Cemal Nar

Cemal Nar

Yaşayarak Öğrenmek

Yaşayarak Öğrenmek

Bu millete mekteplerinde kendini, toplumunu, tarihini, dinini, kültürünü, devlet ve hükümet yapısını, demokrasiyi, sosyal yapılanmayı öğretecek dersler verilmedi.

Verilemezdi. Çünkü yapılanlar hoş şeyler değildi. Halkın iradesine aykırı şeylerdi. Evrensel hukuka aykırı, insan haklarına aykırı, etik değerlere aykırı şeylerdi. Kitaplarda iyi, güzel ve doğru olarak anlatılan her şey, uygulamada tam tersi idi. “Büyük Türk Milletini” “sürü” haline getirdiklerini nasıl söyleyebilirlerdi?

Neyi öğreteceklerdi? Gerçek cumhuriyet ve demokrasiyi mi?

Öyle yapsalardı sormaz mıydı halk, “peki bu uygulanan da neyin nesi?” diye?..

Yutturdular yıllarca faşist, militarist, bizanterist, inkarcı, tanrıtanımaz sistemlerini “demokrasi”, “insan hakları”, “hukuk” “sosyal adalet” diye diye.

Sonuç, sorunlar yumağı bir sistem, her sese kulak veren karma karışık ve şaşkın bir toplum, ne yapacağını şaşırmış aciz ve çaresiz yöneticiler. Kendilerine ışık tutacak ne dinleri var, ne tarihleri var, ne etikleri ve ilkeleri var…

Aslında vardır da, onlara göre yok. Görmüyorlar, çünkü bilmiyorlar. Uydurdukları yalanlara kendileri de inanmış durumdadırlar çünkü…

Ama şimdi okulda öğretilmeyen o “hayati” dersleri “hayat” öğretmeye başladı. Çünkü halk yalanlara aslında inanmamıştı. Cebir ve şiddete dayanan politikaları benimser gözükerek işkencelerden kısmen kurtuldu ve yeniden diriliş ve doğruluş zamanını bekledi sabırla. Günün birinde kendisinikısmen de olsa anlayan bir iktidar çıkardı. Bir Parti geldi iktidara ve bütün anayasal kurumların işlevinin aslında gerçek bir demokrasiye geçişin en büyük engeli olduğunu gösterdi. Oyun bozuldu yani. Yalanın büyüsü bozuldu…

Mesela hani milletin kayıtsız şartsız egemenliği?

Yokmuş öyle bir şey! Yalanmış bu, palavraymış meğer…

Millet ne kanununu yapabilir, ne kılık kıyafetini seçebilir, ne düşünce özgürlüğüne sahiptir, ne istediği dersleri alır ve okur, ne de yöneticisini seçer ve denetler. Yokmuş böyle bir şey…

Bütün bunları onun adına “anayasal kurumlar” yaparmış. Hem de halka sormadan, taleplerini dinlemeden, hatta “canım yanıyor” diye haykırışlarına aldırmadan.

Halk bir sürüdür o jakobenlere göre ve hayrını şerrini bilmez. Davulcuya veya zurnacıya giden aptal kız gibidir, başı boş bırakılmaya gelmez. Devletliler, onun yerine düşünür ve en iyisine karar verirler…

Ne âlâ demokrasi değil mi? Sevsinler sen ey bulunmaz nimet!..

Eskiden padişah bir taneydi. Şimdi kaç tane Allah bilir. Sorun çıktıkça yenilerini öğreniyoruz. Sorunlar öğretiyor bize, acılar eğitiyor milletimizi!

Cumhurbaşkanları malum. Darbelerle, post modern müdahalelerle askeri öğrendik önce. Parti ve liderlerini süreç icerisinde. YÖK ve Üniversiteler de niçin varmış, yaşayarak öğrendik.

Anayasa mahkemesini de öğrendik yenilerde tecrübelerimizle. Derken yargıtayı, danıştayı, sayıştayı, yani kısaca yargıyı öğrendik. Şimdi de HSYK yı öğreniyoruz en son olarak. Baroları öğreniyoruz YÖK ün adalet ve eşitlik kararına savaş açtıklarında.

Ankara’lı bürokratları unutmadık zaten. “Şişman kedileri” de sayalım oldu olacak. Perde arkasında kalan karanlık kanadı zikretmeyelim, o az çok biliniyordu zaten, şaşırtıcı olan devlet ve kurumlarla ciddi ilişki ve işbirlikleri oldu doğrusu. Bu karanlık ve kanunsuzlar, devlet kurumlarına çok uzak biliyorduk. Ergenekon da çok şeyler öğretti bize.

Evet, yaşayarak öğreniyoruz bütün bunları. Ama zararı yok, daha güzel ve kalıcı öğreniyoruz. Daha etkili ve böylece daha değerli oluyor böylesi öğrendiklerimiz. Miras malı gibi savurmayız belki de hoyratça bu bilgileri hayata dönüştürürüz, sahipleniriz kazançlarımızı, koruruz hırsızlardan, gülyabanilerden, haramilerden.

Siz ne dersiniz; böylesi daha güzel değil mi?


www.cemalnar.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi