Serdar Arseven

Serdar Arseven

Bakan Faruk Çelik’le “Diyanet Açılımı” üzerine…

Bakan Faruk Çelik’le “Diyanet Açılımı” üzerine…

Çocuk, ilköğretim beşi bitirene kadar “yaz” Kur’an kursuna,
sekizi bitirene kadar da “sezon içindeki” Kur’an kursuna gidemiyor.
Gidemiyor çünkü;
Kur’an-ı Kerim, birilerine göre -hâşa- zararlı Kitap!..
Çünkü; Kur’an girdi mi taze zihinlere…
Statükocuların hâli harap ve de bîtap!..

Böyle düşüne düşüne Devlet Bakanı Sayın Faruk Çelik’in makamına gelmişim.
Ne tevafuk; Sayın Bakan da giriş yapmakta.
Bir çay içimliğine kalalım dedik;
bir saat boyunca “Diyanet'ti, Kur’an kursuydu, yaş sınırlamasıyla, imam’dı, müezzindi…”
Mevzu biter mi?..

Sayın Bakanın özellikle hangi meseleler üzerinde durduğunu, neleri yapmaya kesinlikle kararlı olduğunu öğrenmeye çalıştık bir saat boyunca…
“Hukuki sürecin” son derece nâzik bir aşamaya gelmiş olmasından dolayı kelimelerini seçerken olağanüstü hassasiyet gösteren Sayın Bakan, öncelikle, “taleplerden” bahsetti...
“Nereye gitsem bu konu karşıma çıkıyor, vatandaşın çok yoğun bir talebi var, bunu görmezden gelemeyiz” diyen bakan…
Şöyle devam etti:
“Vatandaş Kur’an eğitimindeki yaş sınırlamasına yönelik tepkisini dile getirmekte.
Anayasa’nın 24. maddesi, anne babalara, diğer kanuni temsilcilere çocuklarına Kur’an eğitimi aldırma imkanını vermiş ama… Ebeveynler bu imkandan faydalanamıyorlar.
Bizler, vatandaşımızın bütün anayasal haklarından sonuna kadar faydalanması için çaba gösteriyoruz…
Yaz Kur’an kurslarındaki yaş sınırlamasının doğru bir uygulama olmadığı ortada.”

Ortada da Sayın Bakan:
-Sınırlama kalkacak mı?..
“Kalkacak.”
-Peki sene içindeki Kur’an kurslarındaki yaş sınırlaması?.. On yaşındaki çocuğunu –ilköğretimi aksatmamak kaydıyla- niçin sene içindeki Kur’an kursuna gönderemesin anne-baba?..
“Orası bizim dışımızda. Milli Eğitim Bakanlığı’nın görev ve yetki alanına giren bir mesele bu.”
-Sizin kanaatiniz?..
“Her gittiğimiz yerde bu konu da karşımıza çıkıyor.
Katıldığımız toplantılarda karşımıza çıkan çok sayıda vatandaşımız, yaş sınırlamasının tümden kalkması yönündeki taleplerini dile getiriyor. Umuyorum, bu konudaki sıkıntılar da vatandaşın talepleri ve hukuk devletinin kuralları çerçevesinde giderilecektir.”

-Sayın Bakan, bir de “Hafızlık” meselesi var. Malumunuz, Hafızlık eğitiminin küçük yaşlarda başlaması gerekiyor.
“Bu da karşımıza çıkan taleplerden. Çok yoğun bir talep var bu konuda…”

Din alanı problemli…
Daha doğrusu, birilerinin Din’le problemi var!..
Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilât yasasının 30 yıldır çıkmaması, daha doğrusu çıkamaması da bununla alâkalı…
Yüz küsur bin mensubu bulunan bir teşkilât, kanunsuz yönetiliyor!..
Teşbihte hata olmaz; bir taraftan “Anayasal” bir kurum diğer taraftan da maalesef “illegal örgüt” gibi;
kanunu manunu yok!..
Böyle olunca da…
Diyanet personelinin özlük haklarıymış, eğitimiymiş, şuyuymuş buyuymuş standartlara bağlanamıyor…
Böyle bir kurumun mensubu da…
Normal değil mi, yeterince saygı görmüyor!..
“Cami imamı” dediğin; diğer memurlar karşısında el pençe divan duran sokaktaki adamın “memur aşağılama” ihtiyacına cevap vermeye yarar bir aygıt gibi.
Bırakın cami imamını, koskoca Diyanet İşleri Başkanı’nın hâli hazırdaki hükmü ne ki!..

Ben bunları düşünürken...
Sayın Bakan’dan şöyle bir değerlendirme geldi:
“Dünyaya bakın; hangi ülkede din adamları, dine hizmet amaçlı kurumlar nasıl itibar görüyor? Filmlerde izliyoruz; din görevlileri batıda en saygın insanlar. Bizde ise, birer devlet memuru olan cami görevlileri diğer Diyanet mensupları maalesef kendilerini sığıntı gibi hissediyorlar!..”

Durum bu;
Bunca Diyanet görevlisinin kendisini “yanlış uygulamalardan dolayı” sığıntı gibi hissettiği bir ülkede, açılım maçılım çok zor gerçekleşir!..

“Kur’an eğitiminden faydalanma yaşı” konusundaki müjdelerini sınırlı tutan Devlet Bakanı Faruk Çelik, “Diyanet mensuplarını yasalarına kavuşturmak, onların daha bilgili, birikimli ve dolayısıyla da saygın bir konumda olmaları için her türlü imkanı önlerine sermek” gibi mevzularda oldukça iddialı ifadeler kullandı.
Özetlemek gerekirse;
1-İsteyen her Diyanet görevlisi, “mesleğinde” yükselebilecek.
2-Bunun hiçbir istisnası, kısıtlaması olmayacak.
3- “Hizmet İçi Eğitim ve İhtisas Merkezleri” isteyen her İmamın, müezzinin, Kur’an kursu öğreticisinin hizmetinde olacak.
4-Arapça’yı adam akıllı öğrenmek isteyen her Diyanet mensubu, bu imkandan ayrımsız faydalanacak.
5-Özlük haklarındaki iyileştirmeler öncelikli değil ama onlar da mutlaka ama mutlaka sağlanacak.
6-Diyanet görevlileri, gösterdikleri gayret oranında yükselecek. Sergiledikleri performansa göre… Mesela; “Başöğretici, Uzman öğretici, Öğretici” gibi unvanlara sahip olacak.
7-İmam, bulunduğu bölgedeki bütün –meşru- sosyal etkinliklerin içinde yer alacak. Çevre problemleri ile ilgilenecek, mahallesinde, köyünde bir problem olduğu zaman çözümü için çaba sarf edecek. Bu çabasından dolayı da asla ve kat’a sorumlu tutulmayacak.

Sayın Çelik, önceki Diyanet’ten Sorumlu Bakanların “çoğunda” olmayan birtakım vasıflara sahip.
İşine dört elle sarılıyor, sözlerinin arkasında durmaya azami özen gösteriyor, kendisinden sonrakine “iyi bir tablo” bırakmak için elinden geleni ardına koymuyor…
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu da öyle; “Kaliteye büyük önem veren” bir Devlet Adamı.
Bu iki ismin dayanışması, sonuca ulaşmayı kolaylaştıracaktır.

“Kur’an kursu, Hafızlık” gibi meselelerde ne kadar mesafe alabileceklerini kestiremiyorum ama…
Önümüzdeki dönemde, “Cami Görevlisi”nin saygınlığı artacaktır.
Ve tabii....
“Açılım”ın başarısı için…
Mutlaka artmalıdır…
“Hoca”sız olmaz bu iş!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi