Aydın Doğan cephesinde son durum
Vah, vah... Hüngür, hüngür!.. Nerede benim mendilim?.. Getirin, gözyaşımı sileceğim?.. Demek bu kadar “acınacak” haldeler ha!.. Demek bu kadar korkmuşlar?.. Bunlar bir “panik” ifadesi mi, “merhamet istismarı” mı?.. Hani yolda-sokakta, iki gözü iki çeşme ağlayıp; “Abilerim, ablalarım” deyip, “merhamet avcılığı”na soyunan “uyanık”lar vardır ya!.. Hani, “Allah rızası için...” diye başlayıp; “Hastaneden yeni çıktım... Memlekete gideceğim ama otobüs biletine verecek param yok... Allah rızası için bir bilet parası!” diyenler vardır ya, bu “salya-sümük” halleriyle “günde 10 bilet parası” tokatlarlar ya; “kartel yazarları”nın yazılarını okuyunca, işte bu “merhamet avcıları” geldi gözlerimin önüne... Baktım, feryat, figan!.. Öyle bir ağlıyorlar ki; yürek dayanmaz!.. Hani, elimde olsa; “4.8 milyar da para mı?.. Alın şu parayı da, ödeyin vergi cezanızı!.. Ödeyin ki, kesin ağıt yakmayı!” diyeceğim...
Ama, ne yaparsın ki;
Cep delik, cepken delik!..
Üstelik de, bu “ağlaşma”ların “essah” mı, yoksa “numara” mı olduğundan emin değilim!..
Ama, itiraf edeyim;
Çok iyi ağlıyorlar!..
“Maaşlarımızı almaya devam edebilecek miyiz, edemeyecek miyiz? Bu işyerleri faaliyetlerine devam edebilecek mi, edemeyecek mi?
Tedirginiz!.. Fena halde tedirgin!.. Can sıkıcı bir ortamdayız!.. Moraller sıfır!.. Çünkü herkes gelecek endişesi yaşıyor!”
Essah mı, numara mı?..
Milleti kendilerine acındırıp, Maliye’ye telefon yağdırmalarını mı istiyorlar acep?..
Bu “ağlaşma”ları okuyunca gördüm ki;
“Karteloz”ların derdi “Aydın Doğan’ın haklılığı”nı veya “basın özgürlüğü”nü savunmak filân değildir!.. Onlar, “kendi geleceklerini garantiye alma”nın derdindedirler!..
Bütün mesele;
“İş” ve “aş” meselesi!..
KUYRUKLARINI DİK TUTANLAR!
Tabiî, bu arada, “eşekten düşse de türküyü kesmeyenler” ve “efelik” taslayıp, “kuyruğu dik tutanlar” da yok değil!..
Onlar da, “Batı medyası” üzerinden savunuyor “patron”larını!..
Meselâ, diyorlar ki;
“New York Times, Washington Post, Wall Street Journal gibi Amerikan basınının en önde gelen gazeteleri de, Avrupa demokrasilerinin birçok etkili yayın organları da, üstelik başyazılarla Başbakan Erdoğan’ı eleştirdiler.
Başta Uluslararası Basın Enstitüsü IPI olmak üzere dünyadaki basın kuruluşları da bu cezayı eleştiri gündemlerine oturttular.
Değişik başkentlerdeki iktidar sözcülerinden de eleştirel sesler yükseliyor.
Basın özgürlüğü ve hukuk devleti alanında Başbakan Erdoğan’a yönelik bu eleştiri dalgaları neden bu kadar yükseldi?”
Bunları yazarken; “O haber ve yazılar Doğan Grubu’nun oyunu” diyebileceklerin de çıkması ihtimaline karşı, peşin peşin cevap veriyorlar: “Batı’nın bin yıllık muteber yayın organları, hiç Doğan’ın oyununa gelirler mi?!?”
Oysa hemen herkes biliyor ki;
“Avrupa’da lobi şirketleri çok yaygın ve güçlüdür. Parayı bastırdıktan sonra istediğiniz gazetede, dilediğiniz haberi çıkartır, istediğiniz siyasi kurumu etkileyebilirsiniz.
Üstelik oldukça da iyi ve ciddi çalışır bu kurumlar.
Ama onların iyi bir iş çıkarmaları için sizin de işin raconuna uymanız ve açık vermemeniz gerekir.
Açığınız varsa; dünyanın en iyi lobi kurumu da olsa, etkisi bir yere kadardır.”
ONLARIN GÖRMEK İSTEMEDİĞİ YAZILAR
Sizin anlayacağınız;
Kartel cenahında, hemen herkes bir “rol” üstlenmiş... Kendilerine verilen “görev”leri yerine getirmeye çalışıyorlar... Kimi “ağlayıp-sızlayarak” ve de “acındırarak”, yani “merhamet avcılığı” yaparak, kimi de “kuyruğu dik tutarak” patronu destekliyor!..
Tabiî, onları okuyanlar, “Batı medyası”nın, “sadece onların saydıklarından ibaret” ve hepsinin de “Aydın Doğan’a destek” verdiğini zanneder!..
Oysa, “Aydın Doğan medyasının görmek istemediği” yorumlar da çıkıyor Batı medyasında!..
Meselâ, ünlü Der Spiegel dergisinin internet sayfasında, Businessweek Londra Büro Şefi Stanley Reed, Doğan Medya’ya kesilen vergi cezasını hatırlatarak, yerli şirketlerin birtakım yol ve yöntemlerle vergilerini ödememeleri durumunda, Türkiye’deki yabancı yatırımcıların rekabetten olumsuz etkilendiklerine dikkat çekerek, şunları yazıyor:
“Yatırımcılar, devletin Türkiye’nin en büyük medya kuruluşu olan Doğan Yayın'ı birikmiş vergilerinden ve cezalarından dolayı 2.5 milyar dolar cezaya çarptırmasının şokunu yaşıyor. Ücretlilerin yarısının kayıtdışı olduğu ve vergilerini ödemediği bir durumda vergi rejimi, telekomünikasyon gibi bazı sektörleri diğerlerinden daha fazla etkiledi. Bu durum, kurallara uyan uluslararası şirketleri yerel rakipleri karşısında dezavantajlı konuma getiriyor.”
Yunanistan’da yayınlanan İmerisia gazetesinde Yorgos Kapopulos imzasıyla yayımlanan haberde ise, Türkiye’nin son yıllarda dünya ölçeğinde bir atılım yaptığına dikkat çekilerek, geri planda ise Doğan Medyasının hükümeti sabote etmeye çalıştığı ve Ergenekon’a destek olduğu belirtiliyor...
Berlin’de yayınlanan Welt am Sonntag gazetesinin 4 Ekim 2009 tarihli sayısında, Martin Greive ve Sebastian Jost imzalarıyla yer alan yazıda ise; Türkiye’nin büyük bir atılım içinde olduğuna dikkat çekilerek, hükümetin, ülkenin bazı büyük şirketlerini karşısına alması pahasına vergi kaçakçılığını önlemeye çalıştığı vurgulanıyor...
Yazıda, hükümetin vergi kaçakçılığıyla yaptığı mücadeleye dikkat çekilerek, şöyle deniliyor:
“Yedi yıl önce sadece 1 milyar dolar yabancı sermayenin girdiği Türkiye'ye, 2007 yılında 19 milyar dolardan fazla sermaye girmiştir. Son olarak Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) ülkeye 34 milyarlık bir kredi vermesi söz konusuydu. Hükümet, bu krediyi kullanmak istemedi. Resmî olarak yapılan açıklamada, IMF'nin reform taleplerinin zaten karşılanmak üzere olduğundan söz edildi. IMF’nin Türk hükümetine bir vergi denetleme biriminin kurulması yönünde baskı yaptığı ve hükümetin buna karşı koyduğu söyleniyor. Bu durumda hükümetin Doğan Medya gibi vergi kaçıranları cezalandırmasının zorlaşabileceğinden söz ediliyor.”
VERGİ DENETİMİ ÖZERKLEŞİRSE!
İşte bu son cümle hayli enteresan!..
Hatırlarsınız değil mi;
Hükümetin “IMF ile pazarlık masasına oturmayı reddettiği” günlerde; aynı zamanda “TÜSİAD Başkanı” da olan “Babasının kızı Arzuhan Doğan Yalçındağ” hanımefendi, kürsülere çıkıp, bas bas bağırıyordu:
“IMF’nin öne sürdüğü şartlar kabul edilemez değildir... Meselâ, vergi denetiminin özerkleşmesinden söz ediliyor... Bu, kabul edilebilir bir şarttır... Çıkış yolu IMF ile anlaşmaktır. Yeni Stand-By’ın gecikmesini anlamakta zorluk çekiyoruz!”
Öyle ya;
“Hükümet IMF’nin şartlarını kabul edip anlaşmalı” ki, “vergi denetleme” işi Maliye’den alınsın, ayrı bir “vergi denetleme birimi” kurulsun!..
O günlerde, birçok STK temsilcisi ve yazar, “Arzuhan Hanım’ın sözleri”ni yanlış okumuş ve onun “IMF’den gelecek paralara göz diktiğini” söylemişti!..
Oysa, “Batı basını”nın da gördüğü gibi;
İşin içinde “gelecek dolarlar” değil, “birilerinin eline geçecek yularlar” var!..
Eğer vergi denetimi Gelir İdaresi Başkanlığı’nın elinden alınır da; zaten “Üst Kurullar Cumhuriyeti”ne dönüşen Türkiye’de, meselâ “Vergi Denetleme Üst Kurulu”na verilirse, yani vergi denetimini “özerk bir kurum” yaparsa; gel de kontrol et “vergi trafiği”ni!..
Böyle bir birim, ne Aydın Doğan’ı denetleyebilir, ne de bir başkasını!.. Hele de “gazete ve televizyonu” olan patronu, hiç denetleyemezler!.. Çünkü, öyle bir “medya baskısı”yla karşılaşırlar ki; feleklerini şaşırırlar!..
Uzun lâfın kısası;
Bütün bu aktardığım gelişmeler, “Aslında ne oluyor”un cevaplarıdır!.. Maliye’nin, Aydın Doğan’a “baskı” yaptığı doğrudur... Ama, bu baskı “haber atlatma”dan değil, “vergi atlatma”dan dolayıdır!..
Ceza, “fikre” değil, “şirkete”dir!..
Ağlasalar da, diklenseler de;
Bu “ceza”yı ödeyecekler... Başka yolu yok!
“Vuruşarak” mı öderler,
“Buruşarak” mı?..
Onu, bekleyip göreceğiz!..
================
İyi şeyler de oluyor!
Klâsik bir tabirdir... Hani, zaman zaman; “Neredeen nereye” deriz ve bir “durum”dan bir başka duruma geçişi anlatmaya çalışırız ya... Bu da öyle bir durum... Eskiden; “sağımız-solumuz, önümüz-arkamız vize” derdik... Şimdi “Balkan ülkeleri” ve “Suriye” başta olmak üzere, vizeler kalkmaya başladı...
Eskiden, sadece Türkiye “dost ülke” idi... Etrafımızdaki bütün ülkeler “bize düşman”dı!.. Yani; bütün ülkeler bize “diş biliyor”du!.. “Her an tetikte olmalı”ydık!..
Şimdi duydum ki; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız; Türkiye’nin, birçok ülke ile birçok projeyi geliştirecek kapasiteye sahip olduğunu belirterek, “Hemen hemen her ülkeyle yapılabilecek projelerimiz bulunuyor. Bu projelerin, hem ülkemiz çıkarına, hem de bölge çıkarına olduğunu söyleyebiliriz” demiş!..
Gelin de, “nereden nereye” demeyin!..
Şu hâle bakın, daha düne kadar, “her ülkeyle savaşacak sebebimiz” varken, bugün “her ülkeyle paylaşacak projemiz” var!..
“Düşmanlık”ların yerini “projeler” almaya başladı ki; insan, “Türkiye’de iyi şeyler de oluyor” demekten kendini alamıyor.