Evlilik ve nüfusun gücü
Nüfus; bir ülke için en önemli unsurlardan birisidir. Şiddetli bir gelişme yarışı içinde olan ülkeler, kendi nüfuslarını arttırma gayretleri gösterirken, bilhassa İslâm âleminin nüfusunun azalması, en azından artmaması yönünde ciddî politikalar üretip, plânlar yaptıkları ve çeşitli tedbirler aldıkları biliniyor. Hattâ, siyâsî ve ekonomik yaptırımlara bile gidiliyor.
Zirâ nüfus, ekonomik gelişmenin yanında, aynı zamanda siyâsî ve askerî bir güçtür. Nüfusa yalnızca tüketen kalabalık gözüyle bakılamaz. Ki, “tüketim” beraberinde “üretimi” de getiriyor.
Çok nüfus çok beyin, çok beyin çok enerji, çok enerji çok üretim, çok üretim çok kalkınma demektir. Genç, sağlıklı, iyi eğitilmiş, hedefi belli, millî ve mânevî değerlerle bezenmiş, gerçekçi ve isâbetli hedeflere yöneltilebilen bir gençlik, milletin en değerli hazinesidir. Nüfusun azalmasına, durdurulmasına harcanacak enerji, nüfus plânlamasına, eğitimine ve istihdamına aktarılsa çok daha faydalı neticeler alınmaz mı?
373 bin kilometrekare toprağa sahip Japonya örneği en “çarpıcı” misâli ve isbatıdır. Bu kadar küçük toprak parçasında—o da adalardan meydana gelmiştir—123 milyonu aşkın nüfus besliyor. Üstelik, ilim ve teknolojide harika üretim yaparak! Kezâ Almanya, II. Dünya Harbinde yerlebir edildiği halde, iyi eğitilmiş ve hedefi çizilmiş yoğun nüfusuyla, dünyanın en güçlü ekonomilerinden birisi.
Çok nüfusun ülke savunmasındaki avantajı da inkâr edilemez. Bu gerçeği şu sorularla tesbit edelim: Eğer Bosna-Hersek’in nüfusu, 1 milyon 960 bin yerine 5 veya 10 milyon olsaydı, Sırp ve Hırvatlar o zulmü devam ettirebilirler miydi?
Az nüfus, ülkenin savunma ve sosyal güvenlik müesseselerinin çökmesi, üretimin düşmesi, başka kültürlerin istilâsı demektir aynı zamanda. Bu konuda Almanya ve Batı Avrupa, ibret verici bir tabloya sahip. Almanya’da, 1989 senesinde 100 işçi 49 emekliye bakıyordu. 2010 yılında ise 74 emekliye bakma zorunda kalacak. Bütün Avrupa’da durum hemen hemen aynı. 2020 yılında, nüfusun yüzde 18.4’ü 65 yaşının üzerinde ve tamamen tüketici olacak. Bu ise, yabancı işçi ve kalifiye eleman istihdamı demektir. Bunun mânâsı ise yabancı kültürün de gelmesidir.
Başta ABD olmak üzere, diğer gelişmiş Batılı ülkeler, nüfuslarını arttırmak için her türlü tedbiri almış. Ailelere, teşvik için doğum öncesi tazminat; analık, evlilik, doğum, çocuk bakımı tazminatı gibi yüklü paralar ödeniyor.
Yine de, istenen nüfus artışını sağlayamıyorlar. Bunun birinci sebebi, âile müessesesinin bozulması, mânevî değerlerin dumura uğraması, feminizmin marifetiyle (!) kadınların sanayi hayatına girmesi, evden uzaklaştırılması, hayata menfaat ve egoizmin hâkim olmasıdır. Bütün bunların neticesi olarak, bir araştırmaya göre sadece ABD’de, evliliklerin yüzde 70’i boşanmayla sonuçlanıyor.
“Evleniniz! Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim” 1 hadîs-i şerîfi, acaba kalabalık nüfusun bu strateik gücünü de nazara vermiyor mu?
Nüfusun çokluğundan değil; ilim ve eğitim prensiplerinin yokluğundan, hayat standartlarının yükseltilememesinden, idealsiz ve başıboş kalabalıktan korkalım!
Dipnot: 1- İbni Mâce, Nikâh: 1.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.