Zikir Ehline Ta’n Etme Sakın
Müslümanın her daim Allah'ı zikr etmesi farz-ı ayndır.
Namaz zikirdir.
Selam zikirdir.
Bir işe başlarken bismillah demek zikirdir.
Yemekten önce besmele çekmek, yemekten sonra elhamdülillah demek zikirdir.
Müslümanlar ayakta, oturur halde, yanlarına uzanmış oldukları vaziyette zikirle mükelleftir.
Ateistin vücudundaki bütün zerreler zikr ediyor, onun diliyle yok demesi ne gülünçtür.
Bitkilere, çayır çimenlere, yapraklara, tomurcuklara, çiçeklere bak. "Her ne yeşillik ki, yerden biter, birdir, O, ortağı yoktur der."
Her kiyahi ki, ez zemin royed
Vahdehu lâ şerike leh goyed
Balıklar, kuşlar, böcekler, bütün canlılar kendi lisanlarıyla zikrediyor.
Cansız sandığın zerreler, atomlar, moleküller, elektronlar, dağlar, çöller hep zikirde. Yıldızlar zikirde, uydular zikirde, galaksiler zikirde.
Rüzgâr zikr ediyor, dalgalar zikr ediyor.
Mırıldayan kedi, cıvıldayan serçe, vızıldayan arı zikr halinde hep.
Senin kulakların hepsini duymaya müsait değil. Duydukların zikir, duymadıkların zikir.
İsmi yapraklarda, balıklarda, bulutlarda, sularda, taşlarda yazılı. Yaprakta yaprak diliyle, balıkta balıkça, kuşta kuşça, kelebekte kelebek lisanıyla...Senin lisanınla yazılmış olsaydı teklif sırrı ortadan kalkardı. Anlamaya çalış ey Hâce!..
Dervişlerin ve âşıkların toplanıp zikrullah yapmaları haktır. Yeter ki, Şeriat-i Garra-i Ahmediyye'ye aykırı tavırları ve halleri olmasın.
Namahrem erkeklerle namahrem karılar birlikte zikr edemezler.
Şeriatın yasakladığı müzik âletleriyle zikir olmaz.
Aşksız şevksiz zikir boğazdan kalbe inmez.
Sen aşkla şevkle zikr edenleri gördün mü hiç? Ben gördüm. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Dünya ve mâfiha umurlarında değildi.
Yürümeye mecali olmayan güçsüz ihtiyar gördüm, zikir halkasında bir genç gibiydi.
Ey katı yürekli kardeşim, sen zikrullah yaparken aşk ve şevkten bayılan derviş gördün mü?Ben gördüm. Sen görmüş olsaydın böyle uluorta zevzeklik etmezdin.
"Allah'ı öyle zikrediniz ki, gafiller sizin için bunlar deli desinler..." buyrulmuştur. Bundan haberin var mı ey deli!
Ey derâhim ve denânir bezirgânı!.. Sen hiç dükkânını yağmaya vermiş aşk u şevk bezirgânı gördün mü? "Aşk bezirgânı, sermâye cânı, bahadır gördüm cana kıyanı..."
Aşk u şevk ile kendini kaybedip dönenlere ta'n etme sakın.Zaten şu kainatta her şey sema halinde bilmiyor musun? Zerreler semada, kehkeşanlar semada. Bırak âşıklar da sema etsinler.
"Başını kaldır, semaya bak, orada ötelerden sana gönderilmiş bir mektup göreceksin, onu oku."
Zikr eden yapraklardan ibret al... Cıvıldayan kuşun zikrini dinle... O balığın üzerindeki esrarlı şekillerde ne yazılı, öğrenmeye, keşf etmeye çalış.
Sofrandaki ekmek zikr ediyor, şişedeki su zikr ediyor, tabaktaki yemek zikirde.
Dallardaki meyveler de...
Zikreden dervişlere ilişme. Bırak kimisi can u yürekten zikr etsin, kimisi de sadece lisanla. Onların hesabını senden sormazlar.
Unutma:Bin kişilik bir cemaat içinde duası makbul bir kişi varmış. "Ya Rabbi!.. Hepimizi affet..."diye dua etmiş. Kerim Allah binini de affetmiş.
O bir kişinin bulunduğu bin kişi içinde bulunmaya çalış.
Sakın ta'n etme, sakın inkâr etme, sakın gönül kırma...
"Kıblegâh-ı Kibriyâdır yıkma kalbin kimsenin..."
Anlamadığını, kavramadığını tekzib etme.
Gerçek zâkirlerin, âşıkların, şevk ve muhabbet ehlinin gölgesine gir. Nasiplenirsin.
Onlar deli değil, sen delisin.
Tekkeler kapalı zikir meclisi yok deme. Şu âsüman bir çatı, zemin bir semâhânedir. Zikr hiç eksik olmaz bu dünyada. Kıyamete dek...
Ey zâkiran, ey âşıkan, ey ehl-i şevk u heyecan!..Kerim Rabbimize bizim için de dua ediniz.
Ya Rabbi!.. İyilerin duası üzerimize sâyebân olsun... Âmin âmin âmin... Bi hürmeti Seyyidil Mürselîn...
Bütününe bakmak
Arabistan'a ilk gittiğimde (1967)ne kadar şaşırmış, hayran kalmıştım. Takvim hicrî takvim, halkın yüzde doksan dokuzu İslâmî kıyafete bürünmüş, kadınlar çarşaflı peçeli, Mekke'de Medine'de ezan okununca herkes camiye gidiyor, işyerleri kapanıyor, içki yasak, nehar-ı ramazanda yemek içmek yasak, mahkemelerde şeriata göre hüküm veriliyor...
Sonra Arabistan'ı yakından tanıdım, bütünüyle gördüm. Ortaya bir yığın vahim aksaklık çıktı. İtikatta, usûlde Ehl-i Sünnete muhalif inançları vardı. Mezhepler ve fıkıh üzerinde baskılar vardı. İçki yasaktı ama fısk u fücur çoktu. Sosyal adalet yoktu. Topluca zikrullah yasaktı. Kendileri gibi düşünmeyen ve inanmayan Müslümanlar hakkında kötü konuşuyorlardı. Kâbe baskınını hatırlarsınız, kötü idareye karşı baş kaldıran Müslümanları ele geçirmek için Kâbe haremine Fransız komandoları getirtmişler, başkaldıranları yakalayıp kılıçla kafalarını uçurmuşlardı.
Orada şer'î hürriyet yoktu. Müsbet mânâda İslâmî çoğulculuk yoktu.
Arabistan'ı bütünüyle görmek, bütünüyle mütalaa etmek gerekir. Sadece namaza, cemaate, tesettüre bakarsanız vereceğiniz hüküm yanlış ve eksik olur.
İran'a da gittim. O komşu ülkeyi de çok sevdim. İmkanım olsa o şirin ülkede yaşamak isterim. Orada da kadınlar ama şöyle ama böyle tesettürlü. Hafta tatili Cuma günü. Orada da Şeriat var.
Lâkin o İslâm ülkesinde, yaşayan milyonlarca Sünnî Müslüman sanki ikinci sınıf vatandaş. Tahran'da bir tek Sünnî camii yok, inşaına izin vermiyorlar.
Maalesef Şiîlerle Sünnîler arasında usûl sahasında büyük ve derin ihtilâflar var.
Biz Müslümanlar olgun, olumlu, sakin hüküm veremiyoruz. Bazen 99'u iyi ve doğru bir şeyi, bir bozuk yüzünden yerin dibine batırıyoruz. Bazen de, 99 bozuklu şeyi bir iyi yüzünden öve öve biteremiyoruz.
Hüküm verirken âdil olamıyoruz.
Sahte şeyhler, onlara uyan sahte dervişler yüzünden tasavvuf ve tarikatı yerin dibine batıranlarımız var.
İbn Teymiye konusunda da böyleyiz. İbn Teymiye'yi şahsiyetinin bütünüyle değerlendiremiyoruz.
Seyyid Kutub konusundaki tutumumuza bakınız. Ya göklere çıkartıyor, toz kondurmuyoruz, yahut yerin yedi kat dibine batırıyoruz.
Seyyid Kutub'un, ilk yazılarının ve kitaplarının çoğunda tevbe etmiş olduğu söyleniyor. Bizdeki Kutubçular onun rücu ettiği bu yazı ve kitapları yayınlarken maşaallah hiç açıklama, not, tavzih koymuyor. Dayan gitsin...
Bugün Kutubçu geçinen nice mütefekkir ve nâşir ona zulm ediyor da haberleri yok, yahut âdil olmak işlerine gelmiyor.
Bir konu, bir tâife, bir şahıs değerlendirilirken bütünüyle ele alınmalı, ondaki maslahat ve mefsedetler hiç eksiksiz sergilenmeli ve ondan sonra sakin ve adil bir şekilde hüküm verilmelidir.
Birtakım cahil ve sersem karılar türbelere gidiyor ve çaput bağlıyor diye Ehl-i Sünnete saldırmak doğru mudur?Ehl-i Sünnet böyle bir şeyi doğru bulmuyor ki...
Sahte bir şeyh müritlerini kaz gibi yoluyor diye İslâm tasavvufuna saldırmak bir zulüm değil midir?
Salak müridler sahte şeyhi uçuruyor diye tarikat müessesesini karalamak doğru mudur?
İslâm kültür ve medeniyetinde ilm-i cedel adında bir bilim dalı vardır. Bunu kaç kişi biliyor, kaç kişi okudu?.. Netice-i kelam:
1. Namazı kılmaları, kadınları tesettüre sokmaları Vehhabîlerin doğru yolda olduğunu isbata yetmez. Önemli olan itikattaki, usûldeki tutumlarıdır.
2. Ehl-i Sünnet camiası içindeki bazı geri zekâlıların, katmerli cahillerin, kötü niyetlilerin vücudu Ehl-i Sünnet'in bâtıl ve yanlış olduğu mânâsına gelmez.
Cenâb-ı Hak bizlere, hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak görmeyi nasip etsin, hepimize adalet, insaf ve firaset versin.