 kişinin katili Bedrettin Dalan’dır!”
O bölgeyi imara açtığı için!..
Bu “facia”da “asker”in de sorumluluğu vardır!.. Her ne amaç için olursa olsun, kullandıkları göletin patlama ihtimalini düşünmeyip, önüne doğru-dürüst “set” yapmadıkları için!..
80 BİN TON SU, NELER YAPMAZ?
Olayı biliyorsunuz... Vakit’in 11 Eylül günkü sürmanşetinde “korkunç bir iddia”ya yer veriliyordu... Ayamama Deresi’nin yatağında bulunan ve içinde 12 kişinin öldüğü Osmanlı TIR Garajı’nın sorumlusu Mustafa Kale diyordu ki;
“Garajdaki su baskınına askerî alandaki su toplama gölünün patlamasının sebep olduğunu düşünüyoruz!”
Vakit muhabirleri Murat Alan ve Fahrettin Dede; bu “korkunç iddia” üzerine derhal bölgeye gittiler ve “66. Mekanize Tugay Komutanlığı’na ait gölet”in yol açtığı yıkımı yerinde tesbit ettiler... Patlayan göletin suyu; ne “ağaç” bırakmıştı önünde, ne de “kocaman kaya” parçalarını... Hepsini yıkıp geçmiş, metrelerce sürüklemişti!..
Ağzı patlayan göletin suları kayaları sürüklemekle kalmamış, bir süre sonra “Ayamama Deresi’nde akan sel” ile birleşip, TIR’ları bile sürüklemişti.
Sonuç, 12 ölü,
Trilyonlarca lira zarar!..
NE HAYIR, NE EVET!... HAVET!
Vakit’in “korkunç iddia”yı gündeme getirdiği gün, ilk ses İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’ndan geldi... Sayın Kadir Topbaş, “Askerî bölge içinde kalan ve 80 bin ton su barındıran bir göletin patlaması sonucu, sel suyunun burayı tetiklediği yönünde İSKİ değerlendirme yapıyor” dedi.
Bu açıklamadan “bir saat sonra”sında Ankara’dan bir açıklama geldi... Ancak, bu açıklama ne “evet” anlamındaydı, ne de “hayır” anlamında... Paşa, “Havet” anlamında sözler sarfetmişti.
Olayı biliyorsunuz...
Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’nda gerçekleştirdiği “basını bilgilendirme” toplantısında “göletin patlaması”yla ilgili olarak kendisine yöneltilen soruya, şu cevabı vermişti:
“Bu gölet, birliklerimizin sudan geçiş eğitimlerinde kullanılan, tankların ve zırhlı personel taşıyıcılarının bu eğitimi yapmak için oluşturulmuş tamamen suni, eğitim arazisidir.
Şiddetli yağmur, felaketin yaşandığı bölgede olduğu gibi, o bölgeye de düşmüştür. O bölgedeki yağmurun bir kısmı da oraya gitmiş olabilir ama göletin belirtildiği gibi bir hasara neden olduğu şeklinde herhangi bir bilgi yoktur.”
Verilen bu “bilgi”den hangi basın mensubu ve kamuoyu nasıl bilgilenmiştir bilmiyoruz ama; en azından orada bir “gölet” bulunduğunu ve “patladığını” öğrenmiş olduk!..
STV’NİN FOTOĞRAFI BELGE GİBİ!
Tartışmalar devam ederken Samanyolu Televizyonu ve Cihan Haber Ajansı, bir helikopter kiralayıp, Vakit’in gündeme getirdiği “korkunç iddia”yı fotoğrafla belgeledi...
Evet, göletin ağzı patlayınca “80 bin ton su”yun büyük bir bölümü dere yatağına akmış ve sel suyunun daha da güçlü akmasına ve her yeri yıkmasına sebep olmuştu...
Fotoğraf, “tartışma götürmeyecek kadar açık” bir “belge” niteliğindeydi!..
Uzatmayalım... Vakit’in bir haberi daha “geçen haftanın en çok tartışılan olay”larından biri oldu...
Cenab-ı Allah’a şükrediyoruz ki;
Bu olaydan da yüzümüzün akıyla çıktık... “Tüm yalanlama teşebbüslerine” rağmen, STV’nin fotoğrafı, “göletin patladığını” gayet net ve açık ortaya koymuştur!..
Bundan sonrası laf-ı güzaftır!..
ULUSALCI KANALDAKİ 2 EMBESİL
Bu vesileyle, bir “sataşma”ya da cevap vermek istiyoruz.
“Sahip”leri olan şahıs, halen “Ergenekon terör örgütü sanığı” olarak “tutuklu” bulunan “ulusalcı” bir televizyon kanalının sunucuları, “korkunç iddia”yı gündeme getirdiğimiz gün demişler ki;
“Araştıracağız!.. Vakit’in bu iddiasını araştıracağız!.. Bakalım felaketin yaşandığı Ayamama Deresi yatağında Vakit kaç parsel arsa kapatmış?”
Hani, “İlahî uyarı”dır ya;
“Emaneti ehline vermediğiniz, işleri ehline yaptırmadığınız zaman, işte bu kıyamet alâmetidir!”
“Ulusalcı kanal”da kendilerine iş verilen insanlar; bırakın “işlerinde ehil” olmayı, “o kadar zırcahil”, o kadar “geri zekalı” olmalılar ki; Bedrettin Dalan’ın “Ayamama Deresi’ni peşkeş çektiği” yıllarda ne Vakit vardı ortada, ne de Akit!..
Bedrettin Dalan, en son 1984-1989 yılları arasında belediye başkanlığı yaptı... 1989’da öyle bir gitti ki, bir daha dönemedi!..
Oysa Vakit, Dalan’ın gidişinden 4 yıl sonra, yani 12 Eylül 1993’te yayın hayatına başladı!..
Hem de;
Aksaray Küçük Langa’da!..
Bu “embesil”lere sormak lazım;
1989’da dönmemecesine giden Bedrettin Dalan, 1993’te kurulan bir gazeteye hiç arazi peşkeşi yapmış olabilir mi?..
Akıl var, mantık var!..
Neymiş, “araştıracaklar”mış!..
Araştırın, araştırın!..
Bakalım ne geçecek elinize?!?..
Şunu söylemeye çalışıyoruz:
“Birilerine yaranmak” veya “postal yalayıcılığı” yapmak için Vakit’e çamur atmak isteyenler önce “kendilerine” baksınlar!.. Çünkü kendileri de “alınteri denizi” üzerinde oturuyorlar ve bu alınteri de “gariban işçiler”in alınteridir!.. Bir gün bu alınteri denizi de patlayabilir ve üzerinde oturanları boğabilir!.. Bizden söylemesi!..
Siz, siz olun Vakit’i izlemeye devam edin!.. Eğer “gerçek”leri merak ediyorsanız, “perde arkası”nı öğrenmek istiyorsanız ve “yazılamayanların yazıldığını” görmek istiyorsanız Vakit okumaya devam!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle!..