Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“Derin”le savaşın en etkili yolu “deşifre”dir!

“Derin”le savaşın en etkili yolu “deşifre”dir!

Geçen hafta, gündeme damgasını vuran olaylardan birisi; şüphesiz ki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Meclis’in açılış töreninde yaptığı “tarihî çıkış”tı... Gerçi, Abdullah Gül’ün sözleri, “CHP’lilerin saygısızlığı”nın gölgesinde kaldı ve pek tartışma gündemine giremedi ama, söylediği sözler, yine de “tarihî önemde” sözlerdi... Meselâ; “Hiç kimse, devleti ve rejimi korumak bahanesiyle hukuk dışına çıkamaz... Devletin; bir yüzeyde görünen, bir de derin ve görünmeyen yüzü olamaz” şeklindeki uyarısı, “hukuk tarihi”ne geçecek önemde bir sözdü... Öyle ya; eğer bir “hukuk devleti”nden söz ediyorsak; bu devletin bir “yüzeyde görünen” yüzü, bir de “derin”lerde ve “görünmeyen” yüzü olamazdı... Ama, bir gerçekti ve Cumhurbaşkanı da buna vurgu yapmak gereği duyuyordu ki; bir “derin devlet” vardı ve o “görünmeyen”(!) devlet, aklı sıra “devleti ve rejimi korumak” bahanesiyle “hukuk dışı”na çıkıyordu... Meselâ, “Ergenekon” adlı “silâhlı terör örgütü” kuruyordu, “darbe plânları” yapıp, “hükümeti devirmeye” çalışıyordu!..
Özetle ifade etmek gerekirse;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, her ne kadar “olamaz” demişse de, demek oluyordu ki; böyle bir “devlet(!)” vardı!..
CHP’NİN CUMHURBAŞKANI ŞİMON PERES!
Dediğimiz gibi;
Sayın Abdullah Gül’ün bu “tesbit” ve “uyarı”sı, “CHP’nin saygısızlığı”nın gölgesinde kaldığı için, gündemde yeterince yer almadı, yeterince tartışılmadı!..
O saygısızlığı biliyorsunuz...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Cumhur’un başı” olduğunu reddedip, “AK Parti’nin Cumhurbaşkanı” olduğunu iddia eden CHP’li milletvekilleri, Abdullah Gül’ün Meclis Genel Kurulu’na girişi esnasında ayağa kalkmadılar!..
Oysa, aynı CHP’liler;
13 Kasım 2007’de Meclis’e gelen İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres için hem ayağa kalkmışlar, hem de konuşmasını ayakta alkışlamışlardı.
CHP’lilerin; Gül için ayağa kalkmayıp, Peres için ayağa kalkması, ister istemez şu soruların sorulmasına yol açmıştı:
CHP, “kimin partisi”dir?..
“Türkiye”nin değil de, “İsrail”in partisi mi?..
Şimon Peres İsrail’in Cumhurbaşkanı mıdır, yoksa Türkiye’nin Cumhurbaşkanı mı?..
Şimon Peres, “İsrail’in CHP ile uzlaşması” sonucunda mı seçilmiştir ki; CHP’liler ona “saygı” gösterirlerken, Gül’e “saygısızlık” etmişlerdir!..
Şimon Peres, “tüm Türkiye’yi kucaklayan bir tutum” içinde mi olmuştur ki, CHP’liler tarafından ayakta alkışlanırken, aynı tavır Sayın Abdullah Gül’den esirgenmiştir!..
Abdullah Gül, “AKP’nin Cumhurbaşkanı”(!)dır da, Şimon Peres “CHP’nin Cumhurbaşkanı” mıdır?!?..
Biliyorsunuz;
CHP’lilerin “yerli”ye saygısızca davranan, “yabancı”yı baş tacı yapan bu tavrı, Cumartesi günkü Vakit’in manşetinden şu başlıkla verilmişti:
“CHP’nin saygısı Peres’e”
CHP’nin saygısızlığı; sadece Vakit’te değil, diğer medya organlarında da tartışıldı.
Meselâ, “CHP’liler ne zaman ayağa kalkar?” diye sorup, şu cevabı veren yazarlar oldu:
“Asker gelince!!!”
Ve de “hazırol” deyince!..
MİLLET İRADESİNE İPOTEK KOYANLAR!
En başta söylediğimiz gibi;
CHP’lilerin bu “kaba, çirkin ve saygısız” tavrı, “Gül’ün sözleri”ni ikinci plâna itti ve “görünen devlet-görünmeyen devlet” tesbitinin yeterince tartışılmasını engelledi...
Bakalım, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün yapılan AK Parti 3. Olağan Kongresi’nde sarfettiği sözler, hak ettiği değeri bulabilecek mi?..
Sayın Tayyip Erdoğan da, Kongre’de; sayın Abdullah Gül’ün sarfettiği cümlenin benzerini sarfetti ve dedi ki;
“Millet iradesini seçim dışında bir yolla değiştireceğine inananlar, artık karşılarında milleti bulurlar. Demokrasinin ertelenebileceğini vehmedenler, karşılarında milleti bulurlar. Hükümet politikasının çeteler eliyle, mafyayla, gizli ilişkilerle şekilleneceğine inananlar, karşılarında hukuku bulurlar, milleti bulurlar, AK Parti iktidarını bulurlar.”
“Millet iradesi”ne hukuk dışı yollarla müdahale edip “yönetimi ele geçirmeye” çalışanlar kimlerdir?..
Elbette “derin devlet”tir!..
“Çeteler”dir, “mafya”dır!..
Yani, Ergenekon Terör Örgütü’dür!..
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, “Ergenekon” ifadesini zikretmeden böyle bir yapılanmadan söz ettiğine göre; demek oluyor ki; böyle bir örgüt “var”dır!..
Evet, “böyle bir örgüt var”dır ve onlar bir yandan “devleti ve rejimi korumak bahanesi” ile, bir yandan da “millet iradesini devre dışı bırakmak” amacıyla, “hukuk dışı her yol”a tevessül etmektedirler!..
DTP İÇİNDEKİ DERİN DTP!
İşte, dünkü DTP Kongresi!..
Ayrıntılarını, Vakit’in bugünkü 1. sayfasında yer alan haberden de okuyacağınız gibi; dün, Ankara’daki Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’nda “DTP’nin 3. Olağan Kongre’si” yapıldı... DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, kürsüye çıkıp dedi ki;
“Şunu kesin bir dille ifade etmek isterim ki; çözümü tıkayan, engelleyen taraf Kürtler ve DTP olmayacaktır. Ancak şu da iyi bilinmelidir ki; eğer süreç Kürtleri oyalama ve sorunu öteleme gibi bir boyuta taşınırsa, biz de çıkar, şimdiye kadar olduğu gibi bu konudaki endişe ve kaygılarımızı halkımızla paylaşır, demokratik muhalefetimizi halkımızla birlikte sürdürürüz.”
İçinde, birazcık “tehdit kokusu” da bulunsa, yine de anlayışla karşılanabilecek sözler... Öyle ya; Ahmet Türk, nihayetinde “çözümü engelleyen taraf olmayacaklarını” deklâre etmiştir!..
Ama, o da ne?!?..
Sonrasını, AA’nın haberinden okuyalım:
“DTP Genel Başkanı Türk’ün konuşmasının ardından DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktı.
Ayna’nın konuşması sırasında yüzleri kapalı bir grup, ellerinde terör örgütü elebaşı Öcalan’ın posterleri ve terör örgütünün renklerini taşıyan bez parçalarıyla podyuma çıkmak istedi.
Görevlilerin engellemesi üzerine arbede yaşandı. Salon içinde yürüyüşlerine devam eden gruba partililer müdahale etti. Bazı partililer gruba pet şişe fırlatarak tepki gösterdi. Gruptakiler tribünlere alınarak salondan çıkarılırken bazı gazetecilere de saldırdı.
Bu sırada kürsüde bulunan Emine Ayna gruba seslenerek, ‘Hassasiyetinizi çok iyi anlıyoruz ama sizin duygularınızı, taleplerinizi ifade etmeye çalışıyoruz. İzin verin, konuşmamı bitireyim’ dedi.”
Peki, bu nedir?..
İşte bu; Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan’ın ifadesiyle; “demokratik irade”ye “hukuk dışı yollar”la müdahale etmek isteyen “derin güçler”in podyuma çıkmasıdır!..
Bir başka ifadesiyle;
“Derin DTP’dir!”
Ya da; “Kürt Ergenekonu!”
Düşünebiliyor musunuz;
Genel Başkan Ahmet Türk; “Çözümü tıkayan, engelleyen taraf Kürtler ve DTP olmayacaktır” derken, Emine Ayna, adeta “Derin DTP’nin sözcüsü” gibi; “PKK’nın duygu ve taleplerini dillendirmek”ten söz ediyor!..
Demek oluyor ki;
Bir “yüzeydeki DTP” vardır ve onun sözcüsü Ahmet Türk’tür, bir de “derin DTP” vardır ve onun sözcüsü de Emine Ayna’dır!..
Peki, böyle bir yapılanma varken ve bu da dünkü “PKK baskını” ile tescillenirken, “demokratik açılım”ın başarıya ulaşma şansı olur mu?..
BU DA “DERİN CHP” Mİ?
Sorunun cevabını vermeden önce, bir başka olay aktaralım ve bu olaydan hareketle bir başka soru soralım...
Bugünkü Vakit’in sürmanşetinde yer alan olay, özetle şu:
“Cumhuriyet Halk Partili Denizli Gürpınar Belediyesi, Cennet Güngör ve Ramazan Acar çiftinin nikahlarını, Cennet Güngör nikah işlemi için kapalı fotoğraf verdiği gerekçesiyle kıymadı. Çift, nikah memurunun ‘Kapalı fotoğraf olmaz, başı açık fotoğraf getir’ şeklindeki sözleriyle şok oldu.”
Bu olaydan hareketle soralım:
“Derin DTP vardır da,
Derin CHP yok mudur?”
Biliyorsunuz, CHP’nin “çarşaf açılımı” çok tartışıldı... Kimileri CHP’nin “samimi olmadığını” söyledi, kimi de CHP’nin “yeni bir sayfa açmak istediğini” ifade etti.
Hangisi doğrudur, elbette bilemiyoruz.
Ama, sadece şu olay bile gösteriyor ki, CHP, “açılım”da samimi bile olsa, birileri “açılıma ne kadar kapalı olduğunu” ortaya koymuştur!..
CHP’li Denizli-Gürpınar Belediyesi’nin şu tavrı bile; CHP içinde “demokrasi ve özgürlük istemeyen bir derin CHP’nin varlığını” ortaya koymaktadır ki; böyle bir Türkiye’de “demokrasi ve özgürlüklere yelken açmak” gerçekten de zordur!..
Çünkü; “Derin DTP” ve “Derin CHP”nin yanı sıra, bu ülkede bir de “Derin MHP” gerçeği vardır ki; açılımların önündeki en büyük engel, onlardır!..
Böyle bir tablo içinde verilen “açılım” mücadelesi gerçekten kayda değerdir.
DERİN DEVLET (!)TEN DESTEK!
Ama, şu da var:
Ele bir “kazma” alıp, bu “derin yapılanma”ların köklerini yüzeye çıkarmadıkça, onlara kimin, nasıl destek verdiği deşifre edilmedikçe başarıya ulaşmak hayli zordur.
Vakit, işte bu konuda kendi üzerine düşeni yapıyor ve hep yaptığı gibi, bugün de “maske”leri düşürüp, “derin devlet”in gerçek yüzünü “deşifre” ediyor...
Bugünkü manşetimizde yer alan;
“Dalan’a 7 Trilyon”
Başlığı, “derin yapılanma”nın “derin kök”lerine indirilmiş bir “balta darbesi”dir!..
Olayın özeti şu:
Vakit, Ergenekon Terör Örgütü sanığı Kemal Gürüz’ün YÖK Başkanlığı döneminde, “Ergenekon’un firarî sanığı Bedrettin Dalan”ın Yeditepe Üniversitesi’ne çeşitli yıllarda “devlet” tarafından “toplam 7 Trilyon” aktarıldığını ortaya çıkarmış ve böylece “Ergenekon peşkeşi”ni gözler önüne sermiştir!..
“Derin yapılanmalar”la mücadele etmenin en güzel yolu, onları “deşifre” etmektir!.. Evet, “isim”lerini, “eylem”lerini ve “beslendikleri kaynakları” deşifre etmek!..
Aksi halde; bu “derin yapılanma”lar devam eder ve onlar, sadece “millî irade”nin önünde değil, “milletin inançları”nın önünde de “takoz” olmaya devam ederler!..
Vakit’in, “Ergenekon Terör Örgütü” ile ilgili hassasiyeti işte bundan dolayıdır!.. Çünkü Ergenekon Terör Örgütü’nün varlığı devam ettikçe, bu ülkede ne “hukuk” kalır, ne “demokrasi” ve ne de “özgürlük”ten eser!.. “Ülkenin kaynağı”nı ve kaymağını da onlar yemeye devam eder!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi