Darbeci Demirel
Demirel ile aramızda sessiz bir polemik sürüyor. 1969-72 yılına ait ABD Dışişleri Bakanlığı belgeleri arasında "1969 darbesi" (ben buna "darbe tehdidi" diyorum) hakkında bazı bilgiler yer almıştı.
Demirel, Fikret Bila'nın köşesinden olayın doğru olduğunu ve kendisinin "kahramanca" darbeyi önlediğini iddia etmişti. (Hasan Celal Güzel, bu kahramanlığı gemiyi yakarım diyen kaptanla, gemiyi kurtaran fedakâr hanım arasındaki ilişkiye benzetti) 1969 yılının Mayıs ayında tankların caddelere çıktığı ve kuvvet komutanlarının cumhurbaşkanı ile birlikte bir muhtıra verdiği doğru. çarpıtma ancak bu kadar olur. Demirel, darbeyi önleyen kişi değil, doğrudan doğruya bu darbe tehdidinin birinci elden mimarı. Askerleri kışkırtan, kışladan dışarı çıkartan Demirel'den başkası değil. Demirel, söylediklerime dün, yine Fikret Bila'nın köşesinden cevap verdi.
Kısaca tekrarlayayım. Her şey dört dörtlük kamuoyunun önünde cereyan ediyor. 16 Mayıs'ta kuvvet komutanları çankaya Köşkü'nde toplantı yapıyor. Gelişmelerin hepsi, o günün gazetelerinde en ince ayrıntısına kadar yer alıyor. Meselâ küçük bir ayrıntı: Gazeteciler Demirel'e çankaya toplantısında komutanların bir muhtıra hazırlayıp hazırlamadıklarını soruyorlar. Demirel'in etekleri zil çalarak verdiği cevabı, Demirel'in tarzı içinde bir yere yerleştirelim: "Siz nereden öğrendiniz?"
Vurguladığım gibi, olay gizli belgelerde aranacak bir konu değil, benim yaptığım gibi Mayıs 1969 tarihli gazeteleri tarayan biri, bu muhtıranın ve darbe tehdidinin bütün safahatını ve üstelik ne için yapıldığını öğrenecektir. Muhtıra'nın perde arkasındaki mimarı Demirel'dir, askerleri kışkırtıp kışladan çıkartan da odur. Mesele AP ile CHP arasında, DP'lilerin siyasî yasaklarının kaldırılması üzerinden yürüyen bir taktik savaşı. Ekim ayında seçim olacaktır, DP'lilerin affı AP listelerinin eski DP'lilerle dolması, seçim sonrasında da Demirel'in parti üzerindeki kontrolünü kaybetmesi demektir. Ama sonuçta Demirel'i mirasını yediği siyasî geleneğe ihanetle suçlamak çok hafif kalacak. Demirel, bu ihanet için askerleri kışkırtıyor ve resmen bir darbe senaryosu üzerinde çalışıyor.
Demirel "Baktık askerler arabayı devirecekler, kanunu Senato'dan geçirmedik." diyor ve seçimden sonra "Ben yeni hükümeti kurmadan, o kanunu Senato'dan geçirdim." diye ekliyor. Demirel'e sorulacak soru şu: Beş ayda Türkiye'de ne değişti ki, mayıs ayında işi darbeye kadar götüren askerler aynı yılın ekim ayında anayasa değişikliğinin geçmesine seslerini bile çıkartmıyorlar? Cevap basit: DP'lilerin partiyi ele geçirme tehlikesi artık geçmiştir ve Demirel'in politik hesapları dışında değişen hiçbir şey yoktur?
Türkiye'nin yakın geçmişi kördüğümlerle dolu bir yumak değil. İpin ucunu bir yerden yakaladığınız zaman her şey çorap söküğü gibi önünüze dökülüyor. 1969 Mayıs darbesi ile bugünün gündemini oluşturan anayasa değişikliklerine geçiyoruz. Sorun: "Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini içerik yönünden denetleyebilir mi?" 1969 yılında askerlerin engellediği, sonra ekim ayında tamamlanan siyasî aflara ilişkin anayasa değişikliği için açılan iptal davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar, bugün tartışılan "geçmişteki tek örnek"ten başkası değil. Anayasa Mahkemesi, Türkiye İşçi Partisi'nin açtığı dava üzerine, bu anayasa değişikliklerini iptal ediyor. Ama o karar içinde de bugün için çok önemli bir ayrıntı var. Dava, hem şekil hem de içerik açısından açılıyor. Mahkeme, ilk incelemesinde anayasa değişikliklerinin içerik açısından da inceleneceğine dair bir iddiaya yer veriyor; ama iptal kararı şekil açısından veriliyor. Kısaca, anayasa değişikliklerinin esastan iptaline dair geçmişte bir emsal yok.
Gelelim Demirel'e. Geçmişte darbe planlayan bir adamın, bugün anayasa değişiklikleri için "Olmaz, bu anayasa (82 Anayasası) % 93 halk oyu ile kabul edildi" mazereti bulması normal mi? Peki Demirel'i siyasî yasaklı hale getiren de bu anayasa değil miydi? Daha acısı, hiçbir ilkesi, bağlılığı ve değeri olmayan, icap ettiğinde darbe planları bile yapan bu adamla tükettiğimiz yıllara yazık değil mi?
Merak edenler için ekleyelim. DP'lilerin siyasî haklarını iade etme şerefi, Demirel'e değil, 1974 yılında Bülent Ecevit'e aittir.