12 Eylül ve ülkücüler
12 Eylül değerlendirilirken bazı genellemeler yapılarak yanlış sonuçlara gidiliyor. Kimi yazılara yapılan eleştirilere bakıyorum mesela bazı okuyucular yasalar varken niye olaylara karıştınız, veya darbe yapanlar tüm eylem ve olayları organize etti gibi bir sonuca varıyor.
Bazıları da hala –ülkücüleri- İslam dışı bir oluşum, o günkü kavgayı basit bir sağ-sol kavgası gibi değerlendiriyor. Bir de sadece ülkücüler kullanıldı, sol kendi çizgisinde yürüdü diye inananlar var. Bu tespitlerin hepsi yanlıştır.
1-Darbe yapmak için her zaman kavga eden taraflara ihtiyaç vardır. Kavga için de en az iki tarafa... Bir tarafa sızmak kavga çıkarmak için yetmez, mutlaka iki tarafı da provaka etmek gerekir.12 Eylül’den önce bir tarafa değil, iki tarafa da sızılmıştı. Üstelik sanılanın aksine sol daha çok manipüle edildi. Çünkü sol daha çok güvenlik güçlerine dönük eylemler yapıyor,banka soygunu, hırsızlık, gasp gibi olaylara karışıyordu. Solu manipüle ederek sol şiddeti ülkücülerin üzerine yönlendirdiler.
2-Bir yerde kavga başladıktan, araya kan girdikten sonra artık o kavgayı durdurmak neredeyse imkansızdır. Ateşi darbeciler körükledi, sonra taraflar kan aktıkça birbirlerine daha çok kinlenip daha çok dövüştüler. Onun için her eylemi, darbeciler tarafından yönlendirilmiş eylem olarak düşünmemek lazım. Darbeciler daha çok sansasyonel, kışkırtıcı eylemleri tercih ettiler. Malatya’da Hamido, Ankara’da Gün Sazak cinayetleri, Ziraat mühendisleri birliği baskınında 4 ülkücü mühendisin öldürülmesi ve Maraş olayları gibi.
3-Bazen kavga hiçbir dış amil olmadan tamamen tarafların inanç ve fikir anlayışlarından kaynaklanmış, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.. Ben 70'li yıllarda Manisa spor Akademisinde okudum. Okula başladığımda herhangi bir siyasi tercihim yoktu. Dindar, muhafazakar tipik bir Anadolu genciydim. MHP den çok MSP ye yakındım. Okulda 200 Komunist, 15 Ülkücü, 10 akıncı genç vardı. Solcuların sayısı daha sonraları Ecevit döneminde yapılan imtihanlarla daha da arttı. Bütün öğrenciler ders saatleri dışında okulun büyük kantininde oturur, yemeğini burada yer, TV nunu burada seyrederdi.O dönemler bir tek
TRT 1 vardı, o da siyah beyazdı. Cuma günleri haberlerden önce 5-10 dakikalık bir din ve ahlak saati olurdu. Bu saat geldiğinde solcular kalkar kuran dinletmemek ve dinlememek için TV nu kapatırlardı. Bir ülkücü kalkar TV nu açar, ardından komunistler tekrar kapatır bu defa 15 ülkücü hep birden kalkıp TV açar etrafını kuşatır, vücutlarını siper ederler, tabi masalar sandalyeler havada uçuşurdu. Her Cuma böyleydi. Bu kavgaya Akıncılar karışmaz, sabah hiçbir şey olmamış gibi okula gelirler, solcularla münasebetlerini de aynı şekilde sürdürürlerdi. İşte o zaman karar verdim, böyle Müslüman olmaktansa böyle Müslüman olmayı tercih ederim dedim Ülkücülerin arasına katıldım. Allah’ınıza, peygamberinize küfredildiği zaman dönüp gitmek bir yoldur. Ama Allah ne verdiyse diyip mücadele etmek de bir yoldur.Tokat yiyince çekip gitmek bir yoldur, ama dönüp karşılığını vermek de bir yoldur. O dönem bize yapılan hakaretleri sineye çekebilir, herkes gibi okulumuzu bitirebilirdik. Ama kendi adıma söylüyorum bir daha ben Müslüman’ım diyemezdim. Aynaya bakamaz, küfredilirken sesimi çıkaramadığım bir Allah’a yönelemezdim. O utancı ömür boyu taşırdım. Nitekim o dönem bizi bırakıp giden arkadaşlar oldu, şimdi bizi gördüklerinde yerin dibine geçiyorlar. Bugün rahat konuşuyor, rahat yazabiliyor ve rahat Allah diyebiliyorsam en azından ona karşı edepsizliğe göz yummamış olmanın rahatlığındandır. Onun için her olayı, her kavgayı –kullanılmak-la izah etmek mümkün değil. İnsanların inançları, fikirleri, hassasiyetleri var, bazen de kavganın sebebi budur.. bazen de kavga kaçınılmaz olur, siz istemeseniz de gelir sizi bulur, kaçamazsınız. Bütün bunkları beraber değerlendirmek gerekir. Ülkücüler de çoğunlukla ya inançları için ya da kaçınılmaz olan kavganın içinde oldular. Eksikleri, yanlışları, zaafları vardı ama niyetleri samimiydi. Eleştirirken de, geçmişi değerlendirirken de bunu göz ardı etmemeliyiz.