Aynı Yasin, aynı Fatiha, aynı Kıble ve hep aynı laiklik!..
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Sovyetler Birliği örneğinden hareketle, “Din, devletin açıktan savaşmayı göze aldığı bir düşman unsur olarak dahi görülebilmiştir” diyor.
Sadece Sovyetler’de olmadı bu. Başka yerlerde de oldu...
Din’in “Birinci tehlike (ya da düşman) ” ilân edildiği,
“Dine karşı topyekun savaş” operasyonunun gazete manşetlerinden duyurulduğu ülkeler de oldu!..
•
“Dördüncü Din Şurası”nın düzenlendiği salonun bir köşesinde bunları düşünüyordum ki..
Bir İlahiyat profesörü yanıma geldi...
“Sayın Başbakan’ın Kongre konuşmasında bir bölüm vardı” diyerek söze girdi.
Ve şunları söyledi: “O bölümdeki ‘incelik’ bilmem dikkatinizi çekti mi?.. Tatyos Efendi’den, Ahmet Kaya’dan kayıt düşmeksizin bahseden Sayın Başbakan, söze Ahmedî Hani ve Bediüzzaman’a getirdiğinde birtakım kayıtlar düşme ihtiyacını hissetti.”
•
Evet, öyle bir durum olmuştu.
Başbakan, Sebahattin Akkiraz’ın, Cem Karaca’nın, Ahmet Kaya’nın, Nazım Hikmet”in vazgeçilmezliklerine vurgu yaptıktan sonra...
Said Nursi’ye (R.A.) doğru gelirken...
Bir kayıt düşmüştü: “Seversiniz, sevmezsiniz, beğenirsiniz, beğenmezsiniz, görüşlerini kabul edersiniz, etmezsiniz...”
•
Diğer isimleri kayıtsız sıralayan Başbakan’ın...
“Said Nursi” (R.A) bahsi öncesinde bu tür “yumuşatmaya” yarar ifadeler kullanmasının sebebi neydi?..
Profesöre göre:
“Elbette laik-çi-lik baskısı!..”
ÇARPIK LAİKLİK UYGULAMALARI
Din Şurası’nda ilk konuşmayı yapan Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu da, Devlet Bakanı Faruk Çelik’ten sonra kürsüye çıkan Başbakan Erdoğan da, “çarpık laiklik uygulamalarından” şikayetçi oldu.
Mesela...
Başkan, “Dini bağlılığın gerekliliklerinin gizliliğe zorlandığından” bahsetti. “Bazı doğrulara, sırf dinden kaynaklandığı için karşı çıkıldığının” altını çizdi...
Bunlar dolaylı ifadeler... Direkt olanı -ya da meali- şu: “Namaz üstünde baskı var, örtü üzerinde baskı var, Kur’an eğitimi üzerinde baskı var. Öyle bir baskı havası oluşturuluyor ki, insanlar dine bağlılığın gereklerini (yani ibadetlerini) gizlice yerine getirmeye çalışıyorlar!..”
•
Sırf dinden kaynaklandığı için cephe alınan gerçekler...
Başbakan, Şura’nın açılış konuşmasında güzel bir örnek verdi.
Hani bir grup toplantısında demişti ya: “Oğulları her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun, Yozgat’taki anne ile Hakkari’deki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, evladı için Yasin ve Fatiha okuyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır!’
Buradaki, “Aynı Yasin, aynı Fatiha, aynı Kıble” yaklaşımından rahatsız olan birilerinin “Demokratik açılımı da din üzerinden yapacaklar” yollu sataşmaları çok rahatsız etmiş Başbakan’ı...
Diyor ki; “Dinin istismarı ne kadar yanlışsa, dinin toplumsal problemleri çözmekte oynayabileceği rolü görmezden gelmek de o kadar yanlıştır!..”
•
Doğru söze ne denir.
Uygulamadaki laiklik modeli, “Din”in problemleri çözüm konusundaki desteğini tamamen dışlıyor.
Mesela; Güneydoğu’dan bir mektup gelmiş...
Benzerlerini daha önce de aldığım mektubunda diyor ki eğitimci okurumuz:
“Doğu ve Güneydoğu’da karma eğitim modeline bir an evvel son verilmelidir!..”
•
Böyle bir adım atılacak olsa; “Haydi Kızlar Okula!” kampanyası büyük güç kazanır da...
Kız evlâdını, batı ülkelerinin de zararını idrakten dolayı hızla terk etmek istedikleri “Karma eğitim” modelinde öğüttürmek istemeyen Güneydoğu’lu anne-babanın feryadına kim kulak verebilir?..
Güneydoğu’da “kız okulları” ile “erkek okulları”nı birbirinden ayırsanız...
Hadi imkanlar ona elvermiyorsa, “kız sınıfları” ile “erkek sınıfları”nı ayırsanız, bölgenin eğitim düzeyinin artmasına hizmet etmiş olmaz mısınız?..
Dolayısıyla “açılım”ı kolaylaştırmış olmaz mısınız?...
Eğitimcimiz, “Birçok güneydoğulu baba biliyorum ki, kızını sırf karma eğitimden dolayı liseye göndermiyor. O yaştaki kızlarla delikanlıları bir arada okumaya zorlamak özellikle Güneydoğu’da istenmeyen olaylara sebep olan bir yanlışlıktır” diyor.
Doğru mu, yanlış mı?..
•
“Aynı Kıble, aynı Yasin, aynı Fatiha”dan bahsettiği için taarruzlara muhatap olan Sayın Başbakan’ın bu “mayınlı sahaya” dalacağını sanmayız.
Sayın Başbakan, “kesintisiz eğitim” gibi meslek eğitimine, bu arada İmam Hatip eğitimine darbe vuran bir modelle de uğraşacak değildir bu ortamda.
Herkes bilir ki; “İmam Hatip ortaokulları” bilhassa Güneydoğulu için bir kurtuluş ümidi idi,
Beşinci sınıftan ayrılan çocuk, oralara gönderilir; küçük yaşta hem Dini’ni, diyanetini öğrenmesi hem de doktor, avukat, kaymakam, vali vs. olmanın ümidini taşıması sağlanırdı.
Güneydoğu’nun çok çocuklu aile modeli için İmam Hatip Ortaokulu bir
“açılım” vasıtası idi.
Lâkin, lâik-çi-lik onu da yedi!..
Din Şurası’nda, “Kesintisiz eğitim” modeli gündeme gelmeyecek, “imam hatip ortaokulları”, “karma eğitim”, “çocuklara Kur’an yasağı” gündeme gelmeyecek...
Açılış konuşmalarında ifade edildi, “gerilime” yol açabilecek ifadeler kullanılmayacak.
Sakıncasız bir Şura olacak.
Akşam da Türk Tasavvuf Musikisi konseri var.