Başbuğ Paşama bir sorum var!..
Hemen yönelteyim Paşam:
“Terörle mücadeleye sizin tavrınız mı yoksa Said Bilgiç Albay’ın tavrı mı daha fazla katkıda bulunur?..”
¥
Merakta kalmanızı istemem…
Beni böyle bir kıyaslamaya mecbur eden sahneyi anlatayım:
Terörle mücadelenin yoğun olarak sürdürüldüğü dönemde…
Takma adı Yoğurtlu olan “Agor” adlı köyümüze, katır sırtında bir komutan gider.
Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı köyün “çatışma” sonrası kaybı vardır.
Ziyaret de “taziye” amaçlıdır…
Dönemin Belediye Başkanı Yaşar Özdemir ve Tabur Komutanı, saatler süren “katır sırtı” yolculuğunun ardından “taziye evi”ne varırlar…
Gerisini Başkan Yaşar Özdemir’den dinleyelim mi Paşam:
“Sayın Komutan, köylünün evine girerken eğildi.
Meşakkati göze alarak postalını çıkardı.
İçeriye çoraplarıyla girdi.
Hane sahipleriyle ve misafirlere teker teker sarıldı.
Şark köşesinde kendisine gösterilen yere oturdu.
Komutanın bu tavrı, o güne kadar evlerine postalla girenlere alışmış olan insanımız üzerinde müthiş etkili oldu.
Kendisi ayrıldıktan sonra köylüler arasında, ‘ilk defa bir komutanın postal çıkarttığını görüyoruz, helâl olsun adama’ konuşmaları geçti.
Hele komutan, her Cuma vatandaşla birlikte namaz kılmaya özen göstermez mi...
Büsbütün sevgilisi haline geldi Hizanlının.
Kendisinin başka yere tayini çıktığında, binlerce vatandaş toplanıp ‘Tabur komutanımızı göndermeyin’ gösterisi yaptı.”
¥
Evet Paşam…
Hadise aynen böyle…
Yazının hemen girişinde yönelttiğim soru şimdi çok daha anlamlı hale geldi değil mi?..
Siz Paşam;
Güneydoğu’ya gittiniz…
Ve “açılım”a ilişkin birtakım değerlendirmelerde bulundunuz…
Oralarda siyasi demeçler vermenizi, siyaset alanına “ağa” tavrıyla dil uzatmanızı tasvip eden olmadı.
İktidarı, muhalefeti, sivil toplum örgütü…
Hep birlikte, “Alan dışına taşmanızı” eleştirdi…
Ve çok ilginçtir;
Dünya görüşü itibariyle size en yakınmış gibi görünen CHP’liler bile, “Askerin günlük siyasete girmesi doğru değil” dedi.
¥
Siyasiler böyle…
Onları fazla umursamıyor olabilirsiniz…
Ve bundan dolayı da “Ne düşünürlerse düşünsünler, benimkisi bir Milletle İlişkiler faaliyetiydi. O konuda başarılı olmuşsak tamamdır” diyebilirsiniz.
Ne yazık ki, ziyaretin bu tarafında da büyük sıkıntılar var Paşam!..
Güneydoğulunun evine, “Postal üstü galoşla” girmeniz çok yanlış bir tutum değil miydi?..
Böyle bir ziyareti düşünmek ne kadar doğru ise o görüntüyü vermek o kadar yanlış değil miydi?!.
Tabur Komutanı’nı “Eğilip postallarını çıkarttığı” için 15 yıldır hayırla yâd eden Güneydoğu insanı, böyle bir görüntüyü nasıl karşılar?..
Bari bugün –aşağıdaki fotoğrafa- dikkat ediniz;
Yanınızdaki siviller “çoraplı”…
Sizler ise maalesef, Güneydoğulunun evinde “postallı…”
“Ama onların ayakkabılarını çıkartması kolay” demezsiniz herhalde…
Aradaki zahmet farkı o kadar mı?..
O kadarcık zahmete değmez mi?
¥
Nedir zora giden?..
Postalı çıkartmak için…
Vatandaşın önünde eğilmek mi?..
Galoş kolaylığına meylettiren ne?..
Atsaydınız da postalları, öyle çoraplarınızla girseydiniz Güneydoğulu’nun hanesine…
Ve fethetseydiniz kalpleri, on beş yıl sonra bugün bile “hayırla yâd edilen Tabur Komutanımız” gibi!..
¥
Hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız yine de.
Bir sonraki “hane ziyaretinizde” postallarınızı çıkartabilirsiniz…
Ve hatta…
Neden olmasın;
Bir Cuma namazını, Güneydoğuluyla birlikte kılabilirsiniz!..
ŞAMİL KARDEŞİME GEÇMİŞ OLSUN
Meslektaşım Şamil Tayyar’ın terör örgütü sanıkları arasında geçen ve “iddianamede” yer alan pis konuşmalara köşesinde yer verdiği için “özel hayatın gizliliğini ifşa”dan mahkûm edilmesi ve bu mahkûmiyetin “ertelenmiş” olması, tam manasıyla “Yarsap”lık bir mevzu.
Beş yıl boyunca susacak Şamil;
Yenisine eskisi eklenecek eğer susmazsa!..
¥
Ha bu arada…
“Vergi kaçakçılığına ceza” meselesini saptırarak, “Bizi susturmak istiyorlar, nerede bu basın özgürlüğü, nerede bu devlet!” diye feryat edenlerin Şamil’e verilen “Sus” cezasını “basın özgürlüğü” ile ilişkilendirmemelerine de dikkat!..
Kış kışlığını yapacak tabii…
Budur yegâne hakikat!..